Ne varsa eskilerde var, sözüne gün geçtikçe daha fazla hak vermeye başladım. Kitabıydı, şarkısıydı, dizisiydi ve en önemlisi de insanlığıydı derken geçmişe sıkı sıkıya bağlı olduğumuzu ve en çok da o dönemlerde huzurlu olduğumuzu anlıyorum ve hissediyorum. Evlerimizin önünde huzurla ve korkusuzca, içimizdeki çocukluk neşesiyle oyunlar oynadığımız akşamüstlerini, sobaların çıtır çıtır yanıp portakal kokusu ile dolduğu küçük ama sıcak oturma odalarını, heyecanla beklediğimiz ve beklediğimize değen bayramları, ilkokul teneffüsünde okul bahçesinde oradan oraya koşturmaları ve daha nicelerini o kadar çok özlemle hatırlıyorum ki… Geri dönülmesi çok zor olan bir yolculuğa çıktığımızı fark ediyorum sonra. Zorlu hayat mücadelesi, nefes almaya vakit bulunamayan çalışma şartları, salgınlar, savaşlar… Bütün bunların yanında bizim içimizdeki yaşama şarkısını susturan dünya telaşları var. Artık belki de pek azımız bir umudu besliyoruz içimizde. Pek azımız çiçek büyütüyoruzdur balkonunda. Bir çocuğun başını pek azımız okşuyoruzdur. Yorulan sadece dünya değil, umudumuz.
İşte ben böyle umutsuz anlarımda, her zaman açıp izlerim 7 Numara’yı. Bıkmam, sıkılmam. Bir defa bitirmişsem, yine açar izlerim. Her şeyiyle, bana bir ilkbahar kokusunu hatırlatır çünkü. Baharla birlikte yüreğimizde yeşeren tohumları… Vahit emmisiyle, Zeliha yengesiyle, Ayten’i, Recep’i ve daha birçok karakteri ile bana, duyguların var olduğu o dönemleri yeniden yaşatır. İnanırım ki hala yaşanacak güzel günler ve selam verilecek iyi insanlar var.
Armağan’ın aklı başında halleri ve bitmek bilmeyen ‘Bu bağlamda’ları, Rüya’nın hiç büyümeyen yüreği ve asla kurumayan gözleri dizinin ‘mantık ve duygu’ olarak iki uçlu yorumlanmasını sağlamaktadır. Rüya, o kadar saf ve iyi niyetlidir ki arkadaşları olmasa, başına mutlaka ters bir şeyler gelir.
Bir de tabi Meryem vardır, yanlış anlama ustasıdır. Yani efendim, bu kadar da olmaz ki ama, deriz. Ancak daha fazlası olur. Çok daha fazlası hem de.
Antalya pilici Cansu, evdeki her türlü şaka ve şamatanın başını çeker. Bazen yaptığı şakaların karşılığını fazlaca bulsa da bu huyundan asla vazgeçmez. Güler, güldürür, eğlendirir. Onu izlerken hayata daha bir gülerek bakarsınız. Cansu gibi eğlenmek istersiniz. Gerçi o da bu eğlenceli tarafının altında derin düşüncelerle kaplı bir kişilik daha barındırır. Mustafa’ya olan aşkı sırasında bu derinliği yaşarız. Ancak onun hayatı Yusuf Güdük ile birleşir aslanım emmim!
Vahit Amcanın yeğenleri Haydar ve Recep, diğer kızlar gibi üniversite okumak amacıyla İstanbul’a gelir. Vahit emmilerine sığınırlar. Aslında çocukları olmayan Vahit ve Zeliha çifti, hem yeğenlerini hem de Cansu, Armağan, Rüya ve Ayten’i çocukları gibi kabul etmiş, evlerine almış ve onlara anne baba olmuşlardır. O kadar sıcak bir aile tablosu oluşturmuşlardır ki gerçek anlamda onların bir aile olduğuna inanabiliriz ve belki de öyle olmasına inanmak isteriz. O bağlılık, sadakat, hoşgörüyü kendi içimizde hissetmek isteriz. Gördükçe huzur dolar yüreğimiz.
Dizide Recep ve Haydar’ın köylerine çalışmaya gittiğinde, kızların da onların peşinden gidip önemli olanın okumak olduğunu söylemeleri, eğitim konusunda daha da titiz düşünmemizi sağlıyor. Ailelerin geleneksel düşünce kalıplarının yerine, artık daha aydınlık fikirleri alması ve sağlıktan sonra eğitimin ön plana alınması gerektiğini, uzun mücadeleler sonunda kanıtlar ve başarıya ulaşırlar. Aynı zamanda kırsal yerleşimde kadına yönelik şiddetin, fiziksel ya da psikolojik, asla kabul edemez olduğunu anlatmaya çalışmışlardır. Buradan şunu anlamak tabi ki yanlış olur, sadece kırsal kesimde kadına baskı yoktur. Bu dünyanın en modern yerlerinde bile olmakla birlikte dizide bize daha çok köyde yaşananlar yansıtılmıştır.
Birinin çıkmaza düşmesi ile hepsinin birlik olması, arada kan bağı olmasa da yardımın ve insanlığın herkese uygulanabilir ve hatta uygulanması gereken değerler olduğunu, bu kısacık dizide bize göstermişlerdir. Mantıcı dükkanının açılması, kızların ya da erkeklerin parasız kalmaları, çeşitli hastalıklar, sorunlar ve daha birçok şeyin el birliği ile üstesinden gelinmesi, zor zamanların bir şekilde halledilebileceği gibi güzel bir çabayı da anlattılar bize.
Geçmişe dönüp bakınca ne de çok şeyi kaybetmişiz diyorum. Bir dizi ile hayata tutunmak ve ondan yaşama dair bir umut beklemek de kaybettiklerimizin çokluğunu gösteriyor aslında. Şimdi 7 Numaralı o evde, o günlerin kokusunu duyumsayarak yaşamak, bambaşka bir dünya sunardı. Bambaşka bir bakış, nefes alışımız bile başkalaşırdı belki. Daha sakin, daha huzurlu olabilirdik. Sahi önemli olan gerçekten o 7 Numaralı ev miydi?..
Editör: Astropower – 19.08.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
O kadar güzel mesajları vardı ki.. tekrar izlenesi bir dizi