içinde

Tarihin En Gizemli Salgını: Uyku

1. Dünya Savaşı bakteriyel ve viral salgınlar için harika bir zemin hazırlamıştı. Milyonlarca insan yeterli besini alamadı, askerler başta olmak üzere birçok insan pislik içinde yaşamak zorunda kaldı. Savaş bittiğinde dünya çok büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmıştı. Birçok yer harabeye dönmüş, insanların psikolojileri bozulmuş, ekonomi çökmüş dünya yıllarca yıl geriye gitmişti fakat her şeyin ötesinde üzerine düşülemeyen önem gösterilemeyen başka sorunlar da vardı. Askerler evlerine döndüklerinde, taşıdıkları enfeksiyonları da yanlarında getirdiler. Kolera ve tifo gibi hastalıklar adeta bir orman yangını gibi yayılmaya başladı. Mesela İspanyol Gribi 1918-1920 yılları arasında tahmini olarak 50 milyon insanı öldürdü ve büyük bir kitlesel yıkım yarattı ama felaketler bunlarla sınırlı değildi. 1916 yılında Verdun Muharebesinde görev yapan bir asker hastalığı sebebiyle hastaneye sevk edildi. Asker hareket kabiliyetini nerdeyse yitirmişti, oldukça solgun ve halsiz gözüküyordu. O an bilinmese de, bu asker beraberinde yepyeni bir hastalık getirmişti. Asker Avusturyalı doktorlar tarafından detaylı bir şekilde inceledikten sonra hiçbir tanı konulamayınca Paris’e gönderildi ama Paris’te de herhangi tanı konamadı. Askerin yaptığı tek şey uyumaktı, durmadan kalkmak bilmeden uyumak. Bu sadece bir başlangıçtı, kısa bir zaman sonra 60’dan fazla asker de aynı şikayetle hastaneye kaldırıldı. Doktorların onlara tanı koymak için giriştiği her mücadele başarısızlıkla neticeleniyordu. Onları uyandırmak için girişilen bütün çabalar boşunaydı. Bu yeni hastalığı duyan siviller ve askerler de artık büyük bir panik içindeydi. Acaba hastalık ne kadar ciddi bir boyuttaydı? Diğer insanlara bulaşma potansiyeli yüksek miydi? Hastaların yüzlerinde spazmlar oluştu, çoğu hasta sanki ölü gibi soluk beyaz bir görünüme sahipti. Hastaların çoğu solunum sistemlerinin felce uğraması nedeniyle hayatlarını kaybetti. Öte yandan Viyana’daki bir nörolog, siviller arasında da benzer vakalar olduğunu fark etti. Kısa süre sonra klinikler başlarını tutamayan hastalarla doldu. İnsanlar yemek masasında yemek yerken birden bire nasıl uyuyakaldıklarını anlayamıyorlardı. Von Economo hepsinde benzer kasılmalar olduğunu, gözlerinin vücutlarından bağımsız gibi gözüktüğünü meslektaşlarına anlattı. Gözler beyinden bağımsız hareket ediyordu, hiçbir yere odaklanamıyordu ve yakınlardaki hiçbir hareketi algılayamıyordu. Von Economo bu aşamadan sonra hastaların beyinlerini incelemeye karar verdi. Yaptığı incelemelerde ilginç bir manzarayla karşılaştı. Hipotalamus bir ön beyin bölgesi. Açlık, zevk, kızgınlık, acı gibi duyguların işlevlerinden sorumlu.

İşte hastaların beyinlerindeki bu hipotalamus bölümü şişkindi. Economo hastalığı tanıtan bir bildiri yayımladı. Viyana artık bu hastalığa Von Economo’nun Ensefaliti veya letarjik ensefalit demeye başladı. Letarjik ensefalit ya da başka bir ifadeyle beyin iltihabı Viyana’dan sonra Londra ve New York’ta da görülmeye başlandı. Hasta sayısı arttıkça, semptomlar da daha zengin bir hale geldi. Bazı insanlar istemsizce zıplamaya başladı ve hıçkırık tutulmasıyla karşı karşıya kaldı. Dışardan bakıldığında korkunç görünüyorlardı. Her şey boğaz ağrısı ve ateşle başlıyordu, ardından baş ağrısı geliyor ve bunu çift görme ile aşırı zayıflık izliyordu. Sadece birkaç saat içerisinde titreme, garip vücut hareketleri ve yoğun kas ağrıları başlıyordu. Kurbanlar halüsinasyonlar görüyor ve tepkisiz hale geliyorlardı. Hastalık birkaç ülke ya da kıta ile sınırlı değildi, dünya çapında birçok insanda görülüyordu. New York belediye başkanının eşi bu hastalığa yenik düştü. Çok fazla sayıda insana ulaştığında, belirtileri de devasa boyutlara ulaşmıştı. Birçok insan hiçbir şey yapmamalarına rağmen aşırı yorgun hissediyorlardı, bazıları ise tam tersi aşırı hiperaktifti. Hastalık beyinden beyine farklı etkiler gösteriyordu. Daha sonra çok az sayıda yeni vaka ortaya çıkmaya başladı. Beyin iltihabı yaşayan hastaların nerdeyse 3/1’i iyileşti ama nasıl ve neden iyileştikleri bilinmiyordu, diğer 3/1’lik kısmı ise Parkinson hastalığına benzer tepkiler gösteriyordu, geri kalan kısım ise hayatını kaybetti. 1 milyon insanın öldüğü ve milyonlarca insanın donmuş bir halde kaldığı söyleniyor. Bazı hastaların beyinlerindeki iltihap sanki kısa süre sonra patlayacak bir saatli bomba gibiydi. İyileştiğini düşünen bazı hastalar, hastalığın etkileri kalktıktan aylar hatta yıllar sonra Parkinson hastalığına benzer etkiler görmeye başladılar. Birçok hasta adeta bedenleri içinde dondu kaldı. Felç geçirmişlerdi, felç geçirmeden hemen önce de zaten yaşamıyor gibiydiler. Birçoğu çevresinde olup bitenlerin farkındaydı ama hareket edemiyordu. Hastalar donmuş vücutları içerisinde yeniden hayata dönecekleri günü beklediler.

