içinde

MuhteşemMuhteşem

Sanat Hayat Kurtarır Mı?

”Gerçekler yüzünden ölmemek için sanata sahibiz.” demiş sevgili Alman düşünür, filolog, kültür eleştirmeni, şair ve besteci Friedrich Nietzsche.

Bu bana yıllar önce izlediğim bir Metallica belgeselinde San Quentine hapishanesi mahkumlarına konser verdiği sırada içtenlikle onlara seslenerek ”Eğer bu sahnede olmasaydım çoktan sizin aranızdaydım” itirafında bulunan solist James Hetfield’ı hatırlattı. Kuşkusuz dünyanın her neresinde yaşıyor olursak olalım belli bir coğrafyanın dertleri ve aile travmalarıyla düşe kalka büyüyoruz. Özellikle bir kimlik yaratmak için didinip durduğumuz çocukluk ve ilk gençlik yıllarında maddi ve manevi acılarımız katmerlenerek bizimle birlikte büyürken giderek şiddetlenen duygularımızı ifade etmek üç maymunu oynayan toplum ve akran baskısı arasında güçleşiyor. Derin iletişimsizliğin ve kopukluğun doğal bir sonucu olarak ya gün be gün öfkemize yenilip hiç istemediğimiz bir kişiye dönüşüyoruz  ya da daha kötüsü her şeye susup kafa sallayarak, gırtlağımıza oturan bir çığlığı hep erteleyerek zamanla konuşabilme, özgür bir birey olarak var olabilme ve andan keyif alabilme gibi en temel yeteneklerimizi kaybediyoruz; yani insanlığımızı.

İnsan yaratıcı ve sosyal bir varlıktır. Hatta son dönemde yapılan nörobiyoloji araştırmalarının vurguladığı üzere sosyalleşmek hayatta kalma piramidinin yeme-içme-konaklama gibi en temel ihtiyaçlar listesinde yer alıyor. Sanatın özü iletişime geçme isteğidir. Görülmek, zamanda ”Ben varım” demek, yaşadığına dair bir kanıt beyan etme çabası.

“Mağara duvarına parmaklarıyla kazıyarak gördüklerinin resmini çizen o ilk insanların izlerine rastladığımızda tüylerimiz ürpermiyor mu? Ya da günümüze kadar uzanan tarihi devasa mimari eserleri, müzelerdeki tabloları, antik tiyatroları, heykelleri gördüğümüzde? Çağlar önce yaşamış şair ve yazarları okuyup aradan yüzyıllar geçmesine rağmen bazı sorunların hiç mi hiç değişmediğini fark ettiğimizde? Kahvemizi ya da şarabımızı yudumlarken dinlediğimiz klasik müzikle bambaşka alemlere sürüklendiğimizde? Tüm bu saydıklarımda insanı özünden iyileştiren bir büyü olmadığını söylemek mümkün mü?”

Kronik depresyon hastalarına sıklıkla duygularını serbest çağrışım yoluyla yazmaları, depresif karakterlerin daha sık dans etmeleri, sosyalleşme sorunu olan kimselerin bir tiyatro kursuna yazılmaları tavsiye edilir. Çünkü sanat en önce kendimizle aramızda bir köprü kurarak, başkalarıyla aramızdaki uçurumları kapatmakta yadsınamaz önemde bir rol oynar.

Öyleyse Stella Adler’e ait şu güzel sözle yazımı sonlandırıyorum:

”Hayat, kimi zaman ruhunuzu yorar ve ezer, bu durumlarda sanat ruhunuzu güçlendirir.”

Editör: Ayşe Tunç – 26.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Uzman

burcueken tarafından yazıldı

Makale YazarıYorumcuÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    1. Başlığı görür görmez aklıma Hitler geldi… Ne alaka diyenler için açıklamamı da yapayım 🙂 Biliyorsunuz ki Adolf Hitler güzel sanatlar okumak istemiş ancak kabul edilmemiş. Acaba kabul edilseydi, Nazi kamplarında katledilenler, savaşta öldürülenler ve ölenler dünyayı nasıl değiştirirdi düşünmeden edemiyorum. Kaleminize sağlık:)

    Polisiye Roman Yazarı Yaprak Öz ve Tilki Baykuş Bakire’ye Yakından Bakış

    Boyanın Suyla Dansı: Ebru Sanatı