içinde

MuhteşemMuhteşem

Ötekileştirilen ve Soyutlanan Topluluk: “Çingeneler”

Çeşitli nedenlerle dünyanın dört bir yanına dağılmış olan ve genel olarak “Çingene” adıyla bilinen romanlar, yerel kimliklerini korumaya çalışarak kültürümüze renk ve ahenk katmaktadırlar. Eğlenceli hayat tarzları, neşeli müzikleri ve yerimizde durmamızı engelleyen dansları ile hepimizin hayatının bir köşesinde yaşam alanı bulmuşlardır.

Tarihsel açıdan incelediğimizde, ata topraklarının, köklerinin hangi coğrafya olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda ileri sürülen birkaç görüş vardır. Bunlardan ilki ve en kabul göreni, romanların Hint kökenli olduğu ve zorunlu göçe tabiî tutuldukları yönündedir. Bu zorunlu göç, onların zaten konar-göçer olmalarından kaynaklanıp baskıdan kaçtıkları şeklinde olabileceği gibi, bunun yanı sıra Hindistan’ın fethi neticesinde Müslümanların, onları köle olarak alıp götürmeleri şeklinde de gerçekleşmiş olabilir. Bu göçebe yaşam tarzını, günümüzde büyük oranda terk eden romanlar, Türkiye’de de kendilerine geniş bir coğrafya edinmişlerdir. Özellikle Edirne-Kırklareli bölgesinde yoğunluk kazanan topluluk, farklı işlerle uğraşarak geçim sağlamaya çalışmaktadırlar. Bohçacılık, çalgıcılık, kalaycılık, falcılık, şifacılık, çobanlık gibi göçebe yaşama uygun işlerle uğraşırlarken yerleşik yaşama geçmeleri ile beraber, farklı meslek gruplarında çalışmaya başlamışlardır.

İstanbul nüfus kayıtlarına geçtikleri ilk tarih, 1051 senesini bulmuştur. Edirne’de ise bu tarih 1068’i bulmuştur. Göçebe olan toplulukların nüfus sayımı zor olmakla beraber, kesin sonuçlar da vermemektedir. Genel anlamda bakıldığında romanlar, toplumun hep bir köşesinde kalmış ya da toplumun köşesinde kalmaya zorlanmış ve itilmiş bir grup olarak karşımıza çıkmaktadır. Belirli dönemlerde yoğun baskı ve zulümle karşı karşıya kalan romanlar, II.Dünya Savaşı sırasında, Yahudileri katleden Nazi Almanyası tarafından da büyük bir katliama, soykırıma uğramışlardır. Başlarına gelen ve hatta gelebilecek olan her türlü kötü durumlardan, hırsızlık, çocuk kaçırma, kavga vb. olaylarda, suçlanan ve dışlanan hep onlar olmuştur. Tabi ki her etnik grubun, ırkın, şehrin ve ülkenin iyi ve kötü insanı vardır ancak topluluğun hepsini bu şekilde damgalamak, onların sürekli baskı görmesine ve kaçmasına neden olmuştur.

Osmanlı toplumunda da çok farklı tepkilerle karşılaşmayan roman halkı, diğer sınıflardan insanlarla aynı haklara sahip olsalar bile, eğer ölüm cezasına çarptırılmışlarsa, idam edilmezler, bunun yerine boyunları kesilirdi. Osmanlı toplumunda, çingeneler de müslüman olmalarına rağmen onlardan da gayrimüslimlerde olduğu gibi vergi alınırdı. Evlenmeleri bile bir kuralara bağlanmış olan romanlar, çingene olmayanlarla evlenemez ya da evlenirse farklı yaptırımlarla karşılaşırlardı. Yaşanılan bu acı durumlar, zaten eşit haklara sahip olmalarının onlar için çok da önem taşımadığını bize göstermektedir.

Çingene sözcüğünün etimolojisini incelediğimizde ise, neredeyse her coğrafyada farklı adlar kullanıldığını ve ata toprakları gibi, sözcük köklerinin de tam olarak nereden geldiği bilinmemektedir. Çok geniş bir alanda yaşam süren çingeneler için de çok çeşitli isimler ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında, çingen, cingan, abdal, çingane, zingar, singar, roman, kıpti gibi kullanımlar bulunmaktadır. Aynı zamanda çingenece bir yazı dili de olmadığı için, kendilerine ait bir edebî eserleri de bulunmamaktadır.

Sadece romanlara has bir durum olmamakla birlikte, yüzyıllar öncesi ve sonrasında da değişmeyen ötekileştirme çabaları, dışlama, kenara itme ve yok sayma gibi insanlık dışı uygulamaların, insanları suça sürüklediği de bilinmektedir. Yaşam hakkı tanınmayan her canlı, bir şekilde kendini göstermeye, nefes almaya ve hayata tutunmaya çalışacaktır. Bu nedenle insanları “suç makinesi” olarak yaftalamak hiç de doğru bir durum değildir.

1978 de Dünya İkinci Çingeneler Konferansı’nda Dr.Jan Cibula şöyle demiştir:

“Ben çingene doktorum. İnsanları fakir, zengin, beyaz ya da siyah diye ayırmaksızın iyileştiriyorum. Hiçbir ayırım yapmaksızın herkese ilaçlarımı ve bilgimi veriyorum, kalbimi veriyorum… Biz insani, dünyada insani yaşamak istiyoruz. Biz örgütün kapısını açtık. Kapalılığı geride bırakmak, eski günahlarımızı unutmak istiyoruz. Biz güneşin altında bir yer istiyoruz. Karanlık dünyamızda, çocuklarımızın iyiliği elde etmesi, kültürümüzü herkese, bizim dışımızdaki herkese sunabilmeleri için aydınlık ve hava arzuluyoruz.”

Her yıl 8 Nisan da Dünya Romanlar Günü kutlanır. Müzikle, dansla kalın efendim. Sağlıcakla…

Editör: Ayşe Tunç – 17.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Dilber Aydın tarafından yazıldı

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni. Okumaya âşık, eski evlerin ruhuna ve enerjisine inanır. Yaşamak, ümitli bir iştir, diye düşünür. Nefes almak ise mucize...

YorumcuMakale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Konuşma Yeteneğimiz Primatlardaki Gırtlağın Kısmen Kaybedilmesiyle İlgili Olabilir!

    Venüs Gezegeni Hakkında Garip Detaylar