içinde

MuhteşemMuhteşem

Yıllar Sonra Çıkagelen Bir Denizaltı Efsanesi: Tiamat

İhsan Oktay Anar’ın roman yazmayı bıraktığını açıklamasından sekiz yıl sonra yeniden okuyucu karşına çıkması, hayran kitlesi tarafından oldukça heyecanla karşılanmıştı. Tam sekiz yıl sonra yeni kitabı Tiamat ile bizleri kendine has âlemlerde, tarihi-fantastik bir maceraya sürüklemeye devam ediyor yazar.

Tiamat ismini okuduğumuzda, zihnimizde bizi nelerin karşılayacağına dair yoğun bir merak uyanıyor çünkü eserin adı bile bir bilinmezlik taşıyor.

Peki nedir bu Tiamat? Eserin içinde neler olup bitmektedir?

Öncelikle Tiamat’ın anlamına bakacak olursak aslında mitolojide bir tanrıçadır. Bu mitolojik tanrıça Babil ve Asurlar’a ait olan mitlerde, Okyanus Tanrıçası olarak bilinir. Hiçbir şey var olmamış, bir vücuda bürünmemişken tüm evren, Tiamat bu sonsuzlukta var olmuştur. Apsu adında diğer bir mitolojik tanrı ile çiftleşerek kendilerine bir soy meydana getirmişlerdir.

Bir rivayete göre ise Tiamat bir gezegendir ve Sümer inanışına göre Nibiru adında bir gezegen tarafından parçalanarak bugünkü dünyayı oluşmuştur. Başka bir açıdan da Tiamat, kaos ile özdeşleşmiştir ve aslında Anar’ın kitabındaki çatışma ve kaosunda temeli kabul edilebilir.

Kitap, 1915 yılında Tahtelbahir mürettebatının bir yük gemisini ele geçirmesi ve onun içinde ganimet ararken buldukları bir sandık ile şekillenmeye başlar. Eserin neredeyse ilk altmışa yakın sayfası yoğun denizcilik terimleri içermektedir. Bu nedenle bir sözlüğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Eğer sıkılmadan bu kısımları okumayı başarırsanız, kitabın devamı oldukça akıcı şekilde ilerliyor.

Bu Osmanlı denizaltısı Tiamat, cesetlerle dolu olan İngiliz şilebinden aldıkları bu sandığı zorla açmaya çalışırlar. Kolu kopan bir mürettebat olsa da sonunda sandığı açmayı başarırlar fakat sandığın açılması ile başlarına gelmeyen kalmaz.

Nasıl olup nereden geldiği bilinmeyen zombi ya da canavar diye adlandırabileceğimiz bir yaratık ortaya çıkar. Yaratık ateşten beslenir ve önüne gelen bütün deniz mürettebatını da yemek ister. Birkaç kişi ona yem olur ve o daha fazla güçlenir. Ancak bir şekilde ve yoğun mücadele ile onu kapatırlar ve kaçmayı başarırlar. Tabi kayıplar vererek. Olaylar bununla da bitmez. Savaş durumundadırlar ve durum hiç ihmal edilecek gibi değildir. Bir yandan lanetli sandığın başına açtıkları bir yandan da düşmanı alt etmeye çalışmak oldukça güçlük oluşturmaktadır.

Canavarı bir şekilde kilitledikten sonra, bu kez de şilepten aldıkları yedi çivi başlarına musallat olur ama gerçek anlamda başlarına bela olur. Bu yedi çivinin de yedi büyük günahı temsil ettiği söylenebilir. Tıpkı ateşle beslenen canavarın şeytanı temsil ettiği gibi. Yemek yiyip eğlenirlerken bir anda çiviler hareket etmeye başlar. O kadar çok ses çıkarıp savrulurlar ki sonunda mürettebattan birilerinin alnının ortasına saplanırlar. Böylece kafalarına saplanan çivilerle mürettebat da öldürücü bir güce dönüşür ve diğerlerini yok etmeye çalışır. Manyetik bir güçle hareket eden bu çiviler, sahip olduğu insan kadar zekaya kavuşur ve daha çok bilgi ister.

Gerilim tipi roman özelliği de gösteren Tiamat mürettebatı, bütün olanlardan kaçmak için elinden geleni yapar ancak bu çivili canavarlarda birkaç kişiyi öldürür.

Eserde tüm bu canavar, kaos, çivili insanlarla ilgili sorunlar yaşanırken içlerinde bulundukları gemi ile ilgili de birçok sorun meydana gelir. Havasız kalırlar, gemi batmaya başlar, ateşi söndürmeye çalışırlar… Çok büyük kayıplar vermelerine rağmen denizaltından çıkıp temiz havaya ulaşmayı başarırlar.

Daha önce de belirttiğim gibi, romanın belli bir kısmı yoğun terimlerle işlenmiş. Ondan sonrası ise “Acaba ne olacak?” diyerek ilerleyeceğiniz türden.

Tiamat çağrı kodlu Osmanlı denizaltısı, ecel terlerini silip karaya vardıktan sonra bütün bu olacakları nasıl açıklayacaklarını konuşurlar. Yaşananlara kimsenin inanmayacağını düşündükleri için, farklı şeyler söylemeye karar verirler.

İhsan Oktay Anar, eserinde ikileme ve yansıma seslere fazlaca yer vermiştir. Okurken zorlayan kısımlardan biri de bu yazınsal özelliktir. Puslu Kıtalar Atlası ile tanıdığımız yazarın bu eseri, daha farklı bir içerikle karşımıza çıkmıştır. Biz yazarı genel anlamda felsefi yönü ile tanırız ancak Tiamat bu acıdan biraz uzak kalmıştır. Eserde din, mitoloji, gerilim, denizcilik, akıl, zeka iç içedir.

Kitaptan bir alıntı:

“Buna rağmen bizim yine de bir üstünlüğümüz var. Ona göre aptal olmamız. Aptal akıllıyı, akıllı da aptalı öngöremez. Aptal olarak bilgi karşısında tokgözlüyüz. O bizden zeki olduğu için açgözlü. Bilgi konusunda seçici olmadığı, iştahlı ve şehvetli olduğu için kendi kuyruğunu ona yutturacağız. Zekâsıyla birlikte güveni de arttı. Onu kibriyle de vuracağız.”

Aslında canavar, kibrine ve zekasına yenilmiştir. Mülazımın sözlerinden bunu anlamaktayız. Kibir ve zekaya yenilip kül olmayı hangimiz isteriz ki? İyi okumalar dilerim.

Editör: Ayşe Tunç – 07.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Dilber Aydın tarafından yazıldı

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni. Okumaya âşık, eski evlerin ruhuna ve enerjisine inanır. Yaşamak, ümitli bir iştir, diye düşünür. Nefes almak ise mucize...

YorumcuMakale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Her Zaman En iyisini Hayal Et: Demet Mutlu

    Metaverse Evreni Nedir? Avantajları veya Dezavantajları Nelerdir?