içinde

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı İnanılmazİnanılmaz

Stephen King’in Korku Yazma Tutkunluğu

Stephen King bilindiği üzere tür ayırt etmeyen ya da aramayan bir yazardır. Aklına ne gelirse, onun hangi türde olacağından bağımsız olarak, yazar ve yayımlar. Kendisinin de belirttiği gibi yazmaya bağımlıdır ve bunu da açıkça söyler. Bilimkurgu, korku, gerilim, fantastik kurgu ve polisiye gibi ana akım edebiyat içerisinde yer alabilecek ya da alt kültür denecek herhangi bir alanda kalem oynatır. Bu olağanüstü çeşitliliğe rağmen King ağırlığını tek bir türe vermiştir: Korku.

En iyi eserlerini korku edebiyatı için yazmıştır. Onların haricinde ise göz önünde yer almayan pek çok korku romanı ve öykü kitaplarıyla da haklı olarak “Korku Kralı” unvanını edinmiştir. Yazar her türde yazdığı için böyle bir etikete karşı çıksa da zamanla bu etikete alışmış ve insanları onu hangi türde konumlandırdıklarını önemsemediğini belirtmiştir. Pek çok Stephen King’i bir korku yazarı olarak bilir. Bu durumla ilgili olarak bizzat King’in kendisinin anlattığı bir anekdot bulunur. King bir gün alışveriş yapmak için bir markete girer. Reyonların arasında dolaşırken bir kadın onu görür ve gülümseyerek yanına yaklaşır.

“Sizi tanıyorum, siz Stephen King’siniz ve bu harika! Bir yazarla süpermarkette birlikteyim ve konuşuyorum. Ama kitaplarınızdan hiçbirini okumadım ve filmlerinizi seyretmedim. Çünkü korku romanlarını hiç sevmem. “

“Peki, ne seversiniz?” diye sorar King.

“Mesela ‘Esaretin Bedeli’ adlı filmi severim,” diye cevaplar kadın.

King, “Onu da ben yazdım,” dediğinde “Hayır, siz yazmadınız,” olur aldığı yanıt. “Ben yazdım,” diye yinelediğinde kadın inatla “Hayır, yazmadınız,” diye ısrar eder.

Bu tıpkı Ataol Behramoğlu’nun kendisi hakkında atılmış bir özlü söz tweetini “Hayır, ben böyle bir şey demedim.” diye yanıtladığında, “Hayır, söylediniz. Araştırmanızı öneririm.” diye ona cevap veren bir takipçi gibidir. Yazarın kendisi korku yazarı olmadığını söylese de marketteki kadın onu çoktan “korku yazarı” olarak etiketlemiştir. O artık sadece kapağında korkunç dişli canavarların olduğu, siyah kapaklı kitapların yazarıdır. Bu düşünceyi kendisi bile değiştiremez. Stephen King’in bir röportajında tam da bu soruna değiniyor.

“Benim bir korku yazarı olduğum hakkında genel bir kanı var. Aslında The Dead Zone (Çağrı, Altın Kitaplar) bir aşk hikâyesiydi. Aynı zamanda Wizard and Glass da (Büyücü ve Cam Küre, Altın Kitaplar) öyle. Ben ne yazarsam onu yazarım. Sınıflandırmaları pek sevmem. Kitaplarımı okuyan insanlar, vermek istediğimi yeterince anlıyorlar. Demek ki ben de kendimi sıkça açıklamak zorunda değilim.”

King’de bunu değiştiremeyeceğini fark ederek insanların kitaplarından ne aldığına odaklanmayı tercih eder. Stephen King ilk olarak 1967 yılında Starling Mystery Stories dergisine sattığı “Cam Zemin” öyküsünü satarak ilk profesyonel satışını gerçekleştirir. Karşılığında 35 dolar, bugün 500 Türk lirasını aşan bir meblağ, alan yazar ilk romanını ise 5 Nisan 1974 yılında yayımlar. O günden bugüne kadar da birbirinden çok farklı korku alt türlerinde eserler vermeye devam etti. Yayımlanan ilk romanı olan Göz(orj.adı Carrie) aslında yazarın yazdığı dördüncü romanıydı. İlk hikâye satışından sonra roman yazmak için güç bulan King iki roman kaleme alır ancak bu romanlardan sadece birisi yayımlanır. O da yıllar sonra 1973’te. Azrail Koşuyor kitabının içinde yer alan bir baskıda okuduğumuz bu roman özgün dilinde Richard Bachman mahlasıyla yazılmıştır.

