İnsanların yaşamla ilk teması dünyaya gözünü açar açmaz başlar. Bir anlamda öğrenme ilk olarak görme duyu organı yoluyla gerçekleşir. Bebekler ve çocuklar ilk 0 – 12 yaş aralığı denilen “bebeklik ve çocukluk dönemleri“nde bilgiyi ve davranışların anlamlarını gözlem yoluyla kavrar ve uygularlar. Çünkü çocukluk dönemindeki çocuklar öncelikle çevreden gördükleri davranışları görür ve anlamaya çalışır. İyi ve kötü davranışı gözlemleyerek öğrenip uygularlar. Çocuklar arasındaki bu ilişkiyi daha iyi çözümlemek ve çocuklar arasındaki ilişkiyi açıklamak için psikolog ve sosyologlar birçok deney ve gözlem yapmıştır. Bu alanın psikolojik literatürdeki ismi “sosyal öğrenme“dir.
Sosyal öğrenme, İnsanların bazı karmaşık psikomotor davranışları, herhangi bir pekiştireç olmadan, sadece çevresindeki insanların davranışlarını ve bu davranışların sonuçlarını gözleyerek öğrendiklerini ve uyguladıklarını iddia eden bir kuramdır. Kuramı ortaya atan, alanla ilgili ilk saha çalışmalarını başlatan kuramın öncü ismi Kanadalı Sosyolog Albert Bandura‘dır. Bandura, günümüzde “Bobo Bebek” olarak literatüre geçen, 1965 yılında laboratuvarda bir deney yapmış ve gözlemlerini sosyal öğrenme alanında paylaşmıştır.
Deneyde kullanılan Bobo Bebek içi oyuncak dolu, yumruk yiyince hiçbir tepki vermeyen bir bebektir. Deney şu şekilde yapılmıştır: Bir grup çocuk laboratuvara alınmıştır. Çocuklara resim iş projesi verilmiştir. Deney esnasında biri dışarıdan gelerek oyuncak bebeklere yumruk atmaya başlamıştır. “vur – tekmele” sözleriyle bebeğe 10 dakika boyunca vurmuştur. Olanları gören bir grup çocuk duruma tepki gösterirken; bir grup çocuk da hiçbir tepki vermemiştir.

Deneyin ikinci aşamasında çocukların öfke durumları gözlemlenmiştir. Çocuklara çözmek için, “çözülmesi imkansız” bir yapboz verilmiştir. Çocuklar, Bobo Bebek ve diğer oyuncaklarla beraber bir odaya konulmuşlardır. Çocuklar da tıpkı ilk aşamadaki gibi bebeğe “vur – tekmele” diyerek öfkelerini yansıtmıştır. Albert Bandura, deney ve gözlemleri sonucunda şöyle bir yargıya varmıştır. Çocuklar, çevrelerindeki davranışları gözlemleyerek öğrenmekte, gördüklerini uygulamaktadır.
Bandura’nın amacı bir grup çocuğun bebeğe saldırırken; diğer bir grubun tepkisiz kalmasının nedenlerini anlamaktı. Bu davranış farklılığının nedenini anlamak için başka bir yöntem daha kullanmıştır. Bu defa laboratuvara bir TV koyulmuştur. TV’de bir adam Bobo Bebeğe şiddet uygulamıştır ve yine ” vur – tekmele” demiştir. Ancak bu deneyde adama ceza verilmiştir. Sonra tekrar çocukların tepkileri ölçülmüş ve bir grup çocuğun bebeklere fiziksel şiddet uygularken; bir grubun da şiddet uygulamaktan kaçındığı görülmüştür. Araştırmacılar, çocukların tepkilerinin nedenini anlamak için bir anlamda çocuklara rüşvet vermiştir ve çocuklar aynı davranışı tekrarlamıştır. Davranış, “öğrenme performansı ayrımı” olarak literatüre geçmiştir.
Öğrenme performansı ayrımına göre bir davranışı öğrenmekle, bir davranışı uygulamak iki farklı durumdur. İnsanlar öğrendiği bir davranışı uygulamak zorunda değildir. Kısaca bir davranışı uygulamaktan kaçınmak o davranışın kavranılamadığı anlamına gelmez. Örneğin sigara içmeyen bir kişi, sigarayı sağlığa zararlı olduğunu öğrendiği için uygulamak istemez.
Bandura yaptığı çalışmalarla sosyal öğrenme terimini ortaya koymuş ve “Sosyal- Bilişsel Deney” isminde bir deney geliştirmiştir. Öğrenme konusunda ortaya attığı kurama göre; insanlar davranışı dikkat, bellek, taklit ve güdülenme sağlayarak tekrar eder. 4 temel kavram örnek üzerinden pekiştirilir. Örneğin, bir öğretmen öğrencilerine yıldız çizmeyi öğretmek ister. Tahtaya çizilen yıldızı öğrenmek için çocukların dikkat süreleri uzun olmalıdır. Dikkatin yanında çizimin nasıl yapıldığını öğrenmek için belleğe yani bilgiyi hafızada tutan bir araca gereksinim vardır. Ardından çocukların yıldızın çizimini taklit ederek öğrenmeleri beklenir. Deneyden anlaşılacağı üzere insanların davranış ve karakterini oluşturan temel eylem yaptığı gözlemlerdir. Bir duruma veya olaya ne kadar maruz kalırsak o durumu bir o kadar aşina oluruz. Çünkü gözlemlemek insanı zihinsel ve fiziksel olarak bir şeyleri öğrenmeye götüren önemli bir yoldur.
Göz, olumlu veya olumsuz durumların hepsine gözlemleri sonucunda adaptasyon sağlar. Gözün içinde bulunan kornea ve lens gibi kısımlar görüntüleri beyne net şekilde ulaştırır ve beynin olayı algılamasına yardımcı olur. Öğrenme ile gözlem doğru orantılıdır. Gözlemleyerek davranışların olumsuz ve olumlu yönleri zihinde yer edinir. İnsanın davranışa maruz kalma şiddeti ve süresi, o davranışı öğrenme ve davranışı içselleştirmesiyle paraleldir. Göz insanın en fazla kullandığı ve korunduğu duyu organıdır. Gözlem ne kadar uzunsa öğrenme o kadar kalıcı ve etkilidir.
Editör: Doruk Adakoğlu – 14.07.2023
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Görme duyu organı aslında öğrenmenin temel basamağını oluşturur. Çünkü göz güçlü bir duyu organıdır.
Bobo Bebek Deneyi’ni bilmiyordum. Bugün de bir şey öğrendik şükürrr
Rica ederim. Dergide daha iyi konumlara gelebilmek ve Dergio’yu bir marka dergiye dönüştürmek istiyorum. Umarım bu fırsatı yakalayabilirim. ????
Sosyal Öğrenme Kuramı mutlak geçerliliği olan bir kurum, elinize sağlık.
Güzel bir içerik olmuş.
Yeni bilgiler öğrendim.