içinde

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

8 Temmuz 1919: Mustafa Kemal ATATÜRK, resmi görevinden ve askerlikten çekildi.

8 TEMMUZ 1919 – Mustafa Kemal’in ordudan istifası. Mustafa Kemal, resmi görevinden ve askerlikten çekildi. Amasya’dan hareket edip önce Erzurum’a ardından Sivas’a geçen Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’a gelince görevden alınan Erzurum valisi Münir Bey, Bitlis valiliğinden ayrılıp İstanbul’a gitmek için Erzurum’da bekleyen Mazhar Müfit Bey ve Kazım Paşa ile ciddi bir görüşme yapmak istemiştir. Millete önder olacakların ne pahasına olursa olsun amaçtan dönmemelerini, son nefeslerine kadar memleket için fedakârlık yapılması gerektiğini söylemiştir.

Ayrıca kendisinin görevden alındığının her türlü sonuçla karşı karşıya kaldığına şüphenin kalmadığını söyledikten sonra, benimle açıktan açığa işbirliği etmek aynı sonuçları kabul etmek demektir, demiştir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Erzurum’da Kongre hazırlıklarını yaparken, Harbiye Nezareti, Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’a çağırmıştır. 8 Haziran 1919’dan 8 Temmuz 1919’a kadar süren karşılıklı telgrafla oyalama taktiği sona ermiştir.

İstanbul Hükümeti 8-9 Temmuz 1919 gecesi Mustafa Kemal Paşa’nın görevine resmen son vermiştir. Aynı dakikada Mustafa Kemal Paşa askerlik görevinden istifa ettiğini bildirmiştir. Mustafa Kemal Paşa askerlikten istifası ile ilgili olarak:“ Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emeline kurban etmemek için açılan milli mücadele uğrunda milletimle beraber serbest surette çalışmaya resmi sıfatım ve askeri görevlerim artık mani olmaya başladı. Bu mukaddes amaç için milletle beraber sonuna kadar çalışmaya bütün kutsal değerlerim adına söz vermiş olduğum, pek aşığı olduğum askerliğe bu gün veda ve istifa ettim. Bundan sonra memleketim için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere sine-i millete bir fert olarak hizmet edeceğimi vatanın her köşesine bildiririm” demiştir. Mustafa Kemal Paşa, askerlikten istifa ettiği 8-9 Temmuz 1919’dan 5 Ağustos 1921 Başkomutanlık yetkisi verilene kadar mücadelesini sivil bir vatandaş olarak yürütmüştür. Mustafa Kemal Paşa’nın Saray ve Hükümet ile ilişkileri özellikle 5 Temmuz’da Harbiye Nazırı Ferit Paşa ile makine başındaki yazışmalardan dolayı çıkmaz bir noktaya girmişti. Hükümet bir an önce İstanbul’a dönmesi konusunda ısrar ediyor; Mustafa Kemal Paşa ise Batı Anadolu’da işgallerin sürdüğünü, aynı tehlikenin Doğu Anadolu için de var olduğunu bu durumda Hükümet üyelerinin “ikinci bir hıyanete araç olmaktansa, millet arasına bir fert olarak katılmalarının örnek bir vatanseverlik olacağını” belirtiyordu.

Birkaç gün sonra kendisinin yapacağı işi Hükümet üyeleri için öneriyordu: Bir ferd-i mücahit olarak sine-i millete dönmek!”Mustafa Kemal Paşa 8 Temmuz günü Sultan Vahidettin adına Başkâtip Ali Fuat Türkgeldi’den bir telgraf aldı. Vahdettin, onun Anadolu’daki çalışmalarının İngilizler tarafından yanlış anlaşıldığını ve Hükümete büyük baskılar yaptıklarını ifade ediyor, İngilizlerin ona karşı onur kırıcı bir harekette bulunmayacaklarına kesin söz verdiklerini belirtip, “İstanbul’a dönmeniz için tereddüt edilecek bir neden kalmamıştır” diyerek bir an önce İstanbul’a dönmesini istiyordu. Dönüşte başka bir göreve atanması veya isterse Erzurum’a dönmesinin düşünülebileceğini de ilave ediyordu. Mustafa Kemal Paşa Padişah’ın bu sön önerisine cevap vermeden önce, Padişahın onayladığı bir Bakanlar Kurulu kararı ile Ordu Müfettişliği görevinden azledildi. 8 Temmuz’u 9’una bağlayan gece 10.30’da bu kez Saray Başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi Mustafa Kemal’i makine başına çaırdı. Mustafa Kemal de Rauf Orbay, Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu ve Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden bazı üyelerle birlikte postaneye gitti. Başkâtip Ali Fuat Türkgeldi, kendisine o sabah gönderilen şifre telgrafı alıp almadığını sordu. M. Kemal, şifrenin çözülmekte olduğunu bildirdi.

