içinde

MuhteşemMuhteşem

Nilgün Marmara’yı Anlamak

Türk Edebiyatı’nın Sylvia Plath’ı, narin, kırılgan şairi… Aramızda olsaydı 63. yaşını kutlayacaktı fakat ardında 29 senelik bir hatıra bırakıp veda etti dünyaya. “Ey iki adımlık yerküre”, diyordu ona, “senin tüm arka bahçelerini gördüm ben”

Göçmen, kültürlü güzel bir aileden gelen şair, 18 Şubat 1958’de İstanbul’da doğdu, çok donanımlı bir şekilde yetiştirildi. Liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde bitirdikten sonra yine İstanbul’da Türk Edebiyatı bölümü okumak üzere İstanbul Üniversitesi’nde eğitimine devam etti fakat siyasi sebeplerden dolayı buradan ayrılıp Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili Edebiyatı bölümüne başladı. Okulunda da şiirlerini yazmaya devam etti. Hatta “Umutsuzlar Merdiveni” adını koyduğu köşede oturup gizlice bir şeyler karaladığını söylerdi arkadaşları.

‘üşümüştüm…

düşlerimin üzeri açıktı, bendim,

arzularımsa çıplak, onlardım,

ufacıktı dileğim mavi suya;

örtük bakışının dolaysız ısısı

o kadarcıktı!’

Üniversite tezini de hayatından ve tarzından çok etkilendiği Sylvia Plath’ın intiharı üzerine yazdı. 1985’te mezun olduktan sonra çeşitli yerlerde memurluk sekreterlik yaptı fakat iş hayatında uzun süre kalamadı.

1982’de arkadaşlarının sayesinde tanıştığı endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlendi. Eşinin işi sebebiyle bir süre Libya’da yaşadılar, 16 ay sonra Türkiye’ye geri dönüp yerleştiler.

Evlerine artık dostları da gelebiliyordu. Türk Edebiyatının incileri Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever, Tomris Uyar, İlhan Berk, Küçük İskender, Cezmi Ersöz, Orhan Alkaya ile her pazar oturup şiir edebiyat üzerine sohbetler ederlerdi. Hatta Cemal Süreya onun cıvıl cıvıl enerjisini Amerikalı yazar F.Scott Fitzgerald’ın karısı Zelda’ya benzetir, “Çılgın Zelda” derdi.

Ama onun arka bahçelerini herkes göremiyordu zira cıvıl cıvıl oluşunun arkasında manik depresif davranışların izleri vardı. Anlaşılmayı belki de kendi istemedi. Hatta eşi onun hakkında “ Nilgün ’ün şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı. ” demişti. Hayat arkadaşından bile sakınmıştı bir şeyleri, onunla bile arasına duvar örmüştü. Sanki kendiyle bile uçurum vardı arasında ya da ait olduğu yeri bir türlü bulamıyordu  “Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum. Kendime bir yer…” demişti.

Eşiyle konuşurken gideceğinin işaretlerini de yavaş yavaş bırakıyordu:

Eşi Kağan Önal, “Hayat yine de üzülmeye değer! derken; o şöyle ekledi, “Hayatın neresinden dönülse kârdır!”

Kendisini içten içe yiyen şeyin artık çevresi de farkına varıyordu. Tedavinin gündeme geldiği bir dönem olmasına rağmen çoğu zaman ilaçlardan veya uyuşmaktan kaçıyordu. Boyun eğerse yazamazdı, kendini kağıtlara anlatamazdı. Doktor, eşine “İşiniz çok zor, tedavi olması lazım ama çok zeki ve kültürlü. Yani en zor vakalardan.” demişti. Ama o devam ediyordu;

‘ah! ya benim ele geçirilemez coşkularım

varolamamış henüz

biçimleyemediğim

neredesiniz siz ey bilinçsizliğin bilinçleri

varılamaz yengisinden sonra

ulaşılır esriklik alanları?’

“Biliyorum, bir gün dayanamayacak küçük kalbim, arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye veda edeceğim.” demişti. İçinde büyüyen kırgınlıkları, çaresizlikleri, düş kırıklıklarını, herkesten gizlediği gölgesini onu yoran her şeyi artık omuzlarında atma vaktiydi onun için.

13 Ekim 1987 de kendisini evinin 5. katından bırakarak yaşamla yollarını ayırdı. Yazdıklarını daha önceden eşine vermişti. Ölümünün hemen ardından metinleri ve şiirleri arkadaşlarınca ayrılıp düzenlendi. “Daktiloya Çekilmiş Şiirler” ve “Metinler” olarak kitaplar halinde yayımlandı. Cemal Süreya, Marmara’nın gidişinden sonra şu sözleri söyledi. “Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememiştim. Bugün ortaya çıkıyor.”

Ne zamandır ertelediğim her acı,

Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,

Varoluşun sancısından apansızca sıyrıldı, belki de bir an önce ezgisini başlatmak istedi. Zamanında çok anlaşılamadıysa da artık şiirlerinde, dokunuşlarında onu her gün daha çok buluyor ve anlıyoruz…

Geride Bıraktığı Veda Mektubu

Sevgilim
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! Her anın nedenini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben’i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!
Nilgün Marmara Önal
Seni hep sevdim Kağan!
Hoşçakalın!

Editör: Melike Bay – 15.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Yazar

bengysu tarafından yazıldı

bazen yazar, çoğu zaman çizer

TestçiMakale YazarıListe UstasıYorumcuÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Athena’dan Nuh’a Barışın Simgesi: Zeytin Dalı 🕊

    Haftalık Astroloji Yorumları | 15-21 Ağustos