içinde

MuhteşemMuhteşem

İnsan İnsan Derler, İnsan Nedir Bilir Misin?

Neydi insan?

İnsan kısaca, beden ile ruhun birleşmesiyle meydana gelen, dünyadaki varlıkların en üstünüdür. Geniş ve kavramı derin olan insan konusu, devrimizde artık kime göre?, neye göre? sorusunun altında sıkışıp kalıyor.

Gelin hep birlikte ünlü terapistlerden insan hakkında bize bıraktıklarına bakalım.

Victor Frankl’a göre insan, “hayatın anlamını arayan bir varlıktır,” der. Anlam arayışı, insanın hayatındaki temel güdüdür. Bu güdüler insana dünyada yaşaması için bir neden göstermeyi amaçlar. Eğer insanların temel güdüleri karşılanmazsa insanlar varoluşsal boşluğa (nihilizm) düşer. Peki, bu varoluşsal boşluk, yani, nihilizm nedir? Her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunan felsefi görüştür. Nihilistler Tanrı’nın varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkânını, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu reddederler. Bu felsefi yaklaşım 19. Yüzyıllarda özellikle genç entelektüel kesim tarafından daha çok benimsenmiştir.

Hayatın anlamını ararken hiçlik kadar büyük bir boşluk, nasıl doldurulabilir ki? Her şey bilinçaltımızın bir oyunu olamaz mı? Bu kısmı Freud’un kavramlarında okuyacağız.

Carl Gustav Jung ise bize, insanın sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal, zihinsel ve ruhsal tarafının da olduğunu söyler. İnsan tüm bu farklı yönlerden oluşan bir bütündür ve evrimsel olarak kendini gerçekleştirmeye doğru ilerler.

Gelişimi sınırlandırmadan ya da neye göre şekil almalıyım sorusunu hiçe sayarak yola devam etmeliyiz diye düşünüyorum. Her sınır bir kabuktur. İnsan, kabuklarını kırdığında soluduğu her yeni havanın aslında farkında olmadan gelişimine katkı sağladığını er ya da geç anlayacaktır. Yaşarken görmezden geldiğimiz, bizi biz yaparken farkında olmadan bizi bizden eden etkenler de vardır. Bu etkenler gelişmemize ne kadar yardımcı oluyor ya da ne kadar dezavantaj sağlıyor bilerek davranmanın yolu yine insana bahşedilen en mükemmel şeyden yani, akıldan geçiyor.

Jung, günümüzde daha anlaşılır ve haklılığı her geçen gün daha fazla ortaya çıkan bir psikanaliz uzmanıdır. Söyledikleri, hayatımızın büyük resmini görebilmek için değerlidir ve yararlıdır.

Duygusal yönünü kontrol edemeyen bir insan, bunun varlığını kabul ederek ne kadar sağlıklı düşünebilir? Öfke ya da mutluluk anında verilen kararların insan hayatında yer yer çıkmaza düşürdüğü görülür. Bu yüzden, bu gibi durumlarda alınan kararların aceleciliği olay gerçekleştikten sonra sorgulandığında ortaya pişmanlık duygusu çıkar. Geniş ve kavramı derin olan insan konusu, devrimizde artık kime göre?, neye göre? sorusunun altında sıkışıp kalıyor.

“…yüz güldüren misin? Umut öldüren mi?”

Gelelim Erich Fromm’un insan hakkında neler söylediğine. Fromm kuramında insanların sahip olduğu beş kişilik tipinden söz ediyor. Ona göre bu kişilik tiplerinden sadece bir tanesi duygusal ve kişisel bağımsızlığını kazanmayı başarabilirken diğerleri toplumun daha bencil, maddiyatçı ve verimsiz kısmını temsil ediyor.

İnsanlar kendi hayatlarını ve mutluluklarını sağlamak için çabalamaktan ziyade daha fazla istenilir olmak, kendini çekici hale getirmek ve yarıştığı kişilerden daha iyi bir konuma sahip olmak için çabalamaktadırlar”.

Günümüz hastalığı diyorum ben buna. Özellikle sosyal medya faktörü varsa ve hayatınızın büyük bir kısmını kapsıyorsa, kendinizi bilerek ya da bilmeyerek bir yarışın içinde buluyorsunuz. Hırsın kontrolünü unutturan devrin kapıları sonuna kadar açılmışken çoğumuz o kapıdan koşarak giriyoruz.

Fromm, kişilik tiplerinden söz ederken sadece bir tipin, (verimli tip) insan olmak adına çalıştığını söyler. Kendi gelişimine, öz saygısına ve bağımsızlığına yatırım yapan kişilerin başkalarını da aynı yönde geliştirebileceğine inandığı için toplumsal bir iyileşmeyi amaçlıyor ve bu yönde motive ediyor. Bunların başı da tabii ki her şeyden önce insan olmaktan geçiyor.

Freud’e göre insan, “saldırgan ve cinsel dürtülerini denetim altına alması gereken olumsuz ve yıkıcı bir varlıktır,” der. Toplum ve kültürün kişilik gelişimindeki etkisini göz önünde bulundurmadan insanı bu tarzda yargılaması eleştirilmiştir.

Sigmund Freud’a göre insan kişiliğini oluşturan üç ana yapı nedir?

Freud, psikanalitik kuramında zihnin üç temel kavramdan oluştuğunu düşünmekteydi. Bu kavramları sırasıyla id (alt bilinç), ego (benlik) ve süperego (üst benlik) olarak adlandırmıştır.

Basit bir analoji ile; sarhoşken yaptığınız hareketleri id (altbenlik), ayıldıktan sonra ki “ne yaptım ben?” söylemlerini ego (benlik) ve onları bir bahaneyle kılıfa sokma meziyetinin süperego (üstbenlik) tarafından üstlenildiği söylenilebilir.

“Ego şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. İd ile süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.” diyen Freud, insanı insan yapan benlik kavramları hakkında çeşitli teorilerde bulunmuştur.

En donanımlı varlıklar olarak biz insanlar, her şeyden önce varoluş serüvenimizi bilmeliyiz diye düşünüyorum. Sonrasında bizi biz yapan, kişiliğimizin oluşmasını sağlayan kavramları göz önünde bulundurarak, toplumsal değerleri hiçe saymayacak şekilde ve ego kontrolünde sağlıklı düşünen birer birey olabileceğimizi göz önünde bulundurmalıyız.

İnsan insan derler, insan nedir bilir misin?…

Editör: Astropower – 27.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Katılımcı

Cansu Kaya tarafından yazıldı

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Bir Devrin Yükseldiği Yer: Köy Enstitüleri

    Radyo Neden İcat Edildi? Radyonun Tarihine Bakış