Türkgeldi, ona “durumun gereği olarak” yüksek görevlerine son verildiğini açıkladı. Ayrıca Başkente dönmesinin Padişah Vahidettin’in emri olduğunu hatırlattı. Gün içindeki bu değişmede İngilizlerin Saray ve Hükümet üzerindeki baskısının etkili olduğu anlaşılıyordu. Sadrazam Vekili Şeyhülislam Mustafa Sabri zaten baştan beri Mustafa Kemal’in Ordu Müfettişliği görevine atanmasına karşı çıkmıştı. Ali Kemal’in de desteğiyle 23 Haziran’da onun görevden alınmasına ilişkin bir karar aldırtmıştı. Uygulanamayan bu karara rağmen Şeyhülislam Sabri Efendi’nin yeni bir fırsat kolladığı belli idi. 5 Temmuz’da İngilizlerin Batum’dan çektikleri 150 askeri Anadolu içlerine göndermek amacıyla Samsun’a çıkarmaları bölgeden sorumlu Kolordu Komutanı Refet Bele’den ve Ordu Müfettişi Mustafa Kemal’den çok sert tepki görmüştü. Refet Bele, bunların Anadolu’nun içlerine gönderilmesine müsaade etmeyeceğini; Mustafa Kemal de 7 Temmuz’da Sadarete (Hükümete) çektiği telgrafta İngilizlerin bundan sonra getirecekleri “tek bir askerin bile kasabaya ayak basmasına izin vermeyeceğini” bildirmiş ve Hükümetten İngilizleri uyarmasını talep etmişti. Bu emir ve tavrın İngilizleri yeniden harekete geçireceği belliydi.

İngilizleri kızdırmamaya özen gösteren Padişah ve Hükümeti ürküteceği anlaşılıyordu. Bu son olay, o güne kadar Mustafa Kemal’i görevden almak konusunda duraksayan Vahdettin’i de harekete geçiren son damla oldu. Bu gelişme üzerine Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal’in 3 Ordu Müfettişliği görevine son verilmesi hakkında bir karar düzenleyerek Padişah Vahdettin’in onayına sundu. Türk milletinin değil İngilizlerin çıkarlarını gözeten, Türk tarihi bakımından adeta “yüz karası” olan bu kararın gerekçeleri şöyleydi: “Görev bölgesi içinde bulunan Müslüman halkı, öteki etnik gruplar (Rumlar ve Ermeniler) ve yabancılar aleyhine kışkırttığından dolayı İngilizlerce İstanbul’a getirilmesinin istenmesi. Asayişin bozulduğu yerlerde İtilaf Devletleri askerlerinin gönderileceği kendisine hatırlatıldığı ve istifa edip İstanbul’a dönmesi birçok kez istendiği halde, bunları dinlemeyip kışkırtmalarını sürdürmesi. Ordu Müfettişi olarak etrafa tehlikeli emirler göndermesi.

Son olarak Samsun’a çıkan İngiliz birliğine karşı savunmaya geçercesine emirler vermesi. Böylece Mustafa Kemal sorununun İngiltere ile önemli anlaşmazlıklara neden olacak derecede tehlikeli sonuçlara doğru yol alması.”Bu Bakanlar Kurulu Kararnamesini bakanlarla birlikte Ahmet İzzet Paşa ile Abdurrahman Şeref gibi kurulda görevli Ayan Meclisi üyeleri de imzalamıştır. Paris’te bulunan Tevfik Paşa ile Harbiye Nazırı Ferit Paşa toplantıya katılmamışlardır. Sultan Vahdettin aynı gün onayladığı irade- i seniyede (padişah emri) ise kısaca şunları söylüyordu: “Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın görevine son verilmiştir.

