içinde

MuhteşemMuhteşem

Bir Fincan Kahve

Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardı. Eren ile Semra bunu bizzat yaşayan nadide bir çiftti.

Zorlu bir sınav dönemini yorgunlukla ama kendinden emin bir şekilde bitirmenin tatlı mutluluğunu yaşıyordu Semra, vuslata az kala. Arkadaşlarıyla önce alışveriş, sonrasında da orta şekerli bir kahve keyfi yapmak istiyordu o gün. Ama planda bir değişiklik oldu Semra’nın kahve tutkusundan ötürü. Mağazalara giden yolun üzerinde yeni açılmış bir kahve dükkanı o doyumsuz kokusuyla Semra’nın kanına girmişti bir kere. Semra daha dükkanı bile görmeden, aradaki belirgin mesafeye rağmen bütün hücrelerine dolan o kahve kokusu ile mest olmuştu çoktan. Semra hemen adımını attı dükkanın içine, kızların sızlanmalarına aldırış bile etmeden. Başka bir alemdi burası. Kenarda köşede en estetik haliyle dizilmiş kahve çuvalları; tezgâhta, duvardaki raflarda sergilenen birbirinden şık, otantik görünümlü fincanlar, cezveler; duvarlarda asılı  eski zaman ustalarıyla kahve öğütülürken ya da pişirilirken çekilmiş fotoğraflar. Eren tezgahın arkasından Semra’nın büyülenmiş hallerini ilgiyle izliyordu.“Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz.” diyerek karşıladı Semra ve arkadaşlarını. Kızlar yerlerine oturur oturmaz siparişlerini almaya geldi ve dükkânının tarihçesi ile ilgili kısa bir malûmat verdi. Anadolu illerinden sonra İstanbul’da açılan ilk şubeydiler şimdilik. Kızlar ilgiyle dinledi hatta aralarında Eren’i ilgiyle izleyenler bile vardı. Zira Eren oldukça göz alıcı, sempatik ve kibar bir delikanlıydı.

Harika bir sunum eşliğinde orta şekerli kahveler geldi masaya. Semra’nın belki de hayatında içtiği en leziz kahveydi bu. O günden sonra ne evde kendi pişirdiği ne de başka yerlerde içtiği kahvelerden tat alabildi. Artık uğrak yeriydi bu kahve dükkanı. Gide gele Eren’le samimi olmaya başladılar. Bir kahvenin hatırına bir ömürlük can yoldaşına kavuşacağından habersiz girdiği o dükkanda artık Eren’in biricik eşi, hayat arkadaşıydı aradan geçen 40 yıla yakın zamanda. Bu 40 yılda ne tadına doyulmaz kahveler pişirdiler birlikte, aralarında heyecanı hiç sönmeyen bitimsiz muhabbetleri de cabası.

Bu zaman zarfında kahve dükkanları şekil değiştirdi; yeni kuşaklar için artık Türk kahvesi yerine aromalı, çeşit çeşit şuruplardan, karışımlardan oluşan hatta kimi buzlu yeni kahve türleri katıldı zincire ama Eren ve Semra çizgilerini hiç bozmadılar. Hâlâ közde Türk kahveleri ile meşhurdu dükkanları ve müdavimleri de yadsınamayacak kadar çoktu. Sadece kahveleri değil, onların birbirlerine olan derin muhabbetleri de etkiliyordu konukları ve çok nitelikli, eskimeyen dostluklara da sahip olmuşlardı zamanla.

Çocukları olmamıştı, Allah nasip etmemişti. Hiç küsmediler hayata, kabullendiler durumu. Belki de bu yüzden daha da sıkı kenetlendiler birbirlerine. İşleri, dükkanları, aralarındaki sarsılmaz bağları ve kıymetli dostlarıyla kocaman bir dünya olmuşlardı.

