içinde

HavalıHavalı MuhteşemMuhteşem

Kırık Kurabiye Sendromu Nedir?

Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm, tüm şehir bana küstü, bir kedim bile yok, anlıyor musun, hadi gülümse…

Diyelim ki eşiniz ya da sevgilinizle kavga ettiniz. İş yerinizde çok stresli bir gün geçirdiniz. Ya da canınızı çok acıtan bir olay yaşadınız. Bu zor günün sonunda oturdunuz yemek yemek için, fakat elinizde ki çatal yere düştü ya da dolapta istediğiniz yemek biri tarafından yenilmiş. Ya da tırnağınız kırıldı. Bir anda inanılmaz ağlamaya başladınız. Aslında görünürde biri baksa size, ortada bir şey yokmuş gibi görebilir. “Sakin ol ağlayacak bir şey yok!” diye söylenir. Fakat gerçekte ise siz biriktirdiklerinize ağlarsınız. Kavgalarınıza, emeklerinize, uğradığınız haksızlıklara, kalp kırıklıklarınıza, stresinize, sustuklarınıza…

Yani içinizde biriken bütün öfke ya da stres bir anda patlar ve siz ağlarsınız. Ve bu doğal bir süreçtir.

Aynı şeyler çocuklarımız içinde geçerlidir.

İşte bu ” biriktirdiklerimize ağlama” hali “kırık kurabiye sendromu” olarak adlandırılıyor.

Birçok ebeveyn, çocuklarının gözyaşlarını ve öfke nöbetlerini anlamakta ve kabul etmekte zorlanmakta ve okudukları çelişkili tavsiyeler karşısında kafaları karışmaktadır. Ebeveynlik kitaplarındaki tavsiyelerin çoğu, ağlamanın ve öfke nöbetlerinin caydırılması gereken davranışlar olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bazı insanlar bunların, inatlaşma ya alışmış “şımarık” bir çocuğun belirtileri olduğunu düşünürken, diğerleri bunları çocukların kontrol etmeyi öğrenmesi gereken olgunlaşmamış davranışları olarak düşünür. Genel olarak, çocuklar konuşabilecek kadar büyüdüklerinde, ebeveynler, çocukların, gözyaşları veya öfke patlamaları yerine kelimeler kullanarak istek ve duygularını ifade etmelerinin doğru olduğuna inanırlar. Ağlamayı bir stres ve hayal kırıklığı belirtisi olarak gören insanlar bile, bazen ağlamayı stresin gereksiz bir yan ürünü olarak görürler. Çocukların ağlamayı bıraktıklarında, kendilerini daha iyi hissedeceklerini, ya da her şeyin yoluna gireceğini varsayarak hareket ederler. Bu inanç, çocukların dikkatlerini ağlamalarından uzaklaştırma çabalarına yol açabilir.

Oysa yapılan çalışmalar, ağlamanın her yaştan insanın stresle başa çıkmasına yardımcı olan önemli ve faydalı bir fizyolojik süreç olduğunu göstermektedir.

Çocuklarında hayatlarında, stresler vardır. Gün içinde anneden ayrılıklar, ufak kazalar, hayal kırıklıklarına eklenen endişeleri vardır. Anaokulunda bir sabah, bir çocuğun başka bir çocuk tarafından oyuncağı alınabilir, salıncaktan düşebilir, sevmediği bir atıştırmalık servis edilebilir, yeni ayakkabılarına boya dökebilir ve sonra geç kalan bir ebeveyni beklemek zorunda kalabilir. Diğer tüm çocuklar gittiği için stres yaşamış olabilir. Aşırı hassas çocuklarda ise mutlu durumlar bile stres oluşturabilir. Örneğin, küçük çocukların kendi doğum günü partilerinde gözyaşlarını tutamaması nadir olan bir olay değildir.

Ağlama ihtiyacı, çocuk stres düzeyi artana kadar devam eder. Bu noktadan sonra ise neredeyse her şey gözyaşlarını tetikleyecektir. Bu nedenle, çocuğun ağlamasının nedeninin hemen ortaya çıkmadığı ve patlamanın mevcut duruma göre haksız göründüğü zamanlar vardır. Örneğin, küçük bir kızın kurabiyesi kırılır ve kendini ağlama krizine sokar. Ya da sütü yere dökülür, ağlamaya başlar. Bunun gibi anlar ebeveynler için son derece çileden çıkarıcı olabilir, ancak çocuk gerçekten bazılarının iddia ettiği gibi “şımarık” ve “manipülatif” midir?

