içinde

İnanılmazİnanılmaz MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı ÜzgünÜzgün

Marilyn Monroe Kimdir? Ölümü Hakkında Bilinmeyenler

Asıl adı Norma Jean Mortenson’dur. 1 Haziran 1926 yılında Amerika’nın California eyaletinde Gladys Baker’ın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının kim olduğu bilinmiyordu. Doğumundan bir süre sonra annesi, Norma Jean’e bakamayacağına karar verip onu bir aileye evlatlık verdi. Olanakları ve hayatı zamanla düzelen Gladys, 7 yaşına gelen kızını geri almak istedi fakat aile, çocuğu geri vermek istemedi. Gladys asla vazgeçmedi ve yasal yollara başvurarak 1933 yılında kızının velayetini geri aldı.

Şizofreni hastalığı yüzünden hastaneye kaldırılması üzerine çocuğun velayetini, yakın bir arkadaşı olan Grace McKee Goddard aldı. İki yıl Grace ile kalan Norma Jean, kadının evlenmesi üzerine Los Angeles Yetimhanesi ’ne gönderildi.

16 yaşında hayatının belki de en zor kararını vererek 19 Temmuz 1942’de polis memuru olan komşularının oğlu James Doughtery ile evlendi. James ile evlenen Norma’nın evliliği uzun sürmedi ve 1946 Eylül’ünde sona erdi.

Norma Jean’ın kusursuz güzelliği Century Fox’un yöneticisi olan Ben Lyon’ın dikkatini çekmişti. Lyon, bir deneme çekimi ayarladı ve genç kadınla 6 aylık bir kontrat imzaladı. Ben Lyon’ın önerisiyle adını Marilyn Monroe olarak değiştiren Norma Jean, oynadığı ilk iki film başarısız olunca sinemalardan bir süre uzak kaldı. Monroe, Century Fox şirketinin kendisiyle yeni bir kontrat imzalamaması üzerine oyunculuğa ara vermişti. Modelliğe tekrar dönmesine rağmen aklında hep oyuncu olmak vardı. Kendisini geliştirmek için oyunculuk dersleri almaya başladı. ‘Ladies of the Chorus’ adlı filmdeki rolüyle ilk kez şarkı söyleyip dans etme şansı yakaladı.

Ünlü beysbol oyuncusu Joe Di Maggio ile 1952 yılında başlayan ilişkisini, 1954 yılında evliliğe taşımıştı. Marilyn Monroe, Amerikan askerlerine moral vermek için Kore’ye gitti. Kore’den döndükten sonra çekimlerine başladığı The Seven Year Itch filmindeki fan sahnesinde, metro rüzgarının eteğini savurduğu o meşhur sahne çekildi. Di Maggio’nun kıskançlık krizlerine girmesine neden olan bu sahne, evliliğinin bitmesine ve kocasının kendisini dövdüğü söylentilerine de yol açtı. Marilyn’in mutluluğu bulduğunu sandığı evliliği de sadece 9 ay sürmüştü.

Artık Monroe’nun tek bir amacı vardı: iyi bir oyuncu olmak. Oyunculuk dersleri almaya devam ederken ünlü yazar Arthur Miller ile tanıştı ve arkadaş oldu. İlerleyen dönemde Arthur Miller ile ilişkisi olduğuna dair dedikodular çıktı. Gizli yaşanılan ilişki, Marilyn Monroe ve Arthur Miller’ı oldukça yordu ve çift, daha fazla kaçmanın gereksiz olduğunu düşünerek Haziran 1956’da evlendi. Monroe’nun anne olma hayali, peş peşe yaptığı düşükler nedeniyle gerçek olmuyordu.

1960’ların başında Marilyn Monroe, kariyeriyle ilgili amaçlarının çoğunu gerçekleştirmiş, ancak hayalini kurduğu aileye sahip olma ümitlerini de kaybetmişti. Alkol ve uyuşturucu sorunları da bu dönemde ortaya çıktı.

Film boyunca Monroe’un psikolojik ve fiziksel sorunları, alkol ve yatıştırıcı ilaç bağımlılığı, iki sefer yorgunluk ve sinir bozukluğu nedeniyle hastaneye yatırılması, çekimlerin aksamasına ve yapım şirketinin Marilyn Monroe’yu kovmasına neden olmuştu. Yapımcılar filmi tamamlamak için başka bir oyuncuyla anlaşsa da filmdeki rol arkadaşı Dean Martin, başka bir aktris ile çalışmayı kabul etmediğinden Marilyn Monroe, yeni bir sözleşme ile işi yeniden aldı ancak bu da filmin tamamlanmasında yeterli olmadı.

Filmin çekimleri başlamadan Monroe, yüksek dozda sakinleştirici ilaç alarak 5 Ağustos 1962’de, Los Angeles’taki evinin yatak odasında henüz 36 yaşındayken hayata veda etti. Ölümünün ardından yapılan otopsi sonucunda ölüm sebebi yüksek dozda sakinleştirici ilaç alımı olarak ilan edilse de midesinde hiç ilaç bulunmamıştı.

