içinde

MuhteşemMuhteşem İnanılmazİnanılmaz HavalıHavalı

Aklı Kuşlara Takılıp Giden Adam | Cahit Zarifoğlu

Sizlere ”Yedi Güzel Adam” dan bahsetmek istiyorum.

Mehmet Akif İnan’ın 1976’da yayımlanan Mavera aylık edebiyat dergisinin kurucuları ve yazarları İnan’ın Maraş lisesindeyken tanıştığı ve birlikte edebiyat yaptıkları arkadaş ve dostlarıdır.

Edebiyatın yedi güzel adamı 1950′ lerin ilk yıllarında da başlamış ve unutulmaz bir dostluğun hikayesidir. Onların hikayesi Maraş lisesinde nam-ı diğer “kara lise“de başlamıştır.

1969’da edebiyat dergisini çıkardılar,1972’de edebiyat yayınlarını kurdular ve ardından 1976’da Mavera dergisini yayımladılar.

Peki kimdir bu yedi güzel adam; Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ali Kutlay’dır.

Bugün sizlere ”Yedi Güzel Adam”ın Aristo’sundan yani Cahit Zarifoğlu’ndan bahsetmek istiyorum ki yedi güzel adam şiirinin de şairidir.

Yani oluşumun isim babası da denebilir.

Zarifoğlu’nun en belirgin özelliği sessiz ve içine kapanık biri olmasıdır. Arkadaşları onun hasta olduğunu ya da aşk acısı çekiyor olabileceğini düşünürlerdi. Ama Zarifoğlu sadece insanlardan kaçıyordu ve kendinden…

Arkadaşlarına göre bu sakinliği, bilgeliktendi ve bundan dolayı kendisine “Aristo” lakabını uygun görmüşlerdir.

Tek lakabı Aristo değildir tabi ki Necip Fazıl’ında kendisine taktiği bir lakap vardır.

Yedi güzel adam bir gün Necip Fazıl’ın evinde toplanıp sohbet meclisi kurarlar. Zarifoğlu, üstat konuşurken yerinden kalkıp plaklara göz gezdirir ve Necip Fazıl ona:” Yahu burada muhteşem bir konser varken sen notalarla meşgulsün, artist “der ve Zarifoğlu’nun bir diğer lakabı ”artist” olarak kalır.

Cahit Zarifoğlu 1940 tarihinde Ankara’da dünyaya gelmiştir. Aslen Maraşlı olan şair; şiir dışında tiyatro oyunu, anlatı, öykü, roman ve deneme türünde de kitaplar yazdı. Asıl mesleği öğretmenlik olan Zarifoğlu çevirmenlik ve denetçilik de yapmıştır.

Babası Niyazi ve annesi Şerife hanım Maraşlı evliyazâdelerdendir. Annesiyle geçimsiz bir hayat süren babası başka bir kadınla evlenmiş ve böylelikle Zarifoğlu babadan yoksun olarak bir hayat sürmüştür ve bu durum  tüm hayatı boyunca iç çektiği bir kedere dönüşmüştür. Bu yüzdendir ki Zarifoğlu tüm ömrü boyunca çocuk kalmış, bir çocuk gibi kırılgan bir kalbe sahip olmuştur.

“Sesin eksik, ev ıssız bir sokak bu günlerde

Titriyor hikayesi lambalarda, kaçağı bol sevgimizin

Nerde hangi ağacın gölgesinde oh diyor ki yüreğim

Bir erkek için baba olmakla ölçülmüyor mu hayatın yükü

Sırtından atıp gittiğin ergen yüzlü zarif oğlunun canında

Menfi bir özleme dönüyor artık yokluğun”

Babasıyla imtihan olup, babasına şiirler yazan, baba bir şairdir Zarifoğlu.

“Gönlümde hep bir yara izi olarak kalacak babam.” derken içten içe onu aklından hiç çıkaramayacağını da bilmektedir aslında Zarifoğlu.

Zarifoğlu’nun en büyük tutkusu  pilot olmaktı, hep bulutlarla dans etmek isterdi, kuşlarla birlikte uçmak, gökkuşağına doğru hareket etmek ve sonsuz mavilikte süzülmek isterdi. Bu hayalini gerçekleştirmek için lise ikinci sınıfta ötesini hiç düşünmeden bavulunu eline alarak Eskişehir’e doğru yol almıştır. Eğitim alıp uçak kullanabilir düzeye gelen Zarifoğlu son bir sağlık kontrolüne girer, gözünde ve kulağında rahatsızlık olduğu ve bu yüzden de uçak kullanma ehliyeti alamayacağı anlaşılır.

Zarifoğlu’nun kanatları kırılmıştır ve akıllarda “Aklı kuşlara takılıp giden adam” olarak yer etmiştir.

