içinde

HavalıHavalı MuhteşemMuhteşem

İnsan Yalnız Kalmaktan Neden Korkar?

İnsan yalnız kalmaktan neden korkar? Yalnız kalmak sahiden de bu kadar korkutucu mudur?

İnsanoğlunun yaşamı boyunca sürekli kendi kendine sorduğu ve korktuğu sorulardır bunlar. İnsanlar hep yalnızlıktan, dışlanmaktan korkar. Öyle ki bunun düşüncesi bile korkutmaya yeter onu .Evet belki de bir yerde haklıdır da korkmakta. Yalnızlık o kadar da güzel olmayabilir ama asla sanıldığı kadar korkutucu değildir. Her insan birileri ile konuşmak, zaman geçirmek, dertlerini anlatıp, mutlu ve mutsuz olduğu anları paylaşmak ister .Ama bir yerde de yalnız kalabilmeli insan. En azından buna cesaret edebilmeli.

Söz ettiğim şey elbette ki kendini tamamen toplumdan soyutlamak, kabuğuna çekilmek değildir. İnsan biraz olsun bir köşeye çekilmeli, dinlenmeli ve en önemlisi kendini dinleyebilmelidir. İşte o zaman anlayacağız, yalnızlığın aslında o kadar da kötü bir şey olmadığını. Her insan biraz olsun ne istediğini bilmeli. Ne yazık ki bir çoğumuz sadece ait olma duygusu ile yaşamını sürdürüyor. Tek istediğimiz ait olabilmek, anlaşılmak, sevilmek… Evet ama tüm bunları isterken ve hayatımız da o kadar insan varken neden hâlâ mutsuzluğumuz devam ediyor? Çünkü tam olarak ne istediğimizi bilmiyoruz. Bugüne kadar hiç birimiz ruhunu, kalbini dinlemedi. Ne zaman mutsuz olsak ya da mutlu olsak etrafımızda hep bize ne yapmamız gerektiğini söyleyenler oldu. Biz asla kendimiz ile baş başa kalamadık. Çünkü korktuk. Biz en çok kendimizi duymaktan, dinlemekten korktuk. Bırakın kendinizi ve alın benliğinizi karşınıza, ne geçiyorsa içinizden sorun, ne söylemek istiyorsanız söyleyin. Varsın hayatınızdan çıkması gerekenler çıksın, artık bir şeylere bu kadar bağımlı hale gelmeyi bırakın.

O kadar çok kaybetme yalnız kalma duyguları ile dolmuş ki içimiz asla bizi yoran, inciten, yıpratan şeylerden vazgeçemiyoruz. Kendi benliğimizden o kadar uzaklaşmışız ki kendi iç sesimizi duymuyoruz. İnsanlar artık yalnız kalmama uğruna kendilerinden vazgeçiyor. Kimse biraz durayım, biraz da kendimle zaman geçireyim, kendimle konuşayım diyemiyor. Korkma! Elbette ki bu yolun sonunda yalnız kalmayacağız, hem varsın yalnız kal ne olabilir ki?  En fazla, yalnız geldiğin bu dünyadan yine yalnız gideceksin .Kaybedeceğin en fazla yanlış giden şeyler olacak. Ama sen kendini bulacaksın. Korkmamalısın, biraz olsun bir köşeye geçip yalnızlığın tadını çıkartacak kadar cesaretli yaşamalısın!

Her insanın sadece kendine ait ama çoğunun yanlış bildiği bir çember alanı vardır. Bu alana bizden başkası giremez; orası bizim dinlenme alanımız ve kendimizi dinlediğimiz alanımızdır. İnsanın yaşam boyu içinde bulunduğu çemberleri vardır. Bu çemberlerin ortasında bizler bulunmaktayız, yani merkez alan biziz.

Birinci çember bize ait olan bize özel alanımız, yaşadığımız duygular, asıl ne istediğimizi sadece bizim bildiğimiz, acılarımız, bizi biz yapan benliğimizin bulunduğu alandır. İkinci çember ailemiz, anne, baba, kardeşler, hala, dayı, teyze, vs. bize hayatın ilk adımlarını atmamızı öğreten belirli yaşa kadar yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan hayatla bir bütünlüğümüzü sağlayan kişiler ve yaşantılardır. Üçüncü çember ise, arkadaş ve diğer yakın çevremiz, çocukluk arkadaşları, ilk aşklar ve sınıf arkadaşlarımızın bulunduğu alandır. Burada hayata dair bir çok şeyi öğreniriz ve her zaman buraya ait olmak isteriz. Buradan kopma duygusu hep bir korku uyandırır içimizde. Çünkü burası aileden sonra hayata tutunduğumuz bir çemberdir.

Dördüncü ve son çember ise toplum ve toplumda karşılaştığımız diğer insanlardır. Burada günlük hayatın alışılmışlığı dışında pek çok farklı kişilik ve hayatlar ile karşılaşırız. Genelde burada tek başımıza kalmaktan korkarız. Toplumda dışlanmaktan, yargılanmaktan korkarız. İşte bu yüzden ikinci ve üçüncü çembere daha sıkı bağlanırız. Öyle ki tüm bunların içinde asıl önemli olan birinci çemberi yani asıl benliğimizi unuturuz. O kadar çok korkuyoruz ki yalnız kalmaktan, toplum içinde ve karşısında da tek başımıza olmaktansa, birinci çemberimizi tamamen savunmasız hale getiriyoruz. Hal böyle olunca o çember istilaya uğruyor ve biz kendi benliğimizi tek başına kalmaktan korkuttuğumuz, kendimizi duymaktan korktuğumuz için ikinci ve üçüncü çemberin eline bırakıyoruz. Dördüncü çember ise zaten bunların tamamını sarıyor. Oysa insan tek başına da bir şeyler başarabilmeli, tek başına mücadele etmeyi öğrenmeli…

Kalabalığa o kadar çok alışmışız ki tüm bu gürültünün içinde kendimizi unutuyoruz, dinlemiyoruz. Çünkü yalnızlıktan korkuyoruz ve yaşamın sonunda aslında tam da korktuğumuzu yaşıyoruz. Çember daraldıkça benliğimiz; kaçmak, kurtulmak, nefes almak istiyor. Bir anda yakıp yıkabiliyoruz, her şeyden, herkesten uzaklaşıyoruz. Aslında tüm bunların sebebi kalabalık değil en başta kendimizi dinlememek, yalnızlıktan korkmak…

Kendini kalabalığa atmadan önce; “Ben bunca insan içinde günü geldiğinde tek başıma durabilir miyim, hayatla tek başıma mücadele edebilir miyim? Ben gerçekten ne istediğimi biliyor muyum? Kaç kez sordum kendime nasılım diye, kaç kez kendimi dinledim, kaç kez biraz olsun yalnız kalmak istedim? Kaç kez aman insanlar kırılmasın, üzülmesin beni yalnız bırakmasın düşüncesini kafamdan atıp kendimi köşeme çekip asıl istediklerimi dile getirdim?” diye sormalısın kendine.

Yalnızlıktan korkmayıp tüm bunları yapabilmeli insan, yolunun bir gün o kapıya çıkacağını unutmadan…

 

Editör: Astropower – 14.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Katılımcı

Havin MOHUL tarafından yazıldı

Terk Edilişin Sabahı ve Kendimi Bulmaya Gittim çıkmış eserleri

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Overthinking (Aşırı Düşünme) Nedir?

    Yaşam Sorgulamaları & Bir Kitap: Ivan İlyiç’in Ölümü