içinde

ÜzgünÜzgün

Kırmızı Çorapları ile Bir Manastırda 70 yıl Annesini Bekleyen Bahe’nin Öyküsü

Her coğrafya ‘nin kendine özgü,bir hikayesi vardır. Anadolu ve Mezopotamya topraklarının ise, farklı din,ırk barındırdığı için biraz daha özel ve farklı hikayeleri taşıyor içinde.

Mardin’de Süryani bir ailenin çocuğu olarak doğdu Bahe. İki kız, kardeşi daha vardı. Başlarda herşey güzeldi anne ve babasıyla yaşıyordu huzurlu yuvalarında. Bir gün annesi Bahe’yi yatırmış , işlerini yaparken bağırma sesleriyle yanına koşuyor. Bir horoz tarafından bahe’nin gözü gagalanmış.

Oysa bu Bahe’nin zor hikayesinin başlangıcıymış. 4 yaşlarına geldiğinde ise, sadece gözünün değil, o sırada aklınıda orada kaybettiğini farkediyorlar.

Ve 6 yaşlarında iken babası vefat ediyor. Annesi ise 4 çocuğu ile 33 yaşında dul kalıyor. Ah küçük yavru birde bunun açısıyla zorlanıyor. Annesi ise , fakirlik, kocasının ölmesi nedeni ile artık Mardin’de kalamıyor. Suriye’ye ailesini yanına dönmeye karar veriyor.

Fakat Bahe hasta olduğu için, belki kardeşlerinden zayıf olduğu için ,göç yoluna dayanamayacağını düşünerek Bahe’yinyaninda götürmüyor. İki kızını ve oğlunu yanına alıyor ve Bahe’yi götürüp Mardin’de kadim bir manastır olan,

Deyrul-Zefaran’ın kapısının önüne bırakıyor.

 ” Bekle beni Bahe, gelip alacağım seni mutlaka buradan ayrılma diyor ve ayaklarına kırmızı bir çorap giydiriyor”

öpüyor yavrusunu,kokluyor. Bütün özlemini, bir daha geri donemeyislşinin hasretiyle … Defalarca sarılıyor oğluna..Doğum yılı tam olarak bilinmiyor Bahe’nin çünkü bir nüfus cüzdanına ancak 40 yaşlarında sahip oluyor.

Gelip alacağım seni…

Hikayenin geri kalan kısmında hiç bir şey olmuyor…

O gün , daha sonraki günler . Bahe ,her gün o kapının orda bekliyor annesini. Yemek yiyor, uyuyor, manastırda verilen işleri yapıyor, bahçeyi süpürüyor, çiçek yetiştiriyor…

Her gelene , her geçene,annesini soruyor. Ama.kimse bilmiyor ve annesi gelmiyor. Annem beni neden bıraktı diyor. Gelip alacağım seni dedi…

Manastırdan hiç ayrılmıyor, annem gelir diye.. 

Sorular cevapsız hayat akıp gidiyor. Ve Bahe ,70 yıl bekliyor annesini. O artık Bahe amca oluyor. Daha az konuşuyor. Yıllar içinde susmayı seçiyor. İçinde kopan fırtınalar dan bir kendisinin haberi olarak.

Süryani cemaati kendilerini İsa peygamberin ilk inananları olarak kabul ediyorlar kendilerini. Bu nedenle konuştuğu dili ve Kitab-ı Mukaddes’in yazıldığı kadim dil olan Aramice’yi bilip konuşur, bu dil ile ibadet ediyorlar ama Bahe bu dili hiç öğrenemiyor. O hayatı boyunca bebek iken annesinden öğrendiği Arapçayı konuşuyor sadece. Süryaniceyi hiç ama hiç konuşamıyor, öğrenemiyor ve anlayamıyor

 Deyrul-Zafaran Manastırıniın din adamlarından Al Raban Jousef Majon bir röportajda şöyle diyor:

 “Bahe Amca bu manastırın bir taşı haline gelmiş. Allah etmesin, eğer Bahe Amca ölürse, manastırdan bir taş eksilecek.”

