içinde ,

İnanılmazİnanılmaz MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

Osmanlı Dönemi’nde Yaşanan Vampir Vakaları

Dünyada pek çok kültür vampir mitlerini inançlarına entegre etmiştir. Türkler de cadı ve vampirlere inanmış, folklorik anlatılarında bu öğelere yer vermiştir. Varoluşumuzun aksine vampirler bir daha ölmemek üzere, ölümle doğarlar. Bizim için yaşam kaynağı güneş, vampirlerin sonudur. Gece yaşayıp gündüz uyuyan vampirler, insan kanı ile beslenir ve yaşamak için öldürür. Doğanın kanunlarına ve normlara karşı çıkarlar. Kurgusal vampirler Batı yazınında anti-Hristiyan özellik gösterirler. Yok edilme metotlarında sanırım hepimizin aklına ilk gelen yöntem vampire kazık saplamaktır. Bu yöntemin altında, dirilen ölüyü mezarına sabitleme fikri yatar. Çeşitli kitap ve filmlerde vampir yok etme yöntemleri arasında cesedin üzerine kutsal su dökmek, vampirin kafasını kesmek, kazığın yanında organlarını parçalamak gibi çeşitli yöntemler vardır. Fakat en kesin çözüm ölmeyi reddeden vampiri yakmaktır. Kurgusal vampirin yanı sıra etkileri yaşadığımız yüzyılda da devam eden folklorik vampir fenomeninden söz edilir.

Farklı dillerde “upir, obur, vrykolakas, strigoi, hortlak, cadı, tenacz, meçkey” gibi birçok çeşitli isimle bilinen vampirin halk inanışlarındaki izleri, erken modern dönemden başlayarak Orta ve Doğu Avrupa’da, Trakya’da, Karadeniz ve Ege kültürlerinde, yazılı kaynaklarda görülür. Folklorik vampir söylenceleri kurgusal vampir anlatılarına göre daha karmaşık ve karanlıktır. Eğlendirici yönü yoktur. Folklorik vampirler yerleşim yerlerini talan eder ve yok eder. Toplu göçlere sebep olurlar. Bu yönleriyle halk için birer tehdit unsurudur. Binlerce ceset vampir salgını tehdidiyle yakınları veya komşuları tarafından mezarlarından çıkarılarak kazıklanmış, parçalanmış ve yakılmıştır. Modern öncesi dönemde folklorik vampir söylemi, çoğunlukla Rum-Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Slav ve Grek topluluklarındaki halk inanışı olarak bilinmektedir. Ancak en ilginç yanı folklorik vampirin ortaya çıktığı coğrafyadır… Bu fenomenin ortaya çıktığı ve yayılmaya başladığı coğrafya, 15.-18. yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına dahil edilen topraklardır.

Ebussuud Efendi’nin Vampir Fetvaları

Mevcut arşiv belgelerine göre elimizdeki en erken tarihli vampir ve cadı vakasının kaydedildiği defterler 16. yüzyılın ortalarıdır. Osmanlı toplumunda bu folklorik vampir mehfumu 16. yüzyıl ile birlikte görülmeye başlanır. Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin vampir fetvaları ise oldukça ilginçtir. Ancak onun bu fetvaları şeyhülislam olmadan önceki döneme tekabül eder. Selanik’in bir köyünde yaşanan vampir sorununa karşı verdiği fetvalardan birinde, “Olayın olduğu gün mezara gidip önce bir sopayla kalbine ulaşacak şekilde yere çaksınlar, beklenendir ki [hortlak/ölü] defedilsin. Eğer olmazsa, benzinde kızarıklık/kırmızılık olursa başını kesip ayağının olduğu yere atsınlar. Eğer bozulmayı bırakmışsa ceset çürümemişse başını kesip ölünün ayağının ucuna koysunlar. Olduğu kadar bu aşamalarla ortadan kaldırılamamışsa, cesedi çıkarıp ateşte yaksınlar.” şeklinde halka gösterdiği yöntemler oldukça hayret vericidir. Drakula ile benzerlikler kurulan bu aktarımlardan biri de yine Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasında karşımıza çıkar. Ebussuud Efendi yine, Rumeli’de ölen fakat öldükten birkaç gün sonra gece yarısı mezarından çıkıp yaşayan insanları rahatsız eden ve öldüren “kafir” için önerilerde bulunmuştur. Öneri ve yöntem benzerdir. Vampirin göğsüne kazık ya da asa çakmalarını söyler.

