içinde

MuhteşemMuhteşem

Okunmayan Mektupta Ne Yazıyordu?

Geri Gelen Mektup – Hüseyin Nihal Atsız

Ömrünün insan yetiştirmeye adamış öğretmen. Kendini davasına adamış bir kanaat önderi.

Edebiyat tarihimizde yazdığı roman ve şiirler ile adından oldukça söz ettirmiştir Hüseyin Nihal Atsız. Davası uğruna mücadelede kendi hissi dünyasını geri planda tutmuştur. İdealist bir öğretmendir.

1905 yılının soğuk Ocak gecelerinin birinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Asker kökenli bir ailenin oğludur.

Eğitim hayatı başarılı bir öğrenci olarak geçmiştir. Askeri Tıbbiye öğrencisi olarak eğitim hayatının sonlarına yaklaştığın da yaşadığı talihsiz bir olay ile tıbbiye de öğrencilik hayatı sona ermiştir.

Ünlü Türk yazar Ziya Gökalp’ın cenaze töreni sırasında çıkan olaylar yüzünden ceza alarak okuldan uzaklaştırılmış daha sonrasında da atılmıştır. Bu olaydan sonra öğretmen okuluna yazılarak öğretmen olmuştur. Kendisini öğrencilerine adamıştır.

Etkisine girdiği Türkçülük fikri üzerine makaleler yayımlamıştır.  Siyasi kimliği yüzünden bir çok kez yargılanmış ve hapishane de yatmıştır.

1975 yılında kalp krizi nedeni ile vefat etmiştir.

Tüm bu fikir mücadelesi sırasında kendi hissi dünyasına zaman ayırmayı ihmal etmiştir.  Bir çift yeşil gözün etkisini yüreğinde hissedene kadar…

Atandığı bir okulda ilk günleridir Atsız’ın. Öğrencileri ile tanışmış, gözlerinde ki ışıktan memnun olmuştur. Bu yeni öğrenmeye aç gençlerin öğretmeni olmak onu heyecanlandırmış ve mutlu etmiştir.  Okulda geçirdiği tüm zamanını öğrencilerine ayıracak kadar değer vermiştir. Ders dışı zamanlar da teneffüsler de bile öğretmenler odasına yerine zamanının büyük çoğunluğunu bahçede öğrencileri ile sohbet etmeye ayırmıştır.

Bir teneffüs vakti bahçeye öğrencilerinin yanına çıkarken fark ettiği bir çift yeşil göz kalbinde çarpıntıya sebep olur. Bir kafa selamı ile yanından geçen öğretmen arkadaşının gözleri ruhunda adeta bir fırtına koparmıştır. O teneffüs vakti öğrencileri ile yaptığı sohbet esnasında bile yeşil gözler aklından çıkmamıştır.

Okul biter eve gider. Gece boyu düşündüğü şey bir selam ile yanından geçen o gözlerdir. Kendine hakim olmaya çalışır. Bir süre makalelerine yoğunlaşır. Kitap okur. Fakat bir türlü aklından atamaz bu düşünceyi.

Ertesi sabah doğruca öğretmenler odasına gider. Öğretmen hanım oradadır. Bir selam ile karşısına oturur. Sohbet etmezler, fakat Atsız o bir çift gözü kaçamak bakışlar ile de olsa izler. Artık günlerinin bir kısmını öğretmenler odasında geçirmeye başlar.

Her ne kadar kendine engel olmaya çalışsa da söz dinletemez kalbine. O sıralarda üzerinde çalıştığı Ruh Adam isimli romanına bir şiir ekler.

Şiiri tekrar okuduğunda artık bu bir çift yeşil göze açılması gerektiğine karar verir. Bir mektup yazar şiiri de ekler. Güzelce bir zarfa koyar.

Sabah erkenden okula gider. Yazdığı mektubu öğretmen hanımın dolabına koyar ve odadan çıkar. Bir süre öğretmen hanım okula gelir. Öğretmenler odasına girer. Atsız bir heyecanla bahçede dolaşmaya başlar. Ders zili henüz çalmıştır. Derse girmek üzere okula yöneldiğinde kapıda öğretmen hanımı görür. Elinde sabah dolabına bıraktığı mektup zarfı ile birlikte. Mektubu açmadan iade etmeye gelmiştir.

Öğretmen hanım dolabını açar açmaz mektubu görünce kimden geldiğini fark etmiştir. Okumadan Atsız’a geri verir.  O an Atsız’ın o yeşil gözlere son bakışıdır. Bir daha gördüğü yerde bile kafasını kaldırıp bakmaz. Hiçbir şekilde bu konuyu gündeme getirmez ve kapatır.  Bu hikayeden geriye bir aşk şiiri kalır.  Bestelenir ve bizlere ulaşır.

İşte o şiir:

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; 
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; 
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, 
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden… 
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma ‘Kaabil’
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur. 
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. 
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…

Editör: Yusuf Alper EVCİL – 24.07.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Yusuf Alper EVCİL tarafından yazıldı

Yarım Kalmışlığın Hikâyesi kitabının yazarı, iki çocuk babası, instagram Farazimuhabbet hesabının sahibi. Muhasebeci.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Rus Uyku Deneyi: Bir Katliama Sebep Olan Deneyin Hikayesi

    Yengeçler Viskiye Dönüşüyor!