içinde ,

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı İnanılmazİnanılmaz

Aldatıldık!

“Aldatıldık, dünya böyle değil!” demiş Rengin, şarkısında.

Aldatılmak demişken sizin aklınıza, hangi ihanet geldi önce?

Biricik dostunuzun attığı o son kazık mı?

Ya da Şirinlerin aslında o kadar da masum olmadığı gerçeği ile yüzleştiğiniz o an mı?

Akşam haberlerinde takım elbiseli siyasetçilerin kurdukları ütopyayı fark ettiğiniz de mi?

Güvendiğiniz iş arkadaşınızın, ayağınızın altına sabunu yerleştirmesi mi, yoksa patronunuzun sizi, “ayın elamanı” seçerken aslında “ayın enayisi” muamelesi yapması mı?

Aldatan çok, aldatılan çok, aldatılmanın çeşidi de çok.

Biz bunların en tutkulusu ve en vurucu olanı üzerine konuşalım bu yazıda. Bir gün, bir yerlerde diğerleri üzerine de laflarız mutlaka.

Güzel bir flört döneminden sonra heyecanlı bir ilişkiye başladığınızı hatırlayın. “İşte” dediniz, “aradığımı buldum!”

Birlikte film izlediniz, yemek yaptınız, tatillere gidip, konserlere eşlik ettiniz, arkadaş ortamında “O” çift oldunuz.

Her şey rüya gibi.
Bu aşk hiç bitmeyecek.
Bazılarınız evlenecek.
Bazılarınız evlendi.
Bazılarınızın çocukları bile oldu.
Derken…

O da ne!

Telefonda bir mesaj, birkaç fotoğraf, gömleğe sinmiş yabancı koku ya da başka bir şeyler, her neyse. Sonuç olarak, gerçek gün gibi ortada.

Vücudunuzdaki bütün kanın topuklarınıza kadar inmesi ışık hızını buldu. O an ağlamak, tepki vermek mümkün olmadı. Uyku haline “yarı ölüm hali” diyenlerin yanıldığını düşündünüz, çünkü yarı ölüm hali tam da şu an yaşadığınız şeydi.

Bir süre öylece donup kaldıktan sonra, az önce tabanlarınıza inen kanın, aynı hızla beyninize sıçradığını hissettiniz. Onca zaman yaşadığınız ne varsa film olup gözünüzün önünden geçerken esas kızın/ esas oğlanın hiçbir zaman siz olmadığını fark ettiniz.

Koşup hesap sordunuz, inkar edildi. Kendinden emin bir tavırla başlayan “sen kafanda kurmuşsun zaten” cümleleri, yerini, “beni buna sen ittin çünkü hiç sevmedin, ilgi göstermedin” minvalindeki manipülatif suçlayıcı cümlelere döndü.

Bir şekilde kararınızı verdiniz ve ilişkiyi sonlandırdınız.

Ayrılık sonrasındaki 1. evrede aşka tövbe ettiniz. Kucağınızda kocaman bir kırgınlıkla başbaşa kalmayı seçip eşin dostun bile telefonlarına çıkmaz oldunuz. “Onu” sormalarından korktunuz.

Bazen tuzağa düştünüz, asıl sorunu kendinizde aramaya başladınız.

Bazen iştahınız çok açıldı, bazen yemeden içmeden kesildiniz.

Bu süreci öyle böyle atlatıp 2. evreye geçtiniz. Baktınız ki karşınızdaki kişi hayatına kaldığı yerden devam ediyor, siz de silkelenip toparlanmaya başladınız.

İmajda bir iki küçük değişiklik yapıp arkadaşlarla her zamankinden daha fazla zaman geçirmeye başladınız. Yeni flört denemelerine girip herkese “ben çok iyiyim” mesajı verdiniz. Bir yandan sosyal medyada mutluluk paylaşımları yapıp bir yandan geceleri gizlice onun hesaplarını kontrol ettiniz.

3. Evreye geldiniz. Aslında en başa, 1. evreye döndünüz. Kendinizi “öteki” kişiyle kıyaslamaya, “onu” özlemeye ve bu durumun belki de hiç geçmeyeceğine inanmaya başladınız.

Ama tebrikler 4. aşamaya ulaştınız.

Kabullendiniz.

Bu son evreye gelince sanılmasın ki bu noktaya geldik diye konu kapandı. Belki yıllar sonra bile hiç olmadık zamanlarda ve yerlerde kendinize “neden?” sorusunu sorarken bulabilirsiniz. Kocaman bir boşluk öyle durur içinizde, hiç kapanmayacak gibi.

Ta ki bir gün, aldatılmanın; aldatılan ile değil de aldatan ile ilgili bir problem olduğunu anlayana kadar.

Editör: Fatih Düz – 08.07.2022

Rapor Et

Katılımcı

Rojin Dündar tarafından yazıldı

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    İçinde Yüzme Havuzu Bile Var! İşte Karşınızda Devasa Uçak “Sky Cruise”

    Red Rock: Kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir yer