içinde

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

Neydi Bu Aşk-ı Memnu Kadınlarının Derdi?

Bundan uzun yıllar önce yayınlanmış, yayınlandığı döneme damga vurmuş bir dizi: Aşk-ı Memnu!

Her sezon ekranlara onlarca dizi geliyor. Bazıları kısa ömürlü olurken bazıları izleyiciyi ekrana kilitlemeyi başarıyor. Ama öyle bir tanesi var ki sadece yayınlandığı döneme damga vurmakla kalmıyor, yayınlandıktan yıllar sonra bile tekrarları ilk günkü heyecanla takip ediliyor, başrol karakterinin ölümü her yıl aynı tarihte anılıyor, final bölümü yayınlandığı günün en çok konuşulan konusu oluyor.

Evet, tabii ki Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adlı romanından uyarlanan Aşk-ı Memnu dizisinden bahsediyoruz.

Bir dizinin böylesine akıllarda yer etmesinde; müziklerinin, mekanların, kullanılan aksesuarların ve bugün bile hala trend sayılabilecek kostümlerinin etkisi, oyuncuların başarısı, özellikle de Bihter ve Behlül’ün muhteşem kimyası yadsınamaz tabii ki. Ama bu dizide başka bir şey var. Onun bu denli efsane haline gelmesini sağlayan şey karakterlerin gerçekliği!

Evet, ilk bakışta “bunlar nasıl hayatlar” diye sorgulayabilir; yaşadığımız ortamlara, kendimize ve hayatlarımıza çok uzak bulabiliriz. Ancak biraz düşününce aslında her bir karakterin alt metninde kendimizden veya çevremizdeki insanlardan izlere rastlayabiliriz.

Dizinin, birbirine en zıt 3 kadın karakteri üzerinden ele alalım hikayemizi;

Bihter: Aşkın, Acının ve Tutkunun Kadını!

Normal şartlarda, kocasını aldatan, üstelik de eşinin yeğeni ile aldatan bir kadının bu denli benimsenmesi pek beklenilmez. Ancak Bihter, seyircinin gözünde asla sadakatsiz bir eşten ibaret olmadı. Onun acısı, çaresizliği seyirciye o kadar geçti ki ölüm yıl dönümünde helvalar pişirilerek anıldı.

Birçoğumuz gibi çocukluktan gelen travmaları şekillendirmişti Bihter’in ruhunu. Çocukluğunun kötü kraliçesi olarak konumlandırdığı annesine olan öfkesi ve yine annesi yüzünden kaybettiği babasına duyduğu özlem, onun mükemmel kişilik Adnan Bey ile nikah masasına götürdü. Bihter, hem annesinin gözlerindeki hayal kırıklığını hem de Adnan Bey’in kendisine gösterdiği şefkati sevdi. Üzerinde kalan son çocuksu masumiyetini de üzerinden çıkarmadan yeni evine götürdü.

Buraya ait olmayı, kabul görmeyi umdu. Bu evde sevilmek istedi. Onun bu sevgi arayışı, hiç olmadık bir yerde yankı buldu. Bihter üzerindeki masumiyet pelerininden yavaşça soyunup şehvet duygusuyla tanıştı. Ayaklarını yerden kesen bu duygu onu, en çok korktuğu şey ile yüzleştirdi: Bihter, annesinin kızıydı!

Ruhunda yaşadığı bu çatışmalar, aynı anda aşkı, nefreti, suçluluk duygusunu ve en önemlisi hırsı barındırdı içinde. Kendisiyle yaşadığı bu kavgalar devam ederken terk edilmeyi tattı ve kendisiyle birlikte herkesin hikayesinin seyrini değiştirdi.

Çünkü o Bihter Ziyagil’di!

Nihal: Tek Nefeste Soluverecek Bir Çiçek!

Hikayenin en masum karakteri olarak ifade edilmesine rağmen, hikayenin en fazla antipati toplayan karakteri olmasını neye borçlu sizce? Nihal iyi kurgulanmış bir karakter mi değildi yoksa? Hayır.

Nihal’e bu kadar öfke duymanızın sebebi bize doğru çevirdiği ayna. Hepimiz tıpkı Bihter ile kurduğumuz gibi Nihal ile de empati kurduk.

Hepimiz bir dönem Nihal kadar saf ya da amiyane tabir ile aptal olduk. Çevremizdeki tüm seslere kulak tıkayıp pembe bir balonun içinde yaşamayı seçtik. Sonra bir gün booom! Balon patladı.

Nihal çok küçük yaşlarda annesini kaybedip tüm eve yayılan bu travmatik ruh halinin etkisinde büyüdü. Dünyayı Nihal’in etrafında döndürüyor gibi gözükenler, onun büyüyüp genç bir kız olduğunu bile fark etmedi. Nihal’e kurdukları aşırı korunaklı bu hayatın, onu dış dünyanın zararlarından kurtaracağını düşündüler ancak hesaplayamadıkları bir şey vardı: Nihal’i korumak istedikleri o tehlike zaten dışarıda değildi.

Nihal dört duvar arasında yetişirken yaşıtlarından çok uzak ve bunalımlı bir hayat sürdü. Bu sırada da kaçınılmaz son olarak en yakınındaki, çevresindeki tek kişiye duygular büyüttü.

Cemile: “Salak mısın Cemile?”

Çocukluğunu, ailesi ile birlikte Ziyagil yalısında geçirdikten sonra genç kızlığa adım attığında kendisini, beraber büyüdüğü oyun arkadaşı Nihal’e hizmet ederken buldu. Daima dedikodu yapan, sorun çıkaran ve kıskançlığı ile ön plana çıkan bu genç kadın, ailesinin tek çocuğu olmasına karşın anne ve babasının sevgisini hep Nihal ile paylaşmak zorunda kaldı.

Yıllarca Nihal’in gölgesinde kaldıktan sonra, yine tıpkı Nihal gibi o da yakınında gördüğü ilk kişiye aşık oldu ama bu defa da aşkı karşılıksız kaldı. O evdeki diğer her şey gibi, sevdiği adamın kalbi Nihal’e aitti.

Hiçbir zaman kendi hikayesi olmadı Cemile’nin. O da çaresizce başkalarının hikayelerini konuşup durdu.

Bihter, “bakın ben buradayım, siz beni yok sayamazsınız” demek için hayatına son verdi.

Nihal, yıllarca üzerine giydirilmiş o hasta çocuk elbisesini çıkarabilmek için hayallerini, geleceğini ikinci plana atarak Behlül Haznedar’in karısı olmayı seçti ve hatta bu uğurda yine silah olarak o “hasta çocuk” imajını kullanmakta da bir sakınca görmedi.

Cemile, kendi hikayesini yazabileceğine dair inancını çoktan yitirdiği için başkalarının hikayelerini anlatıp durdu.

Üç kadın. Birbirinden çok ayrı dünyalarda ve karakterdeki bu kadının tek bir ortak noktası vardı. Üçü de görünebilmek istedi. İçinde bastırdığı duyguları, travmaları gün yüzüne çıkarmak istedi. Hepsinin bunun için seçtiği yöntemleri farklıydı belki ama istedikleri şey ortaktı.

Editör: Fatih Düz – 08.07.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Katılımcı

Rojin Dündar tarafından yazıldı

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    8 Temmuz 1919: Mustafa Kemal ATATÜRK, resmi görevinden ve askerlikten çekildi.

    Maaşı Kazayla 286 Kat Ödenen Adam Ortadan Kayboldu!