içinde

İnsanın Formatı: Duyusal Adaptasyon

İnsan yapısı, çevresel ve dışsal etkilere karşı uyum sağlamaya alışacak biçimde programlanmıştır. Fiziksel ve ruhsal tepkilerin derecesi ne kadar şiddetli veya zararlı olursa olsun bir süre sonra duyu organı dışarıdan gelen etkiye karşı alışkanlık gösterir. Buna duyusal adaptasyon adı verilir.

Organizmanın aşırı ve yetersiz uyarıların etkisinden kurtulunca içinde bulunduğu ortama göre kendini ayarlayarak sonunda fizyolojik olarak duyu organları ortama uyum sağlayarak tepki vermemesine ise duyusal uyum denir. İnsanın beş temel duyu organı görme, koklama, tatma, işitme ve dokunma kendi sistemlerinin devreye girmesiyle, dışarıdan gelen etkilere uzun süre maruz kaldıklarında gerçekleşen eyleme karşı duyarsızlaşır. Bir süre sonra da ortama uyum sağladıkları görülür. Dokunma duyusuna örnek verecek olursak, bir insanın elini soğuk suya koyduğunda bir süre sonra o soğukluğa karşı ten ile soğuk suyun birbirine adapte olduğu görülür. Çünkü elin ısısı soğuk suyla doygunluğa ulaşır ve dokunmaya karşı tepkisizlik oluşur.

Duyusal adaptasyona uyum sağlayan bir diğer organ da koklamadır. Vücuda sıkılan bir parfümün kokusu ne kadar şiddetli olursa olsun, bir süre sonra kokuya karşı duyusal bir tepkisizlik meydana gelir. Burun kokuyu içselleştirir. Başka bir tabirle, onunla uyumlu yaşamaya başlar.

Propriyespsiyon, duyusal adaptasyon için kullanılan diğer bir terimdir. Bu terim, beyin ile beden arasında gerçekleşen anlaşmanın uyumunu ifade eder. Vücudun uzuvlarının nerede konumlandığını ve hangi etkide olduğunu bilen yapıdır. Altıncı His de denilir. Denge duygusu olarak bilinir. Gözlerimizin görmediği zamanlarda diğer duyu organlarının beyinle eşgüdümlü ve koordineli olarak hareket etmesi durumudur. Ellerimizin bağcıkları görmeden bağlaması, elektrik çarpınca ellerin pirizden refleksif olarak çekilmesi duyumsal adaptasyondur.

Görme duyusu da çevreye uyum sağlayan bir duyudur. Güneş ışınlarının gözle çok temas etmesi sonucunda gözler ışığa göre konumlanır. Bunu yaparken göz bebeklerini kısar. Karanlık bir ortamdan aydınlık bir alana geçildiğinde veya bol ışıklı ortamdan ışığın girmediği bir ortama girilince göz bebekleri küçülür veya büyür. Böylece göz duyusu ortama uygunluk gösterir.

Duyusal adaptasyona uyum sağlayan duyu organlarından bir diğeri tatmadır. İnsan yiyecekleri acı – tatlı, sıcak – soğuk, ekşi algısı tatma yoluyla ölçer. İnsana ilk dille temas ettiğinde acı gelen bir köfte tüketildikçe damakta oluşan acılık bir süre sonra tat alma duyusu tarafından sıradanlaşır. Bir başka örnek olarak ise sıcak havalarda içilen soğuk sular örnek gösterilebilir. Normalde insanların kışın dokunmaya dahi üşeneceği soğuk su, yazın litrelerce tüketilir. Tat alma duyusu sıcaklığın verdiği olumsuz etki sebebiyle aktif durumdan pasif duruma geçer.

İşitme duyusuna ise sesin çok şiddetli çıktığı ortamlarda görülür. Örneğin düğün, TV sesi, motor veya arabalardan çıkan sesler örnek gösterilebilir. Bilgisayar fanı, elektrikli süpürge, matkap gibi araçların sesleri çok yüksektir. Ancak işte, evde, yolda veya başka bir ortamda beyin bu seslere olması gerekenden fazla maruz kalınca beyin seslere karşı tepki vermemeye başlar. Zaman ilerledikçe beyin – kulak arasındaki ilişki kontrolünü kaybeder. Duyusal adaptasyona uğrayarak ortama alışır.

Duyusal adaptasyon insan doğasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. İnsan doğayla ve toplumla uyumlu şekilde yaşamaya alışkanlık gösterebilecek şekilde programlanmış bir vücuda sahiptir. Vücudun dışarıdan gelen tepkilere uyumu da beyin sayesindedir. Beyin, insan davranışlarının ana merkezidir. İnsan beyni, kraniyal sinirler ve omurilik sayesinde merkezî sinir sistemini kontrol eder, çevresel sinir sistemini yönetir ve hemen hemen insanın tüm işlevlerini düzenler. Duyuların dışarıda ilk defa veya tam tersi sürekli karşılaştığı durumlara karşı kontrollü olmasının nedeni budur. Beyin ile duyu organları arasındaki uyum insanın, hem kendi cinsiyle hem de diğer varlıklarla iletişim kurmasını, onları etkilemesini, onlardan da etkilenmesine yardımcı olur.

Duyusal adaptasyon insanın yaşadığı en küçük doğa ortamı olan çevresinden başlayarak, Dünya üzerinde ulaşılabilecek en geniş coğrafi bölgeye kadar uyumlu hareket etmesine katkı sağlar. Doğa, insanla uyumlu şekilde yaşanabilecek şekilde tasarlanmıştır. Doğada bulunan tüm canlı – cansız varlıklar insanların yaratılışına uygun şekilde ekolojik dengeye sahiptir. Duyusal adaptasyon sayesinde insan fizyolojik, biyolojik ve kimyasal varlıklarla ilişki içindedir. Duygusal adaptasyonun amacı da, insanın doğadan ve evrenden faydalanmasına yardımcı olmaktır.

Editör: Elif Türkoğlu – 03.06.2023

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Danışman

Furkan Toprak tarafından yazıldı

1999 yılında Mersin'de doğdum. 22 yaşındayım. Çukurova Üniversitesi İletişim Bilimleri 2. sınıf öğrencisiyim. 2018 yılında Harran Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanmıştım; devam edemedim. Ardından bir süre bekleyip Çukurova Üniversitesi'nde İletişim Bilimleri bölümüne kaydoldum. Küçükken bir trafik kazası geçirdim. Bu durum sağlığım açısından fizikdel gelişimimi olumsuz etkiliyor. Hedefim bu sitede yazılar yazarak, fotoğraflar paylaşarak farkındalık yaratmak olacaktır.

Makale YazarıYorumcuÜyelik YılıVideo YapımcısıTestçi

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Martin Eden: Bir Aidiyet Sancısı

    AI’nın yükselişi: ‘AI kıyameti’ mi yoksa dilimlenmiş ekmekten bu yana en iyi şey mi?

    Yapay Zekanın Yükselişi | Kıyamet Alameti Mi Yoksa En İyi İcat Mı?