Bu Padişah emrini yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.” Bu emir aynı gün (8 Temmuz 1919) dönemin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de yayımlandı. Sivas ve Erzurum’daki 3. Ve 15. Kolordu Komutanlıklarına da bundan böyle doğrudan Harbiye Nezareti ile yazışmaları emri verildi. Bu emrin kendisine bildirilmesi üzerine, Mustafa Kemal daha 21 Haziran’da Amasya’da bazı kişilere gönderdiği mektupta verdiği sözü yerine getirerek “sine-i millete” dönme zamanının geldiğini anladı. Arkadaşları ile bir durum değerlendirmesi yaptı. Toplantıya, Karabekir, Rauf Orbay, Mazhar Müfit Kansu, Vali Münir Bey ve aralarında Hüsrev Gerede’nin de bulunduğu bir grup arkadaşı katıldı. Toplantıda, Hükümetten kesin bir emir eline ulaşmadan önce kendisinin askerlikten tam anlamıyla istifa etmesinin uygun olacağı görüşü ağırlık kazandı.

Mustafa Kemal, 8/9 Temmuz 1919 gecesi saat 11.45’te Saray Başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi aracılığı ile Sultan Vahdettin’e bir dilekçe göndererek askerlikten istifa ettiğini bildirdi. Paşa, dilekçede Vahdettin’e karşı saygılı bir dil kullanmış, saltanat ve hilafete bağlılıktan söz etmiştir. Başından beri yapılan yazışmalara bakıldığında; Padişah ile onun “fahri yaveri” olan Mustafa Kemal Paşa arasında birbirlerine besledikleri güvenin vurgulanmasına dikkat edildiği görülmektedir. Padişah, Müfettiş Paşa’nın saltanata karşı cephe almamasına çalışmakta, Paşa ise milli direnişi örgütlerken saltanat ve hilafet yanlılarının düşmanlığını üzerine çekmemeye çabalamakta idi.

PAŞA’YI TERKEDENLER VE YANINDA KALANLAR

Müfettişlik Karargâhı’nda görevli olan Hüsrev Gerede anılarında, 8/9 Temmuz gecesi gerçekleşen bu istifa ile “İstanbul’a geri çağırmalar komedisi” sona ermişti. Saray’a istifa dilekçesini gönderen Mustafa Kemal Paşa; Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Kurmay Başkanı Albay Kazım Dirik, Dr. Alb. Refik Saydam, görevden alınan Valiler Münir Bey ile Mazhar Müfit Kansu ve eski İzmit Mutasarrıfı İbrahim Süreyya Yiğit’in katıldıkları bir toplantı düzenledi. “Arkadaşlar, çalışmamızın en ciddi ve en açık dönemi işte şimdi başlıyor” diye konuşmasına başlayan Mustafa Kemal Paşa, “Milli Mücadele’ye atılanların, yüreklerinde, sonuna (ölüme)kadar sürecek gücü hissetmeleri gerektiğini ve kendisinin artık ferd-i millet (milletin bir ferdi) olarak çalışacağını” belirtti.

Bu sözlerin arkasından, “yanında kalmak isteyenlerin buna göre karar vermelerinin doğru olacağını” hatırlattı. Bunun üzerine Münir Bey bir süre için etkin görev alamayacağını belirterek bağışlanmasını diledi. Albay Kazım Dirik de Erzurum’da kalmak istediğini söyledi. Bunların dışındakiler kendisiyle birlikte yürüyecekleri sözünü verdiler. Hüsrev Gerede isi daha ateşli davrandı. Gerekirse üniformasını hemen çıkaracağını söyledi. Resmi görevlerinden ayrılması üzerine yakın çevresinde bulunan arkadaşlarından bazılarında duraksamalar meydana geldiği/geleceği görülüyordu. Müfettişlik Karargahı’nın Kurmay Başkanı olarak kendisi tarafından seçilen Kurmay Albay Kazım Dirik, ertesi gün “Paşam, askerlikten istifa eylediğinize göre benim görevimi sürdürmeme imkan kalmadı, evrakı kime teslim etmemi emredersiniz?” diyerek açıkça gruptan ayrılmak istediğini belirtmişti. Bir çözülmenin başlangıcı olabilecek bu davranış bir an için olsa da bir umutsuzluk ortamı yaratmıştı. Paşa, yanında bulunan Rauf Orbay’a döndü ve “görüyorsun Rauf ne hallere düştük!” dedi. İşte şimdi Milli Mücadele’nin en çetin ve ciddi olan safhası başlıyordu. Hüseyin Rauf Orbay, Mustafa Kemal Paşa’ya döndü ve “istifanızla mevki ve saygınlığınız bir kat daha arttı” diyerek umutsuzluğu dağıtmaya çalıştı.