1960’larda Nörolog ve Yazar Oliver Sacks, bu hastaları ziyaret etti. Bazı hastalar müziğe yanıt veriyorlardı ya da onlara atılan bir topu yakalamak için hamle yapıp farkındalık duygusunu gösteriyorlardı. Oliver’in anlattığına göre; bir keresinde hastaneye bir köpekle gitmiş köpek donmuş hastalardan bir tanesinin üzerine atlamış. Hasta gülerek köpeği sevmiş fakat köpek hastanın yanından ayrıldıktan sonra yeniden donmuş yani eski haline dönmüş. Oliver hastalar üzerinde yaptığı çalışmalarla hastalığın derinlere indi. İlaç tedavileriyle içlerinden bazılarını hayata döndürmeyi başardı. Hastaların çoğu yürümeye başardı ve nerdeyse eski haline geri döndü ancak sonunda yine hastalığa yenik düştüler ve en başa döndüler. Oliver Sack, letarjik ensefalit hakkında birçok çalışmaya imza attı. Onun sayesinde hastalık herkes tarafından bilinen bir hale geldi. Oliver bu konuda kitap yazdı, uzun yıllar tedavi için uğraştı ancak hastalığın ortaya çıktığı tarih ve yayılma hızı yüzünden hiç kimse hastalığı derinlemesine inceleyemedi. Bazı vakıflar ve zengin hastalar araştırma yapılması için fon sağladılar. Hayatta kalan son kurban, Philip Leather idi. 11 yaşında bu hastalığa teslim oldu ve 2003 yılına kadar hastalıkla savaştı. Philip yaşayan heykel olarak biliniyordu. Philip, tüm yaşamını ölümden beter bir halde geçirdi. 40 yıl İngiltere’deki bir halk sağlığı merkezinin koğuşunda yattı. 11 yaşındayken uykuya daldığında yanında oyuncakları ve kitapları vardı, o kitap ve oyuncaklar uzun yıllar Philip’in yatağının yanında onunla birlikte kaldı. Bayan R. olarak tanımlanan bir diğer hasta, beyin iltihabı geçirmeden önce bir dizi rüya görmüştü. Bayan R. rüyasında bir kalede esir tutuluyordu, kale canlıydı ve bir şekli vardı. Kadın hiçbir şeyin onu uyandıramayacağı kadar derin bir uykuya düştüğünü görmüştü. Bu rüya kısa süre sonra gerçeğe dönüştü. Bayan R. öldüğü güne kadar adeta bir rüyanın içinde sıkışıp kaldı. 1993 yılında Beck Howells aniden hastalandı. Yüksek ateşi vardı ve halüsinasyonlar görüyordu. Doktorlar buna neyin sebep olduğunu çözemediler. Daha sonra letarjik ensefalit olduğu anladılar. En son 70 yıl önce ortaya çıkan bu hastalık yeniden kendini göstermişti ve aynı o zamanki gibi gizemli ve bilinmezdi. Doktorlar ilk kurbanların 1920’lerdeki beyin dokusu örneklerini inceledi ve test ettiler, sorumlu olabilecek bir virüs arıyorlardı. Hastalık, kurbanların zihnini nörolojik ve psikiyatrik değişikliklerle ele geçiriyor gibiydi. Yapılan incelemelerde herhangi bir virüs bulunamadı. Beck yavaş yavaş iyileşti ve 6 sene önce hayatına yeniden başladı. Beck’ten sonra da ara ara yine hastalar ortaya çıktı ama ağır bir vaka görülmedi. Bilim insanları hastalığın gizemini çözmek için nadir görülen bakterileri incelediler. İçlerinden bir tanesi basit bir boğaz ağrısına neden olabilecek bir bakteriyken, mutasyona uğramış çok daha şiddetli bir forma ulaşmış ve de letarjik ensefalit ataklarını tetiklemişti. Hâlâ bu hastalığı araştırmak isteyen birçok bilim insanı var. Onlara gerekli olan tek şey bir hasta bulmak fakat artık dünya üzerinde bu hastalıkla boğuşan hiç kimse yok. Bilim insanlarının buna ilgi duymaları güzel bir gelişme fakat bu çalışma için finansmanları yok. Araştırma yapmaları için tek şansları, hastalığın bir gün dünyayı yeniden ziyaret etmesi. İşte o zamanda her şey için çok geç olacağını düşünüyorlar…


Kaynak: Youtube – Alfanın Dünyası

Editör: Zehra Garipli – 13.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Yazar

Burcu Aydınlı tarafından yazıldı

Makale YazarıEditör YazarÖncüGaleri SahibiListe UstasıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Sosyal Kaygı İle Baş Etmek

    Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Odasında Modernizm