içinde

HavalıHavalı MuhteşemMuhteşem

Platon Gyges’in Yüzüğü ve Jean-Jacques Rousseau

Mevcut tarihsel kanıtlar, Gyges’in selefi Heraklid hanedanının kralı Candaules’i devirerek Lidya kralı olduğunu göstermektedir.

Gyges, selefi Heraklid hanedanının kralının hizmetinde bir çobandı.

Çoban, sürüsünü otlattığı yerde kayaların arasında derin bir yarık görür. Gördüğü manzara karşısında hayrete düşer ve yarığa iner, kapıları olan içi boş bir bronz at görür,  eğilir ve baktığında, insandan daha uzun boylu ölmüş bir beden görür. Bu ölü bedenin parmağında çok güzel altın bir taşlı yüzükten başka bir şey yoktur ve parmağından bu yüzüğü çıkarıp kendi parmağına takar.

Çobanlar, geleneklere göre, sürülerle ilgili aylık raporlarını krala göndermek için bir araya gelirler; Çoban Gyges parmağında yüzükle onların meclisine girer ve aralarında otururken sıkıntıdan yüzükle oynarken şans eseri taşlı yüzüğün  halkasını avucunun içinde çevirir, o anda grubun geri kalanı için görünmez olur ve diğer çobanlar onun  sanki o artık yokmuş gibi onun hakkında konuşurlar. Gyges buna şaşırır ve tekrar yüzüğe dokunarak taşı dışarı çevirir ve yeniden ortaya çıkar; yüzüğü birkaç kez dener ve her zaman aynı sonuçla karşılaşır.-Taşı içe çevirdiğinde görünmez olur,  taşı dışarı çevirdiğinde yeniden ortaya çıkar. Bunun üzerine mahkemeye gönderilen elçi olarak seçilir; oraya varır varmaz kraliçeyi baştan çıkarır ve onun yardımıyla krala karşı komplo kurar ve onu öldürür ve krallığın başına geçer. Bu kral, yürüttüğü adaletsizliklerle istediği her şeye ulaşsa da insanoğlunun esas zenginliği olan mutluluğa ulaşamayacaktır.

Platonun, Devlet adlı eseri

Felsefe tarihinin kendisine dipnot olarak oluştuğu düşünülen Platon, Devlet adlı eserinde bu efsaneden bahseder. Platon’un önemli eserinde anlattığı efsaneyle varmak istediği esas mesele nedir? Çoban, insanların onu görmemesi sebebiyle kendi ahlak değerlerini aşmış, bir başka kişiye (kraliçeye) de o sınırı aştırmıştır. Platon bu noktada insan ruhunu üçe ayırmaktadır: iştahsal, ruhsal ve akılsal ruh.

Akılsal ruh, zihni sembolize eder. Bilinçli farkındalığı ifade eder ve tüm ruhun yararına çalışır, böylece onu bilge kılar.

Ruhsal Ruh kalbi sembolize eder. Cesaret, ruhun en yüksek erdemidir ve cesaret, onur ve büyük zorlukların üstesinden gelme ile ilişkilidir. Gönül ile hükmedilen kimseler, musibetlere büyük bir kuvvetle göğüs geren ve zafere ulaşmak için gurur ve şerefle yola çıkarlar,

”’Gyges Yüzüğü’nün gücünü kötüye kullanan adam aslında kendini kendi iştahına köle ederken, onu kullanmamayı seçen adam ise rasyonel olarak kendi kontrolünü elinde tutar ve bu nedenle mutludur”

İştahsal Ruh mideyi sembolize eder ve sıradan insanları temsil eder, arzu cinsel tatmin tarafından yönetilir, para hırsı, rahat yiyecekler ve çoğunlukla bireyin hayatını alan çeşitli diğer ihtiyaçlar. Bu bireyler sadece günlük yükümlülüklerini yerine getiriyorlar ve daha yüksek bir hedefe ulaşmıyorlar.

İştahsal ruh, böyle bir güç karşısında tıpkı çoban gibi davranacak görünmezlikle birlikte kendi etik değerlerini, toplum ahlakını hiçe sayabilecektir. Ancak Platon’un öngörüsüne göre tıpkı çobanda da olduğu gibi bu ruh, mutsuz olmaya mahkûmdur. Elinden geleni ardına koymayarak ulaştığı yüksek mertebe ruhu beslemek şöyle dursun ruhu zehirler, adaletin yokluğu kişiye zarar verir. Platon, çobanın hareketleri bağlamında bizlere şu soruyu yöneltir: “Böyle bir yüzüğe sahip olsak ahlaklı olmaya devam eder miydik?” Bu soru ile ahlak felsefesi üzerine düşünmemizi sağlar.

Platon’un bizlere sunduğu bu sorunun cevabı nedir? Bir kimse elinde sınırsız güce, kimsenin bilmediği şekilde ulaşma imkânı varken bizim modern ahlak kalıplarımızda kalabilecek midir? Bu durum filozoflar arasında dahi kendisine her daim düşünsel bir yer bulmuş bir çıkmazdır. Örneğin Aydınlanmacı hümanist düşünür Jean-Jacques Rousseau.

