içinde

ÜzgünÜzgün

Bir Devrin ve Bir Devrim Kadını Frida Kahlo

Hayatı boyunca yaşadığı zorluklardan söz ederken Frida Kahlo, şöyle söyledi:

“Günün sonuna geldiğimizde, umduğumuzdan daha çok zorluğa dayanıyoruz.”

Yaralı bir beden ve ruh… Sanırım Frida Kahlo’yu en iyi ifade eden sözlerden birisi. Onun hayatını okuyunca, neden, sanata, edebiyata, modaya ve çeşitli akımlara ilham olduğunu yeniden anlıyor insan. Her seferinde ölüp, yeniden dirilme ve yeniden kendi kendini inşa etmeyi görüyor. Değişim, dönüşüm ve mücadele hepsi onun hayatının bir parçası gibi. Ve bütün bunlar sadece 47 yıl sürüyor. Çünkü Frida, 47 yaşında hayata veda ediyor maalesef. Bu yazı hayatının bir kısmı, muhteşem eserleri ve içerdiği anlamları ise başka bir yazı olacak kadar inanılmaz sırlarla dolu.

6 Temmuz 1907’de doğmasına rağmen, doğum tarihini Meksika devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 olarak açıklayacak kadar özgürlüğüne düşkün bir kadın. Yaşamının modern Meksika’nın doğuşuyla başlamış olmasını isteyen…

Babası Wilhelm, 1891’de Meksika’ya taşınan bir Alman fotoğrafçıydı. Orada, Frida’nın annesi Matilde ile tanışıp evlendi. Matilde çok dindar bir kadındı ve Frida’nın yetiştirilmesinde katı kurallar uyguladı.

Bu nedenle annesini “nazik, aktif ve zeki ama aynı zamanda hesapçı, zalim ve fanatik bir şekilde dindar” olarak tanımlardı.

Frida özellikle babasına yakındı ve günlerini sanattan zevk aldığı fotoğraf stüdyosunda ona yardım ederek geçirirdi. Ama babasına yardım etmeyi sevmesine ve hatta bir aile dostundan çizim dersleri almasına rağmen, gerçekten daha fazlasını düşünmemişti. Bunun yerine, bilim ve biyolojiden büyülendi ve bir gün doktor olmayı hayal etti.

Frida büyürken, çocuk felci salgınları hala oldukça yaygındı. Frida altı yaşındayken ağaca takılıp düştü ve ardından, çocuk felci hastalığına yakalandı ve bu ayağında hasar bıraktı. Çok uzun zamanlarını hasta olarak geçirdi. Ve o günler için şunu söylüyor:

“Chapultec’teki düşüşümle, daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir, bilmiyorum. Ama kesin olan bir şey varsa, o da acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğudur.”

Ağır aksak hayatına devam etmeye çalıştı. Bir bacağı diğerinden kısa ve daha inceydi. Hayatının ilerleyen zamanlarında Frida, bacağını gizlemek için uzun renkli etekler giymesiyle tanındı. Bu da giyim tarzıyla daha sonra onu bir “moda ikonu” haline getirecekti.

Frida, hastalığı nedeniyle aylarca okuldan uzak kaldı. Döndüğünde ise sınıf arkadaşları ona zorbalık yaparak  “Tahta bacak Frida!” diye alay ettiler. Ancak Frida’nın derin bir bağla bağlı olduğu babası, kızının hep yanında oldu. O zamanlar birçok kişi fiziksel egzersizin kızlar için ‘uygun olmadığını’ söylese de, babası onu dışarı çıkıp spor yapması için teşvik etti, bu da gücünü geri kazanmasına yardımcı oldu. Gücünü topladıktan sonra, o kadar çok çalıştı ki sonunda hayalleri olan Ulusal Hazırlık Okulu’na kabul edildi. Döneminin en iyi eğitimini veren okuldu burası. Frida sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yöneldi. İleride, Meksika düş yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa ile okul arkadaşı oldu. Devrimci bir edebiyat grubuna dahil oldu.

Biraz kendine gelip hayatını düzene kurmaya çalıştığı dönemde 18 yaşlarındaydı. İşte asıl bütün hayatını mahvedecek olay o sırada gerçekleşti. Okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu ,tramvayın demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktı. Bunu daha sonra yaptığı bir resimde muhteşem şekilde ifade edecekti.

Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçen Frida; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşadı. Hayatı boyunca tam 32 kez ameliyat edildi ama iyileşme sağlanamadı. Bundan sonra çok uzun bir süre ,yatağa bağlı yaşadı. Bu süre içinde ,yatağının tavanına babası bir ayna yerleştirmişti. Kendini görsün diye.  sıkıntıdan uzaklaşması için ,ailesinin yardımıyla resim yapmaya başladı . Ve ilk otoportresi 1926’da yaptığı Kadife Elbiseli Otoportre’dir.

1 yıl sonra yürümeye başlayan Frida, sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşır. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu.

Resim çizimleri devam eden Frida, bu dönemde yakın arkadaşı vasıtasıyla ,Meksikalı Michelangelo olarak anılan ve daha sonra Frida’nın büyük aşkı olan, ünlü ressam Diego Rivera ile tanıştı ve ona resimlerini gösterdi. Hatta Diego’ya aşkını daha sonra şöyle anlatır:

“İki büyük kaza geçirdim Diego. Tramvay ve sen. En kötüsü sendin.”

 

Frida, Ulusal Hazırlık Okulu’nda okuduğu sırada kadınlara düşkünlüğü ile tanınan Rivera okula bir duvar resmi yapmak için gelmişti. Frida ise üç saat boyunca bu dev gibi adamın fırçasına bakmış, onu çıt çıkarmadan izlemişti. Ardından arkadaşlarına “Benim Rivera’dan bir çocuğum olacak” demişti. Aralarında romantik bir ilişki doğan iki ressam, 21 Ağustos 1929’da evlendi. Frida, Rivera’nın üçüncü eşi oldu. Evlilikleri, “fil ile güvercinin evliliğine” benzetildi.

Pek çok kadının etrafında döndüğü Diego, asla sadık bir eş olmadı Frida Kahlo’ya. Çeşitli kadınlarla onu aldattı. Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama bir yıl sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği ‘mavi ev’e yerleştiler. Frida, kaybettiği bebeklerinin resimlerini çizdi. Frida’nın da evliliği sırasında intikam almak için Diego’dan başka çeşitli erkeklerle ilişkileri oldu. Bunlardan biri de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki idi.

Artık giderek sağlığı bozulan , acıları artan Frida yine gücünü sanatta ve resim yaparak buldu. Sanat yaşamında, sanki eşi ünlü ressam Diego Rivera’nın gölgesinde kalmış gibi görünse de, gerçek bunun tam aksi. Diego’dan resim alanında bir şeyler öğrenmekten çok öğrettiği Diego dahil herkesçe kabul edildi.

La Esmeralda adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi on yıl boyunca sürdürdü. Sağlık koşulları nedeniyle Mexico City’e gidemediğinden, derslerini evinde veriyordu. Öğrencilerine “Los Fridos” yani Frida’nın öğrencileri denildi.

Frida Kahlo’nun 143 resmi var; bunlardan 55 tanesi otoportre türünde. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran bir aynaya bakarak geçirdiği için kendini çizmesi de normal olarak kabul edildi. Ve bunu şu sözlerle ifade etti:

“Kendi portrelerimi yapıyorum, çünkü çoğu zaman yalnızım ve en iyi bildiğim insan da benim.”

Feminist teorisyenler Kahlo’yu, kadınlık deneyimine ışık tuttuğu ,derinlikli kişisel portreleri dolayısıyla benimsedi. Benzer şekilde, övünç duyduğu doğal tek kaşı ve bıyıklarıyla da gösterdiği üzere, başkalarının atfettiği sıfatlarla tanımlanmayı reddedişi ve kendine olan tuhaf aşkı, cinsiyet rollerine ve bedenle barışık olmaya yönelik modern feminist düşüncelere hitap etti.

Kalbi ve bedeni kırıklarla dolu olmasına rağmen Kahlo, kendine güveni  muazzam sanat eserleri ile en bilinen kadınlardan birine dönüştü.

“Hasta değilim. Sadece paramparçayım,

Ben aşkın, acının ve devrimin kadınıyım.”

Editör: Ayşe Tunç – 17.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Nilay Tok tarafından yazıldı

İletişimci ve sosyolog. Patisever hemde pek çok. Hayat boyu hep öğrenci.

Üyelik YılıMakale YazarıYorumcu

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    “Sen ve ben köfte ve patates gibiyiz!” Cümlesiyle Hafızalara Kazınan Bir Film: Forrest Gump

    NASA’nın Yeni İcadı! Şekil Değiştirebilen Su Altı Robotu