O ARTIK SADECE MUSTAFA KEMAL!

Mustafa Kemal, aynı gece Kazım Karabekir aracılığı ile bütün il ve ilçelere bir genelge göndererek istifasına yol açan nedenleri sıraladı ve bundan sonra nasıl hareket edeceğini açıkladı: “Mübarek vatanı ve milleti parçalamak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücadele (cihat etme/çatışma/savaşma) uğrunda milletle birlikte serbest surette çalışmaya resmi ve askeri kimliğim engel olmaya başladı. Bu mübarek amaç için milletle birlikte sonuna kadar çalışmaya mübarek saydığım şeyler namına söz vermiş olduğumdan, pek âşığı olduğum yüksek askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra milletimizin mübarek amacı için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere sine- i millette bir ferd-i mücahit (milletin bağrında savaşan bir fert) suretiyle bulunmakta olduğumu arz ve ilan ederim.” Bu genelgenin altında hiçbir rütbe ve unvan taşımayan sade bir isim vardı: “Mustafa Kemal.”

‘KOLORDUM VE BEN EMRİNDEYİZ PAŞAM!’

Mustafa Kemal’in etrafındaki çözülmeyi büyük boyutlara varmadan durduran ve Milli Mücadele’nin kaderini, bundan sonrası için Mustafa Kemal’in liderliğini belirleyen Kazım Karabekir Paşa’nın tavrı olacaktır. İstifanın ertesi günü Kazım Dirik hadisesini Rauf Bey’le değerlendirdikleri sırada Mustafa Kemal Paşa’ya 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın maiyeti ile birlikte geldiğini haber verdiler. Karabekir’e Mustafa Kemal’in tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesi emredilmişti. Karabekir Paşa içeri girdi, istifa etmiş olan Ordu Müfettişi Mustafa Kemal’i askerce selamladı ve “bundan böyle de kolordum ve emirlerinizi eskisi gibi yerine getirmeyi şeref bileceğiz!” dedi.

İki arkadaş sarıldılar ve ağlamaya başladılar. Duygusal bir an yanıyordu. Gözleri dolan Hüseyin Rauf Orbay bu kutsal kucaklaşmaya şahitlik ediyordu. Olumsuz hava dağılmış, umutsuzluk umuda dönüşmüştü. Doğu’daki en büyük ve düzenli birlik olan 15. Kolordu’nun Komutanı Kazım Karabekir Paşa Mili Mücadele’nin kaderini etkileyecek olan bu büyük ve önemli hareketiyle kalmamış, birkaç gün sonra Mustafa Kemal’e ve Rauf Orbay’a, “mübarek milli amaç” yolunda çalışmaya karar vermelerinden dolayı duyduğu mutluluğu bir yazı ile de bildirerek başarılar dilemiştir.

Kazım Karabekir Paşa’yı diğer Kolordu Komutanları takip etmiştir. Daha İstanbul’da bulundukları sırada Mustafa Kemal’e Kolordusu ile emrinde olacağını bildiren 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy, bağlılığını yinelemiş, gerekirse resmi görevinden ayrılabileceğini bildirmiştir. 2. Ordu Müfettişliği’ne Vekâlet eden Albay Selahattin Köseoğlu ise karargâhtaki bütün subaylarla birlikte üzüntülerini dile getirirken, “vatan hizmetinde başarılı olunmasını” dilediklerini de eklemişti.

Mustafa Kemal, bu desteklerden aldığı güçle Erzurum Valiliği’ne bir yazı daha göndererek, bundan böyle “sine-i millette bir fert olarak” çalışacağını tekraren bildirdi. Karabekir başta olmak üzere Anadolu’daki birlik komutanlarının Mustafa Kemal’i askerlikten istifası ya da Padişah Vahidettin tarafından görevinden azledilmesinden sonra da destekleme kararı almaları; Erzurum Kongresine başkan seçilmesinden başlayarak Kurtuluş Savaşı’nın lideri durumuna yükselmesinde başlıca etkenlerden biri olmuştur.

Artık Milli Mücadele’nin lideri Mustafa Kemal’dir.

Editör: Fatih Düz – 08.07.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Uzman

Astropower tarafından yazıldı

TestçiMakale YazarıListe UstasıYorumcuVideo YapımcısıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Seri Katilin Kavanozdaki 175 Yıllık Kafası

    Neydi Bu Aşk-ı Memnu Kadınlarının Derdi?