Amerikalı yazar/psikolog Aletha Solter, bu insanlık haline “kırık kurabiye sendromu” diyor. Çocuğun ağlama nedenin, kurabiyenin kırık olması ile uzaktan yakından ilgisi yok. Sadece biriktirdiği stres ve yaşadığı travmaları boşaltmak için ağlamaya ihtiyacı vardır.

Başka bir durumdan bakalım. Bir çocuk bu şekilde davrandığında, stres ve endişe birikiminden kaynaklanan bastırılmış keder veya öfke duygularını serbest bırakmak için kırık kurabiye ya da yere dökülen süt, bahanesini kullanıyor olabilir. Çocuklar sonsuza kadar ağlamazlar. Kendi istekleriyle ağlamalarını durdururlar. Ağladıktan sonra, genellikle bir rahatlama ve huzur hissi vardır. Ağlamayı tetikleyen olay artık bir sorun olmaktan çıkar ve çocuk genellikle mutlu ve işbirlikçi olur.

Çocukların yaşadığı streslerin çoğu, tıpkı büyükler gibi, hayatın kaçınılmaz bir parçası olsa da, ebeveynler çocukların ihtiyaçlarını tanıyarak, duyarlı davranarak  kabullenerek, çocuğun kendini güvende hissedebileceği, bir ortam sağlayarak çocuklarının stres düzeyini (ve dolayısıyla ağlama ihtiyacını) azaltabilirler . “Tamam tatlım, seni anlıyorum.” deyip sarılmak gibi, otoriter olmayan yaklaşımlar, çocuklar için çok daha az streslidir ve ayrıca ceza vermekten çok daha etkilidir.

Çocuklar ağladığında, çok üzüldüklerini düşündüğü için, ebeveynler genellikle onları sakinleştirmeye çalışırlar.

Oysa “ağlamak incindiği için değil, incinmemek için” yaşadıkları bir süreçtir. 

Bir çocuğun gözyaşları veya öfke nöbetleri, yetersiz bir ebeveynin göstergesi değildir.  Aksine ağlamak, çocuğun acı verici duygularını ağlayarak, iyileştirecek kadar, kendini güvende hissettiğini ve ebeveynleri tarafından reddedilmekten korkmadığını gösterir.


Çözüm

Sonuç olarak, gözyaşları ve öfke nöbetleri, çocukların yaşadıkları stres ve travmanın etkisinin üstesinden gelmelerine yardımcı olan, iyileştirme mekanizmalarıdır. Bu duyguların kabulü, koşulsuz sevgi ve sağlıklı bağlanmanın temel bir bileşenidir. Çocukların, sürekli dikkatleri dağıtılmadan, alay edilmeden veya cezalandırılmadan, ağlamalarına izin veren bir ortama ihtiyaçları vardır. Bu durum, kendilerini sinir bozucu, korkutucu veya kafa karıştırıcı deneyimlerin, olumsuz etkilerinden kurtararak duygusal sağlıklarını korumalarını sağlayacaktır. Ebeveynler, çocuklarının bu hassas duygularını kabul etmeye ve dinlemeye çalıştıklarında, çocuklar sorunlarıyla her zaman ebeveynlerine gelebileceklerini ve ne kadar üzgün, korkmuş veya öfkeli olurlarsa olsunlar sevileceklerini bileceklerdir. Bu yaklaşımla yetiştirilen çocuklar işbirlikçi, şefkatli ve şiddete meyletmeden büyürler. Üstelik, uyuşturucuyla kendilerini uyuşturmaya ihtiyaçları yoktur. Bu nedenle ebeveynliğe bu yaklaşım, toplumumuzda şiddet ve uyuşturucu bağımlılığı sorunlarını azaltmada önemli bir faktördür.

Son olarak, çocuklar için, yazılmış bütün bu stres faktörlerini, kendimize de uyarlayabiliriz. Bu nedenle, ebeveynler kendi yaşamlarındaki stresi azaltmanın yollarını aradığında ya da yaşadıkları durumlarla baş etmeyi öğrendiklerinde ağlamaları gerekiyorsa, ağladıklarında veya desteğe ihtiyaçları olduğunda bir uzmandan ya da birinden yardım istediklerinde tüm aile bunun faydalarını görecektir. Özellikle de çocuklar.

Editör: Zehra Garipli – 21.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Nilay Tok tarafından yazıldı

İletişimci ve sosyolog. Patisever hemde pek çok. Hayat boyu hep öğrenci.

Üyelik YılıMakale YazarıYorumcu

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Emily Bronte ve Kaleme Alınan Tek Romanı: Uğultulu Tepeler

    Sivrisinekler İnsanları Neye Göre Isırıyor?