Kimse savaşların ne yaşanmasını ne de savaşa ait görüntüleri görmek istemez. Ama savaşlar da aynı yağmurun yağması kadar olağan bir olay ve hayatlarımızın kırık dökük parçalarıdır. O yüzden savaşlarda yaşanan olayları, kayıpları ve acı çeken insanları, hayvanları ve zarar gören doğamızı görmezden gelmememiz ve tarihten bir ders çıkarmamız gerekir. Sanırım Robert Capa’ nın da göstermeye ve anlatmaya çalıştığı şey de bu düşünceden pek de uzak değildi. Robert Capa, André Friedmann olarak 1913 yılında Budapeşte’ de doğdu.
Aslında yazar olmak istiyordu ama 1930 yılında gazetecilik ve siyaset bilimi okumak için Berlin’e yerleşti. Alman Fotoğraf Servisi Ajansı’nda (Deutsche Photodienst Agency) karanlık odada çalıştı. Daha sonra Nazilerin güçlenmeye başlamasından dolayı Fransa’ya taşındı ve orada Amerikalı olarak gözükmek için ismini Robert Capa olarak değiştirdi. 1936-39 yılları arasında İspanya’ya birçok kez giderek, arkadaşı Gerda Taro ile iç savaşı kaydetmiştir.
Bu savaş sırasında tam vurulduktan sonra yere düşerken bir askeri fotoğraflamıştır. “Düşen Asker” (The Falling Soldier) olarak bilinen bu fotoğraf sayesinde Capa, Picture Post adlı 1938’den 1957’ye kadar İngiltere’de yayınlanan foto muhabir dergisinde “Dünyanın en iyi savaş fotoğrafçısı” olarak adlandırılmıştır.
Dünyanın en iyi savaş fotoğraflarını çeken Robert Capa, tüm hayatı boyunca savaşlardan nefret etmiş ve fotoğraflarında asla savaşı romantize etmemiştir. Hatta ”Her savaş fotoğrafçısının arzusu işsiz kalmaktır.” diyerek, savaşlara olan nefretini de dile getirmekteydi. İşiyle kavgalı bir doğası olduğunu söyleyebiliriz ama her ne kadar savaşları sevmese de, savaşın kanlı, üzgün ve yorgun yüzlerini en iyi şekilde kaydetmeyi başardığını hiç çekinmeden söyleyebiliriz. En ünlü sözüne değinecek olursak:
”Eğer fotoğraflarınız yeterince iyi değilse, yeterince yakında değilsinizdir.”
Bu sözünden anlayabiliriz ki, Robert Capa birçok kez kendini tehlikeye atarak fotoğrafladığı savaşları bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Savaşın yan askeri olarak adlandırabileceğim Robert Capa, savaşın gerçek askerlerinin yanı sıra can çekişen, yorgun düşen sivil ve çocukların gerçekliklerini, kendi canını hiçe sayarak olayların karelerini en doğru bir biçimde çekmek için canını dişine taktığı belli bir şeydir. 2. Dünya Savaşı çıktığı sırada New York’ta olmasına rağmen hemen Avrupa’ya geri dönerek LIFE dergisi için fotoğraf çekmiştir.

100’den fazla fotoğraf çekmesine rağmen karanlık odadaki bir kazadan dolayı mahvolmayan sadece 8 fotoğrafı kalmıştır. Ama bu fotoğraflar Oscar ödüllü Steven Spielberg’ün ”Er Ryan’ı Kurtarmak” filmine ilham kaynağı olmuştur. Eğer o fotoğraflardan daha fazlası kurtulsaydı bugün kim bilir nasıl görüntülere erişim sağlayabilecektik. 1940’lı yıllarda Hollywood’la çok içli dışlı olan Robert Capa, 1946 yılında Hollywood yıldızı Ingred Bergman ile olan ilişkisi sona erince Hollywood’da kalmayı reddederek Türkiye’ye gitmiştir.
Artık savaşları fotoğraflamayacağına söz verdikten sonra, 1. Hindiçini Savaşı’nı fotoğraflaması için bir iş gelince kabul ederek, hayatını nasıl yaşadıysa o şekilde de orada bir mayına basarak hayatını kaybetmiştir.
Editör: Sümeyye Özmen – 22.09.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Falling soldier at the time broşürünü anımsadım. Çok sayıda benzerini sağlamaya çalışanlar oldu lakin ilkler unutulmaz, taklitler ise ilkleri yeniden alevlendirmekle yükümlüdür. Teşekkürler
Savaş fotoğrafçıları benim hep çok ilgimi çekmiştir ve bir çoğunu araştırmıştım. Yani insan bir savaşın içinde , mudahele etmeden nasıl sadece fotoğraflayabilir o an’ı diye hep çok merak etmisimdir. Keşke o fotoğraflarından daha fazla kalsaydı bugüne. Emeğinize sağlık.
Her iş sevgi ve tutkuya bağlı ama savaş fotoğrafçılığı apayrı bir seviyede tutku gerektiriyor. Savaşta olanları tüm çıplaklığıyla kaydetmek adına eşi benzeri olmayan bir meslek… Yine sevdiği işin sonunu hazırlamış olması çok üzücü ama bir yandan da bunu zaten göze alarak bu mesleği seçmiş olduğu gerçeği de çok hayranlık ve saygı uyandırıcı. Klavyenize sağlık 🙂
Basit fotoğraf çekmek bile bazen insanı zorlarken ışık, gölge ,duruş açılarından insanların hayatlarını ortaya koydukları bir cenderede yaşanan elim olayların, acıların görsel kaydına soyunmak bambaşka bir meslek. Sadece ekonomik kaygılar olmasa gerek temelinde yahut milliyetçilik. Sanatın apayrı bir boyutu ve elinize sağlık güzel bir yazı olmuş. İlgi ve merakla okudum.
Savaş fotoğrafçılarına ayrı bir hayranlığım ve saygım var. O anın içinde an’ı yakalamak büyük emek ve özveri istiyor gerçekten. Elinize sağlık.
Sanat ile ilgilenen insanların hayata bakış açıları farklıdır. Bu yazı beni heyecanlandırdı. Farklı hayatlar, farklı perspektifler… Emeğine sağlık. 🙂
savaş olurken nasıl fotoğraf çekmeye fırsat bulurlar ki, insanın kanı bile donuyor savaş denilince.
Yapmak zorundalar, meslekleri bu. Eğer savaş fotoğrafçıları olmasa tarihsel belgeler eksik olurdu.
Fotoğraf hikayelerinin içinde en gizli ve hikayesi derin olan fotoğraflar savaş fotoğraflarıdır. Çünkü savaş acısının tarifi olmaz. Bu yüzden Fotoğrafçılık mesleğinin en acı kareleri savaşlarda çekilmiştir.
Çok zor bir meslek
Çok zor bir görev. Savaş muhabirliği ve fotoğrafçılığı yapanlara saygım büyük. Elinize sağlık.