Zarifoğlu şiirlerini kızlara değil, buzlara yazdığını söylermiş hep bu da “Buz Dağının Şairi” olarak anılmasına sebep olmuştur. Ama tabii ki onun da yüreğine dokunan bir kız olmuştur. Adı Zehra Ayhan, aynı lisede okumaktadırlar, Zehra ona aşıktır ama Zarifoğlu’nun karakteristik içine kapanık özelliğinden dolayı Zehra ne yaparsa yapsın Zarifoğlu’nun içine ulaşamamış ve hep uzaktan sevmiştir. Tabii Zarifoğlu da bunun farkında ama hiç karşılık vermemiştir Zehra’nın sevgisine. Sonralarda Necip Fazıl’ın da tavsiyesiyle Kasım Arvas’ın kızı Berat hanım ile birleştirmiştir hayatını.

“Anılar defterinde gül yaprağı gibi

Unutuldum, kurudum

Başıma düşmüş sevda ağı

Bir başıma tenhalarda kaybolurum

Sen kim bilir, rüzgarlı eteklerinde

Kim bilir hangi iklimdesin

Ben, sensiz bu sessizlikle

Deli gibiyim

Ayrılıkla başım belada

Gözlerini çevir gözlerime

Yoksa sensiz bu sessizlikle

Deliler gibiyim

Sensiz bu sessizlikle…

Tam adı Abdurrahman Cahit Zarifoğlu olan şair, tüm benliğini isminin baş harfleriyle “ACZ” ile sınırlamıştır. Sultan şiirinde bu durumu ifade eden şair naiflikte ve tevazuda bir kez daha sınırları aşıyordu.

“Seçkin bir kimse değilim

İsmimin baş harfleri acz tutuyor

Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme”

Zarifoğlu’nu anlatmaya sayfalar yetmez. O öyle bir şairdir ki şiir tekniği bakımından hiç kimseye bağlı kalmamış kendi sesini bulmuş ve kendi kuşağı içinde şiirde yapı sorununu en iyi kavramış şairdir.

“Hissedebilen bir kalp için yaşamakta ne çok acı var” diyen şair bütün yaşamı boyunca hep mücadele ve acıyla yoğrularak bir hayat sürmüştür.

Tüm yaşadıklarına rağmen naifliğinden ve zarafetinden hiç bir şey kaybetmemeyi çok güzel başarmıştır Zarifoğlu. Hatta eşinin yorgunluğunun ve mutsuzluğunun farkındadır, af diler bir şiirinde Berat hanımdan.

“Ey Berat hanım dersen ki

Bu ne zalim adam

Halimi bilmez, halden anlamaz

Küçük bir şeyi mesele yapar

Ne büyük yalan

Doğrusu var hakkın

N’etsem n’apsam

Kollarını bilezik

Boynunu kordon

Ayağını halhal donatsam

Yine hakkın kalır”

Berat hanıma olan vefa borcunun da farkındadır Zarifoğlu ama elinden gelen budur şairin. Kendi içe kapanıklığını aşamamıştır.

Türk şiirinin zarif abisi ne yazık ki genç yaşında elem bir rahatsızlığa yakalanır. Pankreas kanseri teşhisi konur, günden güne erir Zarifoğlu ve bir süre sonra yataklar meskeni olur veya cehennemi.

Bir gün Erdem Bayazıt’ın elini tutar ve ona der ki: “Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak”

Hastalığı gittikçe ilerler ve tabiat 7 Haziran 1987 günü kedere boğulur.

Kederli bir roman tadında yaşamıştır hayatı Zarifoğlu.

“Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıkta

Ak kanatları, hayat yok oluyor

Çıkıp geliyorsun

Kor gibisin, bir kar gibisin

Soruyorsun, Zarifoğlu bana dargın mısın

Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan

‘Yaşamak’ bir  perde gibi kalkıyor aramızdan”

Zarifoğlu’nun hayatımıza kattığı o kadar çok değerli eser var ki…

Bir sözünü paylaşmak isterim, sözden çok öğüt niteliğinde.

“Evinizde, giyiminizde, mektubunuzda, işinizde, sözünüzde, namazınızda, duanızda, secdenizde, orucunuzda, insanlara ve hayvanlara muamelenizde hep güzel olun.”

Son bir şey daha eklemek istiyorum Zarifoğlu’ndan.

“Herkes kendi işine baksın değil, herkes kendi içine baksın daha güzel.”

Editör: Sümeyye Özmen – 23.09.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Meraklı

Özlem Demirel tarafından yazıldı

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Gece Rüyamızda Görsek Uyuyamayız: Türk Mitolojisindeki Korkunç 20 Yaratık

    ''Allah c.c'' İsmiyle ''Tanrı'' Kavramının Karıştırılması