içinde

MuhteşemMuhteşem

Gözlerimi dünyaya açtığımda karşımda gördüğüm ilk nefes: Anne

Anne. Gözlerimi dünyaya açtığımda karşımda gördüğüm ilk nefes. Konuşmaya başladığımda ağzımdan çıkan ilk kelime, düşüp bir yerlerimi incittiğimde koştuğum ilk beden,  ilk defa yaptıklarım yüzünden ceza veren karakter Anne.

Beni sevdiğini göstermeye çalışırken hep daha çok yaraladı annem. Sevmeyi ya hiç öğretmediler ona ya da ben sevgiyi hep başka şekilde zannettim. Bunca yıl hiçbir özneyi sonsuz sevmedim. Ben birini seversem onu değiştirmeye çalışacağım diye beni sevmeyeni sevdim. Çünkü ona zaten ulaşamayacağım için değiştiremeyecektim de aynı zamanda.

Annem beni hep istediği karakterde ve bedende kabul etti. Saçımın rengi, vücudum , bakışım, sürdüğüm ruj kullandığım kelime hepsini reddetti. Hiç biri onun istediği gibi bir kız çocuğunu oluşturmuyordu. Küçükken birileri beni sevsin diye hep onlar nasıl karakterlerse onlara uyumlu davrandım. Karşıt görüş sunmadım. Güldüm, eğlendim. Dertlerimi kimsenin masasında meze etmedim, dertsiz göründüm, sevgisiz, sevmeye beceriksiz…

Geçmişte biri bana “ Sen hiç birini sevip de her şeyden vazgeçecek bir kadın değil gibi duruyorsun” demişti. Çok düşündüm bunu geçen asırlık zaman boyunca. Aslında yapmak istedim kendimden bile vazgeçmek istedim sevgi uğruna lakin yapamadım. Yapamazdım.

İnsanlar en çok köpekleri severler ben ise kedileri. Çünkü, köpekler eğitilebilirler sahiplerine benzer, onlar gibi davranmaya başlarlar, koşulsuz severler, uğrunuza ölürler bile. Oysa hiçbir kedi sahibi istediği için değişmez, aslında kimse kedilerin sahibi de olmaz. O yüzdendir ki bir kediyle ömür geçirebilirim. Geçirdim belki de. Annemin eksik bıraktığı o sevgi kırıntısını buldum belki ama hala daha arıyor da olabilirim.

Annem çok çok iyi bir kadın. İyi kalpli güzel yürekli. Suçlayamam onu, belki de suçlarım. Çünkü hep küçük bir çocuk gibi kalmıştı hayatı boyunca. Her şeyden korkar, gece sokakta yalnız yürüyemez, işten gelirken etrafa bakmaz, İnsanlar ne düşünür diye belki de hayallerini halının altına süpürür ve o halıyı çürüyene dek kaldırmazdı yerden. Çünkü insanlar ne der, değil mi ?,

Ama insanlar hep der. Her şeye söyleyecek sözleri hep vardır. Şu yaşıma dek annemin benden ne istediğini bir türlü anlayamadığım. Kendi başıma yaşamaya çalıştım, didindim, mücadele ettim de bir anneme yaranamadım. Bir annem kafamı okşayıp da “başardın işte” demedi.

Her yeri yaksam şu dünyanın bir metresi yanmamış olsa bir asır yakmadığım yerin başarısızlığını vurur yüzüme, annem. Oysa öyle çok seviyorum ki onu, annelerin bir kokusunu olduğunu düşünürüm ben hep. Eşsiz bir kokuyla ödüllendirirdi evren onları. Bir varlık dünyaya getirmenin karşılığı sanırdım. Ve ben hiçbir zaman o kokuya sahip kalmayı düşlemedim.

Tüm gençliğimi bir sigara izmaritinin söndürüldüğü kül tablası gibi geçirdim. Gelen geçen tüm izmaritler bende iz bıraktı ve yer yer plastiğimin erimesine sebebiyet verdi. Lakin sürekli değiştirdim ve yeni izmaritlere yer açtım uçsuz bucaksız ve rengi solmuş kül tablasından…

Yağmurlu günlerde aklıma düşen pek çok anı var. Kahvemi de yeni demledim. Sert, simsiyah, şekersiz…

Şimdi  denizi gören en güzel balkondayım. Önümde bu sefer Fromm’dan “sevme sanatı”…

Defalarda okumuşumdur bu kitabı. Her yıl farklı satırların altını çizdiğimde anladım sevginin aslında sürekli değişen bir kavram olduğunu. Hayat değişirken bileğinden sürükleyerek sevgiyi de yollara sürüklüyor. Bazen kaza yapıyor yolda bazen çıkmaz sokağa giriyor bazen ise denizi en güzel gören caddede mola veriyor.

Benimki her şeyi gördü de devam etmekten yoruldu sonu gelmeyen yollarda.

Önce annemle başlayan sevgi yolculuğum ne zaman bitti, bilemiyorum. Ne zaman vazgeçtim sevmekten ve sevilmenin bıraktığı hazdan hiçbir fikrim yok.

Editör: Fatih Düz – 28.06.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Türk Sinemasının Cüneyt Arkın’ı hayata veda etti

    Güçlü Ekonomi İçin Demokrasi Şart Mı?