O gün hararetli bir gündü. Pendik sahilinde geniş çaplı bir kahve festivali düzenlenecekti. Eren ve Semra da orada binbir emekle düzenledikleri standlarında hazır bulunacaklardı. Sabahtan dükkana gelmişlerdi. Öğleye kalmadan birlikte çıkıp fuar alanına hareket edeceklerdi. Planları bu yöndeydi ama kaderin planı daha farklıydı onlar için.

Uzun zamandır dükkanın dekorasyonunu değiştirmek istiyorlardı. Artık daha da genişletmek istiyorlardı emektar dükkanlarını. Bunun için görüşecekleri tasarımcılar ve iç mimarlar o gün sabah erkenden arayıp gelmek istediklerini söylediler. Eren görüşmenin çok uzun sürmeyeceğini, fuara rahat rahat yetişebileceklerini düşündüğü için onları geri çevirmedi. Fakat, söz verdikleri saatten 2 saat daha geç geldikleri için işler değişti.  Semra önden gitmek zorundaydı fuar alanına. Eren’in hiç içine sinmedi Semra’yı tek göndermek. Çünkü bu zamana dek birbirlerinden ayrı bir yere gittikleri görülmemişti ki. Onlar bir çift kumruydu her daim elele, yan yana olan. Ama Eren de çaresizdi, mutlaka ikisinden birinin tam vaktinde standda hazır bulunuyor olması gerekliydi. İçi elvermese de Semra’yı uğurladı, ardından en geç 1 saat içinde geleceğine söz vererek.

Dükkanda görüşmeler yapıldı, kendisine tüm sunulanları hızlı hızlı onayladı Eren. Aklı da kalbiyle birlikte Semra ile çıkıp gitmişti. Dolayısıyla anlatılanlara tam anlamıyla vakıf olamıyor, biran önce nihayetlensin diye her öneriye olur veriyordu. 1 saat sürmeden adamlar ayrıldı. Eren de dükkanı kapatmaya girişti. Telefonu çaldı o ara. Semra’dır diye hemen koşturdu. Evet, Semra’dan geliyordu telefon.

“Efendim hayatım, hemen çıkıyorum.” diyerek yanıtladı aramayı. Ama karşısındaki Semra değil polis memuruydu. Semra’nın başına gelen talihsiz kazayı ve maalesef tüm çabalara rağmen kurtarılamadığını bildirmek üzere arıyordu polis. Duyduklarından sonra Eren’in kulakları uğuldamaya başladı önce, alnından şakaklarına boncuk boncuk terler düşüyordu biteviye. Elini kalbine götürdü ve sıvazladı orayı. Çünkü sızlıyordu, yanıyordu, can çekişiyordu sol tarafı. Karısından arda kalan eşyaları almak üzere gitti görevlilerin yanına. Bir poşet içinde verdiklerinin arasında ilk gözüne çarpan Semra’ya kendi elleriyle yaptığı çeşitli kahve çekirdeklerinden oluşan -üstelik her birini tek tek rengarenk boyamıştı günlerce- neredeyse yarım asırlık olmuş kolye idi. Semra ilk günden beri hiç çıkarmamıştı onu boynundan. 40 yıllık kahvenin hatırı böyle mi son bulacaktı aralarında? Bitkin ve perişan bir vaziyette o bomboş, ıssız eve döndüğü gün ilk duyduğu ses, yan komşunun evinden gelen o acı şarkının sözlerini sokuyordu kulaklarına:

“Bir fincan kahve olsam 40 yıl hatırım vardı.” diyordu Şükran Ay.

Editör: Beste aydın – 19.07.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Taraftar

Elif Güler tarafından yazıldı

9 Mayis 1983 Istanbul doğumluyum. Istanbul Universitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunuyum. 2 yıl Ingilizce öğretmenliği, 10 yıl da Dış Ticaret Uzmanlığı yaptım. 2021 yılında çıkardığım bir şiir kitabım var ve önümüzdeki ay bir de öykü kitabım çıkacak. Evliyim ve 5 yaşında bir oğlum var.

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Sinemada Montajın Devrimcisi: Sergei Eisenstein

    Üniversite Adayları Dikkat!