içinde

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

Toplumsal Cinsiyet Kapsamında, Kadınlığın “Kutsal” Anneliğe Sosyolojik Dönüşümü

Toplumsal cinsiyet aslında ilk olarak şunu değerlendirir; kadın ve erkek olmak, öz ya da doğuştan getirdiğimiz bir şey değil, sonradan belirli ilişkilerin parçası olarak, belirli rollerle ortaya çıkan bir paradigmadır.

Kadınların, üretim güçlerinin, doğurganlıklarının, hareket özgürlüklerinin, mülkiyet haklarının erkek egemen bir sistem tarafından nasıl denetlendiğinin ve nasıl elinden alındığını anlatır bize.

Bu nedenle erkek ve kadın olarak farklılığımız ve belirlenmemiz sosyokültürel bir olgudur.

Kız ve erkek çocuklarının yetiştirilmesiyle ilgili toplumsal cinsiyet rollerini düşünün. Daha bebek doğmadan, erkekse mavi kızsa pembe renklerin içine doğarsınız. Kızların saçları uzatılır ve özen gösterilir. Çünkü kızlar prensestir!. Alınan oyuncakları düşünün bebekler, arabalar ya da silalahlar. Daha biz çocukken kodlanır bunlar bize. Erkek ve kız çocuklarına hitap şekilleri birine güzelliğinin ve usluluğunun karşılığı olan terimler, diğerine gücünü temsil eden hitap şekilleri…

İşte bunların hepsi toplumsal cinsiyeti, cinsiyetten ayıran sosyolojik rollerdir.

Birde bunlardan biri var ki hepsinin ötesindeymiş gibi kutsal addedilen bir rol- annelik. Peki anneliği, kadınlıktan ayıran neden nedir? Ya da bunu hangi toplum mühendisleri zamanında öyle uygun gördüğü için kutsal olarak işlemiştir.

Buna gelin bakalım.

Jean Jacques Roisseau, Aydınlanma döneminin, en ünlü filozof ve yazarlarındandır. Fikirleri, bulunduğu coğrafyayı aşmış ve Fransız ihtilalini etkilemiştir.  Aydınlanma dönemi ile birlikte “anne sevgisi” Rousseau’nun önemle üzerinde durduğu bir konu olur. 1762’de yazdığı, Emile adlı romanında anneliği göklere çıkarır ve yeni bir ideolojik dönemin başlamasının da önünü açar.

Rousseau, çocuğun yetiştirilmesi ve eğitimi konusunda o güne kadar hiç ele alınmamış teoriler ileri sürer. Roman kahramanı Emile’in ağzından, kadının toplumdaki ve aile içerisindeki rolünü çizer. Rousseau’ya göre doğa yasalarının temelinde, çocuk yetiştirmenin ilk aşaması olan bebekleri emzirmek, bakımlarını ve de eğitimlerini üstlenmek gibi babadan çok anneye düşen görevler vardır.

Rousseau’nun ardından “bütün erkekler annelerine itaat ederler. Anneleri öldükten sonra da bu durum devam eder” diyen 19. yüzyıl Fransız tarihçisi Michelet de anneliği yüceltir.

Aynı yüzyılın başlangıcında çok sayıda insan bu fenomenle uğraşır. Anne sevgisine övgüler yağdırma bütün bir yüzyıl boyunca devam ederken dönemin erkekleri bu sevginin mucizevi gücünü politik ideallerine hizmet etsin diye ele geçirmek isterler. Böylece iktidar gibi algılanan annelik sevgisi özel alanı aşar ve kamusal alana yayılır.

Fransız devrimi ile birlikte kadınlara, onların “gelecek neslin anneleri” olduğu tekrar edilir. Bundan böyle kadınlar geleceğin vatandaşlarını yetiştirmekle yükümlüdürler. Annelik özgürlük kültü içinde telaffuz edilir.

Eğer erkekler, kadınların politik ve sivil haklardan yararlanmasını reddetmişlerse tabii ki bunun haklı nedenleri mevcuttur; kadınların yaşamlarını adayacakları çok daha önemli bir görevi vardır: Çocukların eğitimi.