70 yılda bir sürü din adamı, rahip, rahibe ,temizlikçi , çalışan,inananlar gelip geçiyor manastırdan ,ama Bahe amca hep oradaydı.

O manastırın bir parçasıydı, manastırda onun ailesi.

Ömrünün sonlarına doğru bile her geleni kapıda karşılar, konuşur, fotoğraf çektirmeye devam ederdi. Yıllar boyu manastıra gelen herkese, annesinin onu nasıl terk ettiğini anlattı.

Hep aynı üç soruyu sorardı: Niye beni terk etti? Niye beni buraya bıraktı? Niye bana geri gelmedi?

Her gün mutlaka Metropolit Saliba Özmen’le kısa da olsa sohbet ederlerdi. “Bu manastırın gülü kim” diye sorardı Özmen. Yüzü aydınlanır, “Benim” derdi Bahe Amca. Son günlerinde bile manastırda görev yapmış rahipler sorulduğunda başlardı bir çırpıda 70 yılı saymaya: Rahip Circis, Rahip Bitris, Rahip Davut, Rahip Cibran, Rahip Sait, Bıdrıs, Hani, İbrahim, İlyas… Hepsine tek tek Allah’tan rahmet diledikten sonra, “Hepsi gitti, bir gün ben de gideceğim. Hepimiz misafiriz” derdi.

Bahe’nin hayatını, anlatan ‘Misafir’ ismiyle belgeselleştiren Haydar Demirtaş, ablalarından birini Suriye’de buluyor. Yıllar sonra gördüğü kardeşinin fotoğrafını öpüp koklarken ayrılıklarını şöyle anlatacaktı:

“Anneme, Bahe’yi manastıra bırakmanın onun için daha iyi olacağını söylediler. O hem çocuk hem de saf biriydi. Manastır onun hem anası, hem babası oldu…”

Fakat kardeşine Bahe amcanın beklemeleri anlatılmasına rağmen ,yinede gelip görmüyor. Bahe amcaya annesinin öldüğü söylendiğinde , çok ağlıyor veuzun bir süre kimseyle konuşmuyor.

Mart 2014’te bir sabah , Bahe amcanın cansız bedeniyle uyanıyorlar. Onca yıllık üzüntüsü bitiyor.

Cenaze törenine çok sayıda Türk, Kürt, Arap, Müslüman, Hristiyan, Süryani ve Ermeni vatandaşlar katılıyor.

Süryani geleneğine göre 12 ayrı kilden üretilmiş, okunmuş ve kutsanmış yağ tabut açılarak Bahe Amca’nın cansız bedenine sürülüyor. Tabut, Şam’dan getirilen çeşitli baharatlardan oluşan tütsüler, gümüş tütsülükler içinde yakılarak kutsanıyor. Erkeklerden oluşan koro ayın boyunca Süryanice ilahiler okuyor. Ayine katılan Müslümanlar da dua ederek Bahe’nin ruhuna yüksek sesleF atiha okuyor. Defnedildikten sonra kutsanmış ekmek ve lokum ikram ediliyor.

Bahe Amca, manastırın dışında hiçbir yeri bilmiyor, tek göz odasının yalınlığında, ermişler gibi yaşayıp ölüyor.

Öldüğünde ise yatağının altından belki de tek varlığı olan, yüzlerce çift kırmızı çorap çıkıyor.

Editör: Astropower – 08.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Nilay Tok tarafından yazıldı

İletişimci ve sosyolog. Patisever hemde pek çok. Hayat boyu hep öğrenci.

Üyelik YılıMakale YazarıYorumcu

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Bir Destanın Türküsü: Arap Ali ve Mağusa Limanı

    Casus Yazılımlardan Korunmak İçin Yeni iPhone Özelliği Geliyor!