Jean-Jacques Rousseau

Jean Jacques Rousseau 1777’den 1778’e kadar en iyi eserlerinden biri olan Yalnız Bir Gezen’in Düşleri’ni besteledi. Yalnız Bir Gezenin Düşleri adlı eserinde Platon’un ortaya koyduğu bu meseleyi “Yalnız Gezen” aracılığıyla ele alır. Bu eserde Rousseau kendi yalnızlığını eserindeki “Yalnız Gezen” de sembolleştirmiştir. Rousseau’ya göre ömrü yalnız bir şekilde geçmiş, hayatı boyunca sohbet edebildiği tek kişi yine kendisi olmuştur. Eserinde de sırasıyla Yalnız Gezen’in gezintileri anlatılır. Her gezinti, Rousseau’nun dünyayla insanlık adına gözlemleri ve kendisiyle olan sohbetleri üzerinedir.

Bu gezintilerden altıncısında Rousseau, Platon’un Gyges’in Yüzüğü efsanesine atıf yapar. Gyges’in Yüzüğü kendisinde olsa onu ne şekilde kullanacağını merak eder, test eder. İnsanları doğal hâliyle benimseyen bu düşünürün felsefesi açısından yüzük, üzerine tartışılacak pek çok mevzu yaratır. Ancak tartışmaya Rousseau’nun felsefesinin temeline inerek başlanmalıdır.

Rousseau, aydınlanmacı bir hümanist olmakla birlikte bir toplum sözleşmecisidir. Onun toplumundaki birey, insanın doğal halindeyken iyidir. Bireyin kötüleşmesi, kötülüğün var olması toplumsallaşma ile başlar.

Rousseau insanlık tarihini ikiye ayırır; doğal durum ve sosyal durum. Sosyal durumdaki insan, eşitsizlikle yaşamaya mahkûmken doğal durumundaki insan, fiziksel olarak hayvanlardan farksız olmakla birlikte irade ve değişim yönünden onlardan ayrılır. Doğa bu yönden yaşamı, insanı özgürleştirmekle birlikte dünyayı yaşanabilir kılar. Rousseau çoğumuzun hâkim olduğu toplum sözleşmesi fikriyle insanı doğal hâlinde bırakmayı amaçlayarak onu eşitliğe ait kılar. Sosyal hâlle gerçekleşen eşitsizlik ise özel mülkiyetin varlığı ile somutluk kazanır. Esasında Rousseau’nun bireyi sosyal hâle girdiğinde kötüleşmiş, doğal hâlini terk etmiştir.

Rousseau’nun Sosyal Sözleşme’deki temel argümanı , hükümetin var olma ve yönetme hakkını “yönetilenlerin rızası” ile elde ettiğidir. Bugün bu çok aşırı bir fikir gibi görünmeyebilir, ancak Sosyal Sözleşme yayınlandığında radikal bir konumdu. Rousseau, modern gözlere pek demokratik görünmeyebilecek çok sayıda hükümet biçimini tartışır, ancak odak noktası her zaman tüm insanların genel iradesinin hükümetlerinde mümkün olduğunca doğru bir şekilde ifade edilebilmesini nasıl sağlayacağını bulmaktı. Her zaman toplumu olabildiğince demokratik hale getirmeyi amaçladı.

Rousseau, bu toplumsal sözleşmenin ideal biçimini tanımlar ve aynı zamanda onun felsefi temellerini de açıklar. Rousseau’ya göre, kendi rızaları ile bir sivil topluma giren tüm insanların kolektif grubuna egemen denir ve bu egemen, en azından mecazi olarak, birleşik bir iradeye sahip bireysel bir kişi olarak düşünülebilir. Bu ilke önemlidir, çünkü gerçek bireyler, bireysel koşullarına göre doğal olarak farklı görüş ve isteklere sahip olabilirken, egemen bir bütün olarak tüm halkın genel iradesini ifade eder. Rousseau, bu genel iradeyi, herkesin ortak iyiliğini sağlamak için herkesin kolektif ihtiyacı olarak tanımlar.

Şimdi farz edin ki böyle iki sihirli yüzük var ve adil olan birini takmış, adaletsiz olanı diğerini takmış.

Hiç kimsenin adalette sımsıkı duracak kadar sağlam bir yapıya sahip olduğu düşünülemez. Her bakımdan insanlar arasında bir Tanrı gibi dolaşırken hiç kimse, pazardan istediğini alabildiğinde, istediği gibi evlere girebildiğinde, dilediğini öldürdüğünde ya da hapishaneden kaçabildiğinde, kendisine ait olmayandan elini çekmezdi. O zaman adillerin eylemleri, haksızların eylemleri gibi olacaktır; ikisi de sonunda aynı noktaya gelirdi. Ve bu, bir insanın isteyerek ya da adaletin bireysel olarak kendisine herhangi bir iyiliği olduğunu düşündüğü için değil, ama zorunluluktan dolayı adil olduğuna dair büyük bir kanıt olduğunu gerçekten doğrulayabiliriz.

Herhangi birinin bu görünmez olma gücünü elde ettiğini ve asla yanlış yapmayacağını ya da başkasına ait olana dokunmayacağını insanlara anlattığını duyduğunuzda, onu övmenize rağmen onun adil kalamayacağını düşünürsünüz ve sizin de haksızlığa uğrayabileceğiniz korkusuna kapılırsınız. sahibine görünmezlik verir ama sahibini yozlaştırır.

Sonuç

Platon’a göre toplumda yaşayan insan kendini herkesin kardeşi olarak görmelidir, iyi ve adil olmalıdır.

Jean-Jacques Rousseau’ya insan, doğal hâlindeyken iyidir. İnsanın kötüleşmesi, kötülüğün var olması toplumsallaşma ile başlar. “İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulur.”

Editör: Astropower – 15.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Uzman

Indium tarafından yazıldı

YorumcuMakale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Bir Baltık Ülkesi: Litvanya

    Franz Kafka: Dönüşüm