Hareketinin öncülerinden Mary Wollstonecraft da Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi isimli kitabında

“Kadınlar erkekler üzerinde değil; kendileri üzerinde güç sahibi olsun” diyen 19. yüzyıl kadın kadın özgürlüğünü “annelik” üzerinden tasarlar. Erkeklerden bağımsız olmanın kadınların erdemli olmasındaki önemi üzerinde duran, erdemli olmak için eğitilmek gerektiğini söyleyen, akılla denetlenmeyen her işin monoton ve sıkıcı olduğunu dile getiren Wollstonecraft, kitabında iyi bir annenin akıllı ve bağımsız olmasının altını çizer. Kısacası anne vatandaş olmak vatandaş olmamayı telafi eder. 19. yüzyılın kadın hakları savunucuları dahi anneliğin haklarını savunur ve yüceltir.

Kadınlar çocuğun yetiştirilmesi misyonuyla baş başa bırakılır. İleri bir toplum düzeninin kurulabilmesinin İyi yetişmiş nesillerle olabileceği düşüncesinden hareketle erkekler tarafından yüceltilen ve kadınlar tarafından hiç sorgulanmadan kabul edilen bu annelik olgusu , kadınlar için yeni bir keşif ve bir kimlik haline gelir.

Gelecek neslin, anneler tarafından yetiştirileceği vurgusu, anne sütünün önem kazanması hep 19. Yüzyılda gerçekleşir.

İyi annenin “emziren anne” olması, doğumdan sonra hemen emzirmenin çocukla  kurulan “olumlu bağ” konusuda günümüzde kadınlığın “iyi” annelik üzerinden tanımlanmasını gerekli kılana kadar uzanan en önemli adımlardır.

Bir bakın bakalım günümüze kadınlığın tarifi neden hep annelik üzerinden yapılıyor ve kadınlar evet malesef en çok kadınlar birbirine annelik üzerinden zorbalık uyguluyor.

Bu konuda  Elizabeth Batinder’in “kadınlık mı, annelik mi ” kitabı çok önemli bilgiler vermektedir bize ve bana göre kitabın en can alıcı sorusu şudur;

“1970’lerde patriyarkayı sorunsallaştıran ve erkeklerin karşısında oldukça yol kat eden “bedenimiz bizimdir” diyen kadınların “yeni efendileri” bebekleri midir?

Bunu sizde çevreniz ve sosyal medya incelemeleri yaparak sorgulayabilirsiniz.

Editör: Sümeyye Özmen – 27.09.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Nilay Tok tarafından yazıldı

İletişimci ve sosyolog. Patisever hemde pek çok. Hayat boyu hep öğrenci.

Üyelik YılıMakale YazarıYorumcu

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    1. Kadın anne olma potansiyeli ile var olan bir canlı ancak her kadın o noktaya gelmek zorunda da değil kesinlikle. Zamanla hem erkekler hem de kadınlar sosyo-kulturel olarak farklı cinsiyet rollerine uygun olarak yetiştiriliyor. Bu da kadınların anneliğe hazırlanmasını sağlıyor ancak erkeklerin de bazı noktalarda desteklenmesi kadın ve sonra anne olan bireye yarım etmesi ve ona anlayış göstermesi bakımından önemli gibi.

    2. “Kadınlık” ile “annelik” birbirinden “bağımlı – bağımsız” kavramlardır. Çünkü iki kavram da statü belirler. Her ikisinin de birbiri için tamamlayıcı unsur olduğunu düşünüyorum. Ancak şöyle bir şey var: Her anne aynı zamanda bir kadındır, her kadın bir anne değildir. “Annelik yücedir, övgüdür, sefkattir, her kadın anne olamaz. Bunun psikolojik boyutlarını gözardı etmek olmaz.

    Piramitlerden Daha Eski Olan Taş Devri’nin Kalıntıları Gün Yüzüne Çıktı

    2.Selim’in Eşleri Hakkında Bilinmeyen Bilgiler