İnsanlar iki kısma ayrılır: ruhunu kullananlar ve bedenini kullananlar. Her ikisini de kafa kafaya kullanabilen insanlar sıradan insanlardan sıyrılan “ayrıcalıklı insanlar” grubuna girerler. Yalnız bir insan çoğunlukla bu iki grubun herhangi birine daha yatkındır. Ressamlar, şairler, yazarlar ve devlet adamları, patronlar bu grubun içinde bulunan sosyal tabakadan bazılarıdır.
Örneğin bir yazar 1789 Fransız İhtilali’ni anlatırken özgürlük, bağımsızlık, kardeşlik, eşitlik gibi kavramlardan söz ederken; bu grubun dışında kalanların aklına genellikle kan, savaş, mücadele, salt tarih gibi sözcükler gelir. İki çeşit grubu birbirinden ayıran en temel etken ise akıldır. Çünkü akıl insanın en büyük kazançlarından biridir. Aklı besleyen de ruhtur, derin düşünmedir. Ruhun karanlıklarında mum ışığı olmaktır.
Ne yazık ki; bedenini kullanmak “zorunda” kalan insanlar ise ruhunu kullanan insanları okuma ve düşünme yoksunlukları sınırlı veya yetersiz olduğu için onlara ön yargıyla yaklaşırlar. Bu yüzden ruhunu (akıl) kullanan insanlar ile bedenini (vücut) çalıştıran insanlar arasında karakteristik farklılıklar mevcuttur. Bu konuya ise şu örneği vermek yerinde olur:
Bir iş merkezi binasının yapım aşamasını düşünelim. Aşamalarda öncelik, aklını kullanan kişilere verilir. Neden? Çünkü binanın inşası için matematik, harita, fizik, kimya gibi fen ve coğrafya bilimlerinin bilgisine ihtiyaç duyulur. Bunun için bu alanda bilgili, eğitim görmüş kişilerin plan ve projelerinin, düşüncelerinin bilgisine ihtiyaç duyulur. Bu yüzden onlar kişileri çalıştıran kısımdır yani bir nevi sanat eseri icra eden sanatçılardır.
Bir de bu binanın yapımında işçiliğini yapanlar vardır. Bunlar da bedenini çalıştırarak bir yerlere gelen kısımdır. Genellikle hayatları hep sıkıntılı geçer. Çünkü hep kısa vadeli, günü kurtarmaya yönelik, plansız ve programsız çalışan sosyal sınıflardır. Gündelik çalışırlar, her daim maaşa bağımlı olarak yaşarlar. Hayatta kalmaları gündelik çalışmalarına bağlıdır. Alt tabakadan insanlardır.
Bir piramidin en alt basamağını oluştururlar. Piramit yukarıya çıktıkça hacim küçülür, refah artar; piramit aşağı doğru indikçe hacim yükselir ancak sıkıntılar çoğalır. Bu gibi insanların sosyal hayatları dar ve sıkıcıdır. Dar gelirli olmaları sebebiyle hayatları kare şeklindedir. Sınırları belli, kapalı, ruhsuzdur. Hiçbir zaman hayatın onlara verdiği büyük fırsatları göremez, yeni hayallerin peşinden koşmaya iradeleri zayıf olduğundan fırsat bulamazlar.
Peki ya ruhunu (aklını) kullananlar?
Ruhunu kullananlar binayı yaptıranlardır. Piramidin en üst kısmını oluştururlar. Nüfusları da azdır. Ancak en çok gelir elde eden kısımdır. Pek fazla hayatta sıkıntı yaşamazlar. Karşılaştıkları sorunların üstesinden gelmek için pek fazla psikolojik sorunlar yaşamazlar. Sakin ve dingindirler. Gündelik dertlerle işleri olmadığı için stresleri azdır. Hem bedensel hem de ruhsal olarak sağlıklıdırlar. Onlar pek ortalıkta da görünmezler. Kendileri “ütopik” bir dünyada yaşar. Mahalle kargaşaları, trafik sorunu gibi sorunları az yaşarlar. Determinist bir düşünce yapıları içinde olmaları bunda etkilidir. Kendileri her gün yeniden yeniden yaşanılan gündelik sıkıntılardan kendini sıyırmışlardır.
Ruhunu kullananlar ile bedenini kullanan insanlar arasındaki farkları yukarıda anlatmaya çalıştık. Bu iki zıt kutubun varlığı her zaman devam edecektir. Çünkü doğanın kanunu “yönetenler ve yönetilenler” başlığı üzerine kurulmuştur.
Piramit her zaman varlığını koruyacaktır. Bunun nedeni hayatın tanımında gizlidir: Hayat, güçlüler ve onlara itaat eden güçsüzler üzerine kurulmuş bir oyundan ibarettir.
Editör: Astropower – 20.08.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Elinize sağlık
Rica ederim. Kaliteli ve didaktik içerikler oluşturmaya devam etmek istiyorum.
Emeğinize sağlık
Elinize sağlık çok güzel anlatım olmuş fakat benim fikrim bu konuda 2 ye ayırınca sanki mavi yakalılar ve beyaz yakalılar gibi ayrım olmuş. Yani ücretli çalışanlar ayrılmış gibi. Ruhunu aklını kullananların artısı daha fazla kazanmaları. İnsanları 3 e ayırmak daha iyi olurdu. ayrıcalıklı, doğuştan şanslı aslında dünyayı yöneten grubu da diyebiliriz ki onlar da bu iki grubu da kullanarak kendilerine ayrıcalık edinenlerdir. Sayıları az olsa da üstünlükleri fazladır ve dünyaya hakimdirler.
Rabihan Hanım’a farklı bir pencere açtığı için teşekkürlerimi sunuyorum.
yazınız mükemmel size tamamen katılıyorum ben. Ayrım aynen sizin dediğiniz gibi olmalı fakat şu ayrıcalıklı grup benim kafamda mecburen 3’e ayırttı.Sizin yazınız olması gereken onu tekrar belirteyim dedim .emeğinize sağlık.
Elinize sağlık
Kaleminize sağlık
Güzel içerik elinize sağlık