Şeyhülislam Ebussuud Efendi’yi fetva yazarken gösteren bir minyatür

Evliya Çelebi’nin Aktardığı Vampir  Vakası

Evliya Çelebi, Kafkasya’daki seyahatinden birinde vampir olaylarına dair ilginç bir anekdot aktarır. Hatukay Çerkesleri’nin Obur Dağı eteklerinde yer alan Pedsi Köyü bir gece konaklayan Çelebi, 24 Nisan 1666 tarihinde yaşanan olayı şaşkınlıkla anlatır. Evliya Çelebi’nin aktarımına göre, o gece gökyüzünde şimşekler çakar ve sema birden gündüz gibi aydınlanır. Dayanamayıp bu durumu halka soran seyyah, “vallahi yılda bir kere bu kara koncolos gecelerinde Çerkez oburlarıyla Abaza oburları gökyüzünde uçup büyük savaş ederler. Şimdi dışarı çıkıp korkmadan seyredin.” cevabını alır. Bunun üzerine yaklaşık 70-80 kişiyle birlikte silahlarını kuşanarak cadıları izlemeye giderler. Abaza büyücüleri Obur Dağı arkasından köklerinden sökülmüş ağaçlar, küpler, tekerlekler, fırın süpürgeleri, hasırlar ve teknelerin üzerine binip; Çerkez cadılarının ise Habeş Dağı içerisinden saçları dağınık halde, dişleri fillerinki gibi dışarı çıkık, ellerinde yılanlar, ipler, atlar, adamlar tutarak ve at ile deve kellelerine, at ve sığır ölülerine, gemi direklerine binerek Obur Dağı’na geldiklerini belirtir. Korkunç gürültü eşliğinde sabaha kadar gökyüzünde birbirleriyle çarpıştıklarını anlatan Evliya Çelebi, savaşın sonlarında gökyüzünden at, adam ve deve kelleleri, küp kırıkları, araba tekerlekleri, fırın süpürgeleri ve tabut düştüğünü hayretler içerisinde not eder. Bu ilginç çarpışma sonunda yedi Çerkez cadısı ile yedi Abaza cadısı birbirlerinin boyunlarının altlarına başlarını koyarak yere düşerler ve birbirlerinden böylelikle ayrılırlar. Abaza cadısı iki Çerkez cadısının kanını emdikten sonra ölür. Diğer Abaza cadıları ise sağ kalır ve meydandan uzaklaşıp gider. Ölen Abaza cadılarının Çerkez cadıları tarafından yakıldığı söylenir. Evliya Çelebi’nin o gece ya çok nadir rastlanan bir olaya tanıklık etmiş olduğu ya da halkın kurguladığı söylenceyi gerçekten yaşamış gibi aktardığı düşünülmektedir. Osmanlı’da pek çok vampir vakası kaydedilse de Evliya Çelebi’nin aktardığı bu abartılı aktarımın güvenirliği her zamanki gibi sorgulanmaktadır. Bu olayların yaşandığı gecelere “Kara koncolos gecesi” adı verilmiştir. Burada insan kanı içen oburlar vardır. Evliya çelebi, “meğer obur demek sehhâr câzûlara (büyücü cadılar) derlermiş”” şeklinde bir ifade kullanır.  Öldükten sonra mezarından canlanıp çıkan ve yaşayanların kanını emen bir canavardır bu. Evliya Çelebi’nin aktarımlarında vampir, “obur” veya “cadı” şeklinde geçer.  “Obur tanıtıcı” adlı yaşlı kişiler ise bu canavarların mezarlarını tespit edebilmektedir.

Mezar kazıldığında, içerisinde kan emmekten gözleri kızarmış oburun (vampir) olduğu toprağın bozulmasından anlaşılırdı. Oburun karnına böğürtlen çalısından bir kazık çakıldığında sihri bâtıl olur, kanı içilen insan da ölümden kurtulur. Kanı içilen kişinin sahipsizse ve obur tanıtıcı bulunmazsa o kişi ölür gider. Bazı kişiler de bulunan oburun karnına kazık çaktırdıktan sonra başka bir obur onun leşine girmesin diye o leşi yakarlar. Bir obur, bir insanın kulağından kanını emerse o kişi git gide hastalanır. Obur tanıtıcılara haber ve bir miktar mal verilince, köy köy gezip oburu yakalarlar ve zincire vururlar. Obur, oburluğunu itiraf edince de yine karnına böğürtlen kazığı çakılır ve oburun kanından, hastalanan kişiye sürülür. Böylelikle o kişi şifa bulur. Obur ise yakılır.

 

1800’lü yılların başlarında vampirler, Makedonya’da çok sık karşılaşılan yaratıklar olmuştur. Hatta içlerinde “Türk vampirlerin” de varlığı bilinir. Söylencelerde vampire dönüşen Türkler olduğu gibi, kendilerine özgü yöntemlerle halkı vampirlerden kurtaran Türklerin de olduğu söylenmektedir. 1904 yılına ait bir arşiv belgesinde, Selanik’e bağlı Doyran kazasında vampir olduğu iddia edilen iki Müslümanın mezarları açılmıştır. Üstelik bu mezarlar hiçbir hükümet görevlisine başvurulmaksızın açılmış, cenazeleri ise yakılarak yok edilmiştir. Üç yüz yıllık süreçte bu yaratıkları kendi hallerine bırakmak yerine onlarla mücadeleye girişen Osmanlı Devleti, bu kez mezarı açanları “şerefsiz” ilan ederek mahkemeye yönlendirmiştir.

Vampir Yeniçeriler

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yeniçeri vampirlerindeki sayıda ilginç bir şekilde artış yaşanmıştır. Günümüzde Bulgaristan sınırlarında yer alan Tırnova’da da 1883 yılında Osmanlı tarihine damgasını vuracak bir vampir vakasından söz edilir. Söylenceye göre, bazı ölü yeniçeriler geceleri mezarlarından çıkıp şehri talan ederek insanlara korku saldıkları bilinir. İnsanların huzurunu kaçıran bu ölü yeniçerilere ise tek tek mezarları tespit edilerek ölülerinin karınlarına kazık çakılıyordu. Fakat geleneksel vampir yok etme metotlarından farklı olarak cesetleri yakmak yerine kalplerini çıkarılıyor ve suda haşlanıyordu.

Editör: Astropower – 21.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Yazar

Moonlighter tarafından yazıldı

Makale YazarıYorumcuÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Yitirdiğimiz Ne Varsa O Evde Unutuldu: 7 Numara

    Hikaye Anlatıcısı Kadın Sesler