Ortaçağ Avrupası’nda eskiye ulaşmak ne kadar mümkündü? Eskiye bakış açısı nasıldı? Eskinin modernle kaynaşması nasıl sağlandı? Eskiye karşı hayranlık mı yoksa tepki mi vardı?… Gibi soruların cevaplarını bulabileceğinizi ümit ettiğim yazımı, sizinle paylaşmak istiyorum.
Yeniyi üretmek, yeni bir insan olmak 12. yüzyıl entelektüellerin mevcut idealidir. ”Yeniden Doğuş” düşünülmeden Rönesans gerçekleşmez. Bu entel sınıf kendi döneminin yenilikçilerini ”moderni” olarak diğerlerinden ayırmıştır. Modernler eskilerle savaşmak yerine, onları taklit etme ve onlardan beslenmeyi arzular. Böylelikle Latincenin taklit yoluyla zenginleşmesi sağlanır.
”Cehalet karanlığında bilimin ışığına ancak, eskilerin eserleri her seferinde daha canlı bir aşkla yeniden okunursa ulaşılabilir”- Peter of Blois (1135-1203)
Eskiler uzmandır ve uzmanlaşmış bir eğitimde yerleri vardır. Dönemin en ünlü üniversitelerinde bulunan eski eserlerin önemi çağdaş eserlerden daha fazladır. Bu eserlere ulaşım da sanıldığı kadar zor değildir. Özellikle İtalya yarımadasının önemi Roma İmparatorluğu’na bağlanmaktadır. İtalya şehir devletlerinin diğer Avrupa devletlerinden daha erken vakitte Hümanist düşünceyi yeniden keşfetmesinin nedenlerinden birisi de budur.
Özellikle Arapça, eskilere ulaşmanın en etkili aracıdır. Aristoteles’in, Eukliedes’in, Ptolemaios’un, Galianus’un ve diğer Yunan alimlerin eserleri Müslümanların kütüphanelerinde ve okullarında, güvence altında tutulmuş ve Arapçaya çevrilmiştir. Avrupa’da, Arapça ve Yunanca metinlerin çevrilmesi için çevirmen ekipleri kurulmuştur. Bu ekiplerde Müslüman ve Yahudilere rastlamak da mümkündür.

Antikçağ, Erken Ortaçağ Hıristiyanlığının kolayca yapılanmasını sağlamıştır. Erken dönem ruhbanları bilimsel ve eğitsel programlarını ”Yedi Serbest Sanat”ı tanımlayan Kartacalı Martianus Capella’dan, coğrafya bilgilerini Julianus Solinus’dan öğrendi. Halbuki erken dönem Hıristiyan liderler, eski ile vedalaşmayı arzulamıştı.

Ortaçağ Avrupası’nda yer edinmiş Skolastik düşüncenin temeli antik düşüncenin üzerine kurulmuştur. Eskiyi inkar etmek veya ondan kurtulmaya çalışmak meyve vermeyecektir.
Peki eskiye karşı tutum nasıldır? Ortaçağ’ın başlangıcından 14.yüzyıla dek her iki zıt eğilimin aşırı fanatikleri olmuştur: ”Pagan” yazarların metinlerini kabullenmeyen ile onlardan sürekli yararlananlar.
Eskiye karşı köklü bir tutum kilise hiyerarşisi tarafından kararlaştırılmıştır. Bu karar Aziz Augustinus tarafından belirlenmiştir. Augistinus’a göre Hıristiyanlar Eskiçağ’dan yararlanabilirdi. ”Pagan filozoflar bir şekilde Hıristiyanlığa katkı sağlayabiliyorsa, onların dile getirdiklerini kendi yararımıza kullanabiliriz” anlayışı yaygındı. Augistinus’un bu yaklaşımından uzaklaşma girişimi, dönemin ruhbanları tarafından es geçilmiştir. Böylelikle Avrupa coğrafyasındaki tapınaklar ve eskiye ait inanışlar Hıristiyanların elinden geçerek yeni bir yapıya bürünür. Eskilerin belirli bir kalıba sokma zorunluluğu yüzünden birçok antik düşünce veya yapı orijinalliğini yitirecek ama ayakta durmaya ve Ortaçağ Hıristiyan dünyasına akıl vermeye devam edecektir.
Editör: Zehra Garipli – 03.10.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Bu tarz makaleleri çok seviyorum
Böyle tarihi bilgi gerektiren bı makale yazdığınız için emeğinize saglik
Bu tarz içeriklerde daha fazla olmalı, emeğine sağlık
Güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş.
Güzel ve detaylı bir yazı olmuş.
Bu tarz bir içeriğe yer vermeniz çok güzel