içinde

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

Sevgi Neydi?

Sevmek…

6 harften oluşan bu sihirli kelime insanı bambaşka dünyalara sürüklüyor. Zihninizden geçen onlarca acı hikaye bir bir kendini hatırlatıyor. Yüzü unutulmuş birinin sesini duyuyor kulaklarımız, ismi unutulmuş birinin dokunuşunu hissediyoruz…

Sabahın erken saatlerinde uyandığımda gözüme ilk çarpan , camın önünde açmaya çalışan menekşe oldu. Aldığımda ne renk olacak ne zaman açacak sorularıyla her sabah sular, tüm dertlerimi anlatır, sonra ışığı kapatır soğuk yatağımda uykuya dalardım. Onu bu sessiz salonda tek başına bırakıp ondan büyümesini beklemenin bencilliğinde boğuluyorum şimdi. Oysa alsam yatağımın yanındaki tahta sandalyemin üzerine koysam, geceleri beraber dalsak uykuya, sabahları güneş doğuşuyla anlam kazansa hayatımız ne güzel olurdu değil mi?

Ama ben yalnızca dertlerimi anlatıp karanlık bir odaya hapsettim onu.

Tıpkı insanoğlunun sevdiğini düşündüğü insanlara yaptığı gibi. Önce bir tohum alıyoruz elimize, sonra en kaliteli toprakla doldurulmuş güzel bir saksıya ektiğimiz tohumu sulamaya başlıyoruz. Bir gün, iki gün, bir ay, bir sene …

Sonra açan çiçeğe bakıp salonda güzel gözüktüğünü düşündüğümüz en karanlık yere yerleştiriyor, eskiden konuştuğumuz ve özenle okşadığımız dalları bir süre sonra unutuyoruz. Sabaları su vermek zorunda olduğumuz bir nesneye dönüştürüyoruz istemeden. Sonra da ondan asla solmamasını ve en güzel çiçeklerini açmasını istiyoruz. Küçük bir evde dört duvar arasında karanlık bir gece geçirmek isteyip istemediğini sormadan hapsediyoruz. Yavaş yavaş soluyor çiçekler, toprak yavaş yavaş eskiyor ve tutamıyor artık kökleri.

Salonun en güzel köşesinde artık çirkin görünüyor eskiden capcanlı pembe menekşe. Sonra bir an bile düşünmeden o güzel saksıdan çıkarılıp evdeki diğer çöplerin atıldığı siyah çöp torbasında yerini alıyor.

Bu sefer başka bir tohumu aynı saksıya ekiyoruz. Yeni toprakla eski bir saksıya… Saksının rengi solmuş ,çatlamış,su kaçırıyor köşelerinden…

Lakin yine salonun en güzel köşesine koyuluyor ve gece ışığın söndürülmesiyle bir gün son buluyor.

Çiçeğin ömründen bir gün eksiliyor.

Oysa pazardan alınan ucuz bir eşarbın kenarlarına işlenen oyalar gibi sevmek.

Tek tek işliyorsun kenarlarına kendi istediğin deseni, renkleri… Boş zamanları değerlendirmek için değil, herkesin sahip olduğu o kırmızı eşarba kendi içinden bir anlam katmak aslında tüm mesele ama fark etmiyorsun. Bazen beyazlardan çiçek, bazen siyahlardan boncuk yerleştiriyorsun …

Düşlediklerini bir bir yerleştiriyor, işlendikçe öğreniyor, öğrendikçe güzelleşiyor her bir oya. Bazı zamanalar nasır tutmuş ellerin kanıyor işlerken oyaları, yine de sonu gelene dek bırakmıyorsun elinden o eşarbı.  Çünkü kaç gece uykusuz kaldın biliyorsun, kaç gece yorgunluktan ağladın , gözyaşlarıyla ıslattığın kumaşın renginin solduğunu biliyorsun bu yüzden vazgeçemiyorsun.

Yıllar önce izlediğim  ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’  filmindeki bir repliğine gidiyor aklım.

Sevgi Neydi ?

 Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti…

 

Editör: Fatih Düz – 12.06.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    İzlenmesi Gereken En İyi 7 Netflix Dizisi

    Tarihteki Esrarengiz Kayıp Uçaklar…