Olay yerindeki delil yetersizliği, otopside bedeninden alınan dokuların daha sonrasında kaybolması ve başta kahyası Eunice Murray olmak üzere görgü tanıklarının çelişkili ifadeleri, ölüm sebebinin cinayet olduğunu düşündürdü. Hatta politik sebeplerden FBI, CIA, mafya ve Kennedy ailesinin buna sebep olduklarına dair tam olarak kanıtlanamamış birçok komplo teorisi ortaya atılmıştı. Yine de hiçbir iddia kanıtlanamadı.

Marilyn Monroe öldüğünde genel kanının aksine saçları haftalardır boyanmamış, elleri manikürsüz ve tırnaklarının arası kirli olamaz bence. Çünkü ölmeden iki gün önce, daha sonra ardından “33 çekimin 21’ine gitmemiş, yine de kendini mağdur olarak gösteriyordu” diyecek olan gazeteciye en son röportajını vermiş. Aynı gazeteci, Marilyn’in evinde bu röportajı yapmış ve röportajı yaptığı yerin ne kadar düzenli olduğundan bahsetmiş.

Monroe “Some Like It Hot” filminde hamileymiş mesela, çocuğunu düşürmüş. Arthur Miller’in kendi için yazdığı notları bulmuş. Miller, Marilyn’in eski karısı gibi sorunlu olduğunu, hiç umduğu gibi melek olmadığını yazmış.

Resmi kayıtlara göre, evinde sabaha karşı ölü bulunan Monroe’nun PR danışmanının karısının anlattığına göre, öldüğü çok daha erken öğreniliyor. Evinde Robert Kennedy ile çok büyük bir kavga ediyor ve ambulans şoförlerinin söylediğine göre, gittiklerinde komadaymış ve onu hastaneye acile götürmüşler. Ambulans şirketinin sahibi ise, Monroe’nun ambulansta acile giderken öldüğünü söylüyor. Yani, hastanede veya ambulansta öldüğü de biliniyor ancak, resmi kayıtlara göre sabaha karşı evinde ölü bulunuyor. Bir şekilde eve geri götürmüş olmalılar.

Eski bir FBI çalışanı ise, Kennedyler ile Monroe’nun her türlü fotoğrafının ortadan kaldırıldığını söylüyor. Psikiyatristinin oğlu ise, Marilyn’i başta hiç sevmediğini ama tanıdıkça çok sevdiğini anlatıyor. Hatta aile içindeki tek komünist bu oğlanmış ve “Zaman zaman politik tartışmalarda beklenmedik şekilde marilyn benim tarafımı tutardı” diyor. FBI’ın bu konuya dahil olmasının sebebi de bu, Soğuk Savaş döneminde Marilyn’in komünist olduğuna dair belgeler de tutulmuş.

Burada ilginç olan, Monroe ile birlikte çalışan kadınların, onun hakkındaki sorulara çok daha tutarlı ve şefkâtli yanıtlar vermeleri. Erkekler ise çok daha acımasızlar, zaten güya çok yakın arkadaşı olan Pete Lawford’un yaptıklarını düşünürsek, çok dağınıktı, çok pisti falan gibi dedikoduları kimin çıkardığını anlamak da çok zor değil. Jane Russell onun sete hiç geç kalmadığını, her zaman repliklerini ezbere bildiğini söylerken, son dönem filmlerinde çalışmış olan başka bir aktris, sete geç ve kafası karışık halde geldiğini söylüyor ve şunu ekliyor “özgüvensizlik sorunları vardı ve anksiyete atakları geçirirdi. her zaman sahnesinin ardından oyuncu koçuna bakardı ve onay alamazsa sahneyi tekrar çekerdik.” Jane Russell, kendisi tüm gün süren çekimlerden yorgun düşmüşken, Monroe’nun çekimlerden sonra oyuncu koçuna gittiğini anlatıyor ve bunu övüyor. Bazen, anksiyete atakları o kadar kötü olurmuş ki karavanından çıkamazmış ve jane Russell onu almaya gidermiş.

Monroe çocukken istismar edilmiş, 10 yaşına geldiğinde neredeyse on farklı koruyucu aileden geçmiş, bir süre devlet korumasında kalmış. Annesine şizofreni teşhisi konulmuş ve bir süre akıl hastanesinde yatmış. babasını hiç tanımamış… İhtiyaçları karşılanmamış her çocuğun yapacağı şekilde, hayatta kalma mekanizmaları geliştirmiş ve bu mekanizmalar yetişkinlik hayatı için fonksiyonel olmamış.

Editör: Fatih Düz – 29.09.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Dilaraaaa tarafından yazıldı

Moda Tasarım öğrencisi

YorumcuTestçiMakale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    1. Bazen Monroe olunmaz, Monroe yaratılır diye düşünmeden edemiyorum çünkü imajını kendisi ve yanındakiler yardımıyla adım adım inşa etmiş bir sanatçı var karşımızda. İkonlaşan bir güzellik, akılara yer etmiş sahnelerin oyuncusu, güzellik adına bir limit değil midir Monroe? Bırakın geçmişteki taklitlerini günümüzde bile pek çok filmde, klipte ve günlük hayatta hamınlarca taklit edilen bir figür olarak devrini aşmış ve imgesi diyelim günümüze ve geleceğe ilerlemekte sanki.

    Aşağılık Kompleksinin Üstesinden Gelmenin Basit Yolları

    Okulun En Cool’u Sen Misin? Teste Katılarak Öğren!