 

Carrie bir ilk roman olarak mütevazi satış rakamları yakalasa da o günlerde bitik durumda olan King için Hızır gibi yetişmişti. 1976 yılında Brian De Palma tarafından sinemaya uyarlanınca da adeta bir fenomene dönüşerek yok satmaya başladı. King yine de kendini profesyonel yazarlığın güvenilmez kollarına bırakamadı çünkü bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi vardı. Yine de King hızlı bir yazardı ve profesyonel yazarlık yapmasa da romanları arka arkaya sıralamayı biliyordu. Önce bir vampir romanı olan Salem’s Lot, bizdeki adıyla Korku Ağı, 1975 yılında yayımlandı. Ardından onu 1977’de, Medyum izledi ve işte olmuştu; Stephen King artık bir yazardı. Gerçekten. O, Sadist, Kujo, Hayvan Mezarlığı, Oyun ve daha birçok kitabıyla nesillere yayılmış, uzun bir yazarlık kariyeri yaşadı. Hala da yaşamaya devam ediyor. Bu kitaplar okurlarının çok farklı türlerden korkuları deneyimlemelerini ve keşfetmelerini sağladı.

Bütün bu korku birikimine rağmen Stephen King tam olarak bir korku yazarı olmadı. Çoğu eserini korku türünün dışında verdi. Ejderhanın Gözleri, özellikle Mike Duncan performanslı filminden bilinen Yeşil Yol, Kara Kule serisi, Umacı ve 22/11/63 gibi eserleri sırasıyla fantezi, şehir fantazyası, epik fantezi ve alternatif tarih türlerindedir. Bunlar dışında western, gotik, drama, romantik ya da bilimkurgu türlerde de eserler vermiştir. Ancak bu çeşitlilik onu zorlamaz ya da bir türün diğerinden başarısız olmasına neden olmaz. Her zaman kendi seviyesini korumayı ya da yükseltmeyi bilmiştir. Adının korku yazarına çıkmasının tek nedeni eserlerinin arasında çoğunluğu bu türün alması ve yazarın filme uyarlanan eserlerinin daha çok korku türündeki kitapları olmasıdır. Yazarın korku kültürüne ve edebiyatına olan bu yatkınlığının pek çok sebepleri olabilir.

1- Hayatındaki travmatik deneyimler bu ilgisini körüklemiş olabilir, çünkü yazar pek çok travmatik deneyim yaşamıştır. Babasının evden gidişi ve geri dönmeyişi gibi ama en bilineni şahit olduğu tren kazasıyla ilgili olandır. Çocukluğunda bir gün King ve bir arkadaşı oynamak için buluştular ve sonra King tek başına, yüzündeki şok ifadesiyle eve döndü. Daha sonra arkadaşının o gün bir tren kazasına kurban gittiği ve King’in de buna şahit olduğu anlaşıldı. King olayı tam olarak hatırlayamasa da çoğu okuru bunun bilinçaltında zaten yer alıp, eserlerine ilham verdiği kanısına vardılar.

2- İlk maddede de babasından bahsetmiştik. Babası onları terk edince abisi David ve annesi Nellie Ruth zor günler geçirdi. Bugünlerin birisinde de oyun sırasında tavan arasına çıkan abi kardeş bir sandık buldular. Babalarına ait olan bu sandıkta başarısız bir yazar olan babalarının el yazmalarını gördüler. Küçük King, elini sandığa atıp rastgele bir kitabı çektiğinde H.P Lovecraft’ın “Mezardan Gelen Şey” adlı korku kitabını çeker. Bu onu bir korku yazarı olma konusundan yüreklendirmiş olabilir. King bu anısına Ölüm Dansı adlı kitabında yer vermiş ve 2009 yılındaki bir röportajında da bahsetmiştir. Bu size basit bir anı olarak gelebilir ancak King bu anı “o an evimi bulduğumu hissettim” diyerek tanımlar.

Tabii ki Stephen King birçok şeyden korkuyordu. Bunlarla başa çıkabilmek için de yazdığı onun hakkında teorilerden birisidir. Stephen King, bu yolla hem kendi korkularıyla yüzleşti hem de bizim yüzleşmemizi sağladı. Yine de bu sayısız insanın kâbus görmesinden suçlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Sadık okurları onun yüzünden daha çok kâbus göreceklerinden eminler çünkü Korkunun Kralının, korku hikâyeleri yazmayı ölene kadar bırakmaya niyeti yok.

Editör: Fatih Düz – 19.07.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Emrecan Doğan tarafından yazıldı

YorumcuMakale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Jaguar ve Leopar Arasındaki Farklar

    Öğrenci Koçluğu Nedir? Ne Değildir?