içinde

İsmini Vermek İstemeyen İzleyici: İtiraflar Üzerine Bir İnceleme

Hemen hemen herkesin hayatında kimseye itiraf edemediği konular vardır. Çocukken tacize uğrayan bir kişi, büyüdüğünde aynı tacizi kendi çocuğunun yaşayacağını düşünüp travma geliştirebilir. Bunun sonucunda bir uzmandan destek alır ve yine de kimseye anlatamadan hayatını devam ettirmeye çalışabilir. Bu gerçekten zorlu ve mutlaka destek alınması gereken bir itiraf edememe sürecidir. Ya da yapılan hatayı, suçlu hissettiğimiz, hata yaptığımızı düşündüğümüz sorumlu olduğumuz kişiye söylemişsek, bu zaten olması gereken, sağlıklı bir süreç. Benim burada anlatmaya çalışacağım ise, televizyona çıkarak, bir programa canlı bağlantı yaparak ya da sosyal medyada yazarak itiraf etme çılgınlığı. Neden çılgınlık? Çünkü gündüz kuşağı programlarına ya da bazı sosyal medyalara bakıldığında bunun bir çılgınlığa dönüştüğünü kolaylıkla görebiliriz.

Bizim Türk kültüründe yada İslamiyette itiraf etme yoktur aslında. Daha çok ayıpları örtme, kimseye söylememe, görürsen bile emin olmadan söyleme gibi öğretiler vardır. Hrıstiyanlikta ise, herhangi bir günah işleyen kimse, kilisede rahiple konuşup itiraf ederek günahlarından arınacağına inanma vardır. Yani bir tür terapi. Peki bu olay bizde nasıl bu kadar tuttu? Ve bu olayın tam tersi olan ifşalar neden bu kadar arttı? Ya da bunlar neden bu kadar çok takip ediliyor. Başkalarının hayatlarını izlemek neden cazip geliyor? (Bu soruların cevabını başka bir yazıda bilimsel olarak belirteceğim)

2000’li yılların başında itiraf.com sitesi vardı anonim olarak yapılan ufak tefek konuların yazıldığı. Daha sonra bloglar ve üniversite itiraf siteleri açılmaya başlandı. Son gelinen noktada televizyonlarla bu iş iyice toplum genelinde kabul görülen bir davranışa dönüştü.

Üstelik bazıları, üstü kapalı değil, bir dostuna, çok yakınına anlatırmış kadar açık. Aslında psikologların terapi odalarında, çoğu zaman bilinç dışına itilmiş, itiraf edilememiş travmalar konu edilir. Peki anonim bile olsa, özellikle aldatma ve aldatılma olaylarında sevgili yada eşlerin, bunu bu kadar aleni anlatmaları toplumu belli bir yöne doğru yönlendirmiyor mu? Aldatma ve aldatılmaların toplumda normalleştirme sürecine girmesinde etkisi olduğunu düşünüyorum. Çok enteresan anlatımlara siz de rastlamışsınızdır.

Hatta bazılarının gerçek olmamasını dilemişsinizdir. Ya da partnerinizden şüphelenmeye kadar ileri gidebilecek hisler yaşamış olabilirsiniz. Orada yaşadığı gizli hazzı anlatırken kullanılan ifadeler, birilerine yapılabilir gelip heyecan duyabilir hale gelebilir maalesef. Tıpkı cinayet haberlerinin ayrıntılı anlatılması, o suça meyilli olanları etkilemesi gibi.

Ve itirafların çoğu pişmanlık içermiyor aslında. Yaptığı şeyin gerçekten çok yanlış olmadığını, olağanüstü şartların sorumlu olduğunu ya da karşısındakinin onu yanlışa sürüklediğini görüyoruz çoğu zaman. Ve aslında anlatırken karşısındakilerden asıl duymak istediği, ”tabi senin de kendine göre nedenlerin var, haksız değilsin, üzülme vb”

Evet duygularımızı ifade etmemek sağlıksız olabilir, onları ortaya çıkarmak daha sağlıklı olabilir, fakat neden hep aldatma hikayelerine ve söylenen hatta sürdürülen yalanlara dönüşüyor bu süreçler?

Elbette bu da belirli bir ihtiyaçtan doğan, dönemsel bir konudur. Gerçi Türk kadınları, sosyal medyada dedektif gibi her şeyi araştırır, gözünden bir şey kaçırmaz ama, peki onların bu sürece katkısı nedir konuşulmalı. Ve ne derler bilirsiniz, “Önünde sonunda, gerçeklerin ortaya çıkma gibi güzel bir huyu vardır”

Editör: Astropower – 14.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Nilay Tok tarafından yazıldı

İletişimci ve sosyolog. Patisever hemde pek çok. Hayat boyu hep öğrenci.

Üyelik YılıMakale YazarıYorumcu

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

      Uyku Kalitenizi Nasıl Artırırsınız?

      Yurtdışında Eğitim İçin TOEFL ve IELTS