11. yüzyıl başları ve 13. yüzyıl sonlarının çoğu konuda olduğu gibi astroloji konusunda da karanlık bir dönem olduğundan bahsedilir. Hatta astrolojinin Batı dünyasında kullanımdan tamamen kaldırıldığı iddia edilir. Ancak bu gerçeklikten uzak bir iddiadır, hele ki astrolojik tıp bu alanda oldukça ilerleme kaydetmiştir.
Tıp ve astroloji yüzyıllar boyunca ayrılmaz iki alan olarak ilerlemiştir. Öyle ki 18. yüzyıla kadar doktorlara mesleğe başlamadan önce astroloji ile ilgili bir sınav zorunlu idi. Ayrıca gezegen konumlarının hastalığın teşhis ve tedavisinde kullanımı oldukça sıradan bir uygulamaydı. (J.D.Parker,2007)
Bu bilgilere iyi bir örnek olarak 14. yüzyılda meydana gelen Black Death (Kara Ölüm) olayı verilebilir. Sadece Avrupa’da bu salgın sebebiyle 25 milyona yakın kişi hayatını kaybederken Kral VI. Philip hemen Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne salgının sebebinin araştırılmasını emretmişti. Bazı astrologlar bu salgın için 18 Mart 1347’deki tam ay tutulmasını suçlarken tıp fakültesi 1345 senesinin Mart ayında gerçekleşen Mars-Jüpiter-Satürn gezegenlerinin Kova burcundaki kavuşumunun “etraftaki havada bulunan ölümcül bozulma ile birlikte ölümlülük, kıtlık ve diğer felaketlerin öteki işaretlerinin” bundan sorumlu olduğu şeklinde görüş bildirmişti.
Bu teori astrolojinin ün ve saygınlığını arttıran bir teori oldu. Satürn Kova’nın insanların salgınlarla özgürlük alanını kısıtlaması, Mars’ın toplumsal etkileri ve Jüpiter’in dozu arttırma yönü düşünülünce saygınlığı arttıracak bir teori olması da muhtemel gelebilir.
Astroloji aynı zamanda o dönemlerde doktorlara hastayla baş etme cesareti de vermiştir. Doktorlar hem vebanın son dönemlerinde hem de diğer hastalıklarda bulaşmasından korkmak yerine hastalara tedavi uygulamıştır.
Tıpta Astroloji
Buradaki en önemli astrolojik simgelerden biri Ay’dı ve Ay’ın uygun konumları hesaplanarak hastanın kanı akıtılırdı. Kan akıtma, o dönemde zaten mucizevi bir çözüm olarak görülüyordu öyle ki hemen her hastalığın şifası için uygulanan bir yöntemdi. Örneğin Ay o gün Balık burcundaysa Balık burcunun insan vücudunu temsil ettiği yerden (ayak) kan akıtmak gibi. Ay Dolunay durumundayken kanama daha kolay atlatılır ancak yeniay durumundaysa zaman geçmesi beklenmelidir.
Saray’da Astroloji
Saray’da astroloji ne durumda bakılırsa I. William’ın 1066 senesinde taç giyme töreni için en uygun tarihin ne olduğunu belirlemesi amacıyla astroloğuna yetki verdiği bilinir. Kral Harold’un ölümü ise bir kuyruklu yıldızın görünmesiyle önceden tahmin edilmişti ve bahtsız krala ilan edilmişti. Şaibeli olsa da 11. yüzyılda İngiltere’de yaşamış Adelard isimli, astronomi ve simya üzerine kitaplar yazan, arapça tercümeler yapan alim, gezegenlerin “ast tabiatın ilkelerini” oluşturan “üst ve ilahi hayvanlar” olarak görmüştü. Onları izleyen birinin geçmiş ve gelecek hakkında çok fazla şey öğrenebileceğini düşünüyordu. Bunu tam olarak düşünmeyen insanlardan biri de yine bu çağda kendini gösteren Conchesli William idi. Kendisi II. Henry’e özel dersler veren bir gezgindi aynı zamanda astroloji ve astronomi arasındaki ayrımı ilk kez yapan alimlerden biriydi. Astrologlar, göksel olgulara karşı kesin olsun olmasın, göründükleri hallerine göre muamele ederken astronomlar nesnelerle, nasıl görünürlerse görünsünler, oldukları halleriyle ilgilenir, diyordu. (J. D. Parker, 2007)
Kilise’de Astroloji
Kilise astroloji konusuna katı yaklaşmamıştı ve bu konuda herhangi bir engel teşkil etmemişti. En nihayetinde en büyük rahipler gezegenlerin ve yıldızların bir sebeple Tanrı tarafından yerleştirildiği konusunda hemfikir idi. Örneğin Regensburglu Berthold’un 1200lü yıllarda dediği: “Tanrı’nın taşlara, bitkilere, sözcüklere güç vermiş olduğu gibi yıldızlara da güç vermiş olduğundan” hiç şüphesi yoktu.
Toplumda Astroloji
Halk o zamanlar astrolojiden çok da haberdar değildi. Ancak 1186 senesinde İngilizler tüm gezegenlerin Terazi burcundaki kavuşumu sebebiyle büyük bir panik yaşadılar ve kiliselere akın ederek Tanrı’ya gezegenleri etkisiz kılması ve felaket yollamaması için yalvardılar. Nitekim bir felaket de yaşanmadı. Bunun dışında Avrupa’daki kraliyet ve soylu aileler arasında yaygın bir alışkanlık vardı ki, çoğunlukla sorularını astrologlara danışırlardı. Örneğin bilinen ilk saray astroloğu, 12. Yüzyılda yaşayan Michael Scot idi. Scot için “ikinci bir Apollo” denirdi ve çok saygı görürdü. Ay’ın adet dönemleri üzerine ve hatta gezegenlere göre farklı şekillerde gebe kalma yöntemleri üzerine araştırmalar yaptı.
Michael Scot aynı zamanda Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick’in astroloğuydu. Scot’tan bile daha büyük bir saray astroloğu olan Guido Bonatti ise hemen sonralarda ortaya çıkmıştı. Bolanga Üniversitesi’de profesörlük ve Avrupa prenslerine astrolojik danışmanlık yapan Bonatti oldukça kariyerli biriydi. Kalenin surlarında oturur, savaş için şanslı yola çıkma saatleri geldiğinde haber vermek amacıyla çan çalardı. Ortaçağ’da Astroloji hemen her dönemde olduğu gibi bir şekilde ilgi görmüş ve farklı alanlarda bu şekillerde kullanılmıştır.
Kaynakça – @mozartcultures
Editör: Fatih Düz – 22.06.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Astroloji her dönemde ilgi odağı olmuş.
Astroloji geçmişten günümüze hep var olmuş önemli bir kaynak.
Ellerine sağlık 🌸