İnsanlığın ilk zamanlarından itibaren ister anaerkil, ister ataerkil toplumlar varlıklarını sürdürmüşlerdir. İnsandaki hayatta kalma içgüdüsü güçlü olan toplumlara, güçsüz olanları ezmenin yollarını aratmıştır. Güçlünün güçsüzü ezdiği gibi, farklı azınlıklar da asırlar boyu ezilmiştir. Çünkü insanlar anlamadığı şeylerden korkar. Bu dünyanın neresine giderseniz gidin 7’den 70’e farklı kulvarlarda var olan bir korkudur. Küçük çocuklar kediden, köpekten korkarken yetişkinler ise kendinden farklı gördüğü insanlardan korkar. Kendinde olmayan fikirlere ve ideallere katlanamazlar ve karşısındaki kişiyi hep bir ezme, hakaret etme ve hatta onu öldüremeye kadar ilerleyebilirler. Bu anlattıklarımın başlıkla ne ilgisi var derseniz eğer cinsiyet kalıpları bu düşüncelerden doğmuştur diyebilirim. Çünkü yerleşik hayatın başlarında erkeklerin kadınların kapasitelerinden korkup onları ezip, pusturmak amaçlı ataerkil toplumun kurallarının temelini attıklarına yemin edebilirim. Korkunun insana her şeyi yaptıracağından hepimizin hemfikir olduğunu varsayabilirim sanırım. Dünyanın yaratılışından itibaren kadınlığın ve feminenliğin çoğu yerde ezik ve alçak olan bir şey olarak görüldüğü belli bir şeydir. Ama aynı zamanda erkeklik ve maskülenlik de tehlike altındadır. -Hangi tarafın daha çok tehlikede olduğundan bu yazımda bahsetmeyeceğim.- Küçüklükten itibaren bizlere öğretilen şey kızlar bunu yapmalı, giymeli, konuşmalı; erkekler bunu yapmalı, giymeli ve konuşmalı olmuştur. Ama düşündüğünüzde her insan, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadığı sürece, kendine ve başkasına zarar vermediği sürece istediği gibi hayatını yaşamakta özgürdür. Sırf elinizde olmayan bir faktör(cinsiyet) yüzünden yaşamınızın kısıtlanmasının ne kadar saçma olduğunu hiç düşündünüz mü? Sırf erkek ya da kadınsınız diye belli bir takı, kıyafet giymenizin ya da bir sporu yapmanızın toplum tarafından kısıtlanması ne kadar acı verici. Bunu ister istemez kendi aramızda hatta kendi kendimize bile yapıyoruz. Bunu giysem ya da yapsam ne derler diye düşünmekten kendi hayatımızı hatta aile bireylerimizin hayatını bile cehenneme çeviriyoruz. Bunu neden yapıyoruz? ya da neden yapmak zorundayız? diye bir kere bile kendinizi sorguladınız mı? Kendi yaşamımdan bir örnek vermem gerekirse, bir keresinde küpe almak için bir dükkana girmiştim. Küpelere bakacaktım, ne taraftalar diye sorduğumda satıcının bana cevabı erkek küpesi mi? olmuştu. Halbuki ben sallanan uzun bir kipe almak istiyordum. Ayrıca belki anneme, sevgilime ya da bir yakınıma alacaktım. Bu bazılarınız, hatta çoğunuz için bu bir sorun gibi görünmezken, hayatımızda gördüğümüz çoğu baskının bir temelidir bu yaşadığım. Başka bir örnek vermem gerekirse, sadece erkeklerin çalışarak ailelerine bakmaları zorunda olmaları fikrini verebilirim gibi. Babalarını kaybetmiş ve lise çağında bir erkek çocuklu bir aile düşünün. Toplumsal cinsiyet kalıplarına göre bu ailede muhtemelen erkek çocuktan çalışıp evi desteklenmesi istenecektir. Annesi, anneannesi, ablası ya da babaannesinin sürekli bu çocuğa sürekli erkek olduğu için okuldan sonra iş bulması hatta okulu bile bıraktırıp tam zamanlı bir işe girmesi istenildiğini düşünün. Ne kadar acı verici. İşlerin, sporların, renklerin, kıyafetlerin cinsiyeti yoktur ve asla da olmayacaktır. Herkes ne severse, kendine ne yakıştırırsa onu giymeli ve yapmalı. Kız olduğu için ev işlerinde annesine yardım etmek zorunda olmak, erkek olduğu için fiziksel olarak ağır işlerde çalışmak zorunda olmak, kadın olduğu için illa feminen giyinmek zorunda olmak, erkek olduğu için feminen şeylerin f’sine bile yaklaşamamak… Biz insanlar, gelişen ve ilerleyen canlılarız. 1000 sene öncesinin zarar veren öğretilerinden arınmamızın zamanı geldi de geçiyor bile. Sonuçta topuklu ayakkabı ilk erkeklerin kullanması için üretilmemiş miydi? Demek ki her cinsiyet her şeyi yapabilirmiş.
Herkes birbirini rahat bırakırsa gerçekten daha iyi bir dünyaya kavuşacağımıza eminim. Çünkü gerçekten toplumda rahatsız insan çok. Durup durup acaba şu insana ne yapsam da rahatsız etsem diye düşünen insanların var olduğunu düşünüyorum. Sen neden kırmızı değilsin de beyazsın diye birbirini rahatsız eden insanlarla dolu dünyamız. Bu konuda zorbalık yapan insanların kendini daha çok zorladığını düşünüyorum. Çünkü bir fikre ya da bir takıya, dövmeye kin besleyip bu kin güdülenmesiyle harekete geçmek yorucu olmalı. Uzun lafın kısası hepimiz bir kere dünyaya geliyoruz ve bugünden itibaren birbirimize kin besleyip, hem karşımızdakini hem de kendimizi kısıtlamak yerine özgürce yaşamaya gayret edelim. Hobilerimize odaklanıp ve kişisel hayatımızı zenginleştirelim. Hepinize nefretten arınmış, huzurlu hayatlar dilerim.
Editör: Astropower – 21.08.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Çok güzel yazmışsınız! Ayrıca Sporda Cinsiyetçilik ile ilgili gönderime yaptığınız yorum çok çok mantıklı, bunu buradan da belirteyim. Bu güzel düşüncelerinizden ötürü tebrik ediyorum
İnsanoğlu bayılıyor kendi kendine savaş çıkarmaya. Kendinde olmayan cesareti başkasında görünce de saldırıyor, bir anlayamadık bunca yıldır vahşi doğadan bir farkımız olması gerektiğini. Senin gibi birini tanıdığım için cidden şanslı hissediyorum, dünyayı yaşanabilir kılan fikirlerini duymak, biri tarafından anlaşıldığını bilmek büyük bir umut kaynağı.
Çocuklar üzerindeki en çok yapılan istismar örneği mavi ve pembe renkleri üzerinden yapılan kalıplardır.
Aslında başımıza ne geliyorsa da kalıplaştığı için geliyor.
cinsiyet kalıplarının içine girmeden aslında her şey ne kadar güzel olacak da.
Katılıyorum size. Elinize sağlık
Çok güzel yazmışsınız
Emeğinize sağlık. Güzel bir yazı.
Artık bazı şeyler değişse
Güzel bir içerik