Yokluk nedir? Bazen bir ses, bazen bir sessizlik. Bazen kapıdan gelmeyen tıkırtılar, bazen olmayacak yerlerden çıkan siyah toka. Bazen bayram sabahı sessiz bir ev, boş mutfak, saksıdaki menekşe… Bugünkü yokluğum; bayram sabahı, boş mutfakta, masanın üzerinde duran, annemin diktiği ama büyütemediği kırmızı saksılı menekşe.
Annemi çok özledim galiba…
Bu dünyanın bütün çıkmaz sokaklarına bir bir girmiş gibiyim bugün. Zaman geçtikçe silikleşmeye başlayan anılarımı kabullenmeye çalışıyorum. Unuttuğum kısımlarını olmayan anlarla tamamlayarak. Yalanlarla… Bir iki damla gözyaşı yolcu ettim, menekşeyi sularken toprağa. Saçımda annemin tokası… Bir anıyı canlı tutmaya çalışmak ne kadar da zormuş. Yaşadıklarımdan çok, yaşayamadıklarımı anımsamak gibi zoraki çabalarım oluyor bazen. Bence yaşayamadıklarımız da anılarımıza dahildir! İnsan neden iyi anılarını acımasızca silerken, kötülerine koca koca halatlarla bağlı kalır ki? Zihnimin çekmecelerini karıştırırken önüme çıkanlar beni hep üzmüştür. Hiç kimsenin yapamayacağı kadar kötülük barındırıyor bu inat. Kendimize yaptığımız en büyük acımasızlık.
Bazen kendimi hiçbir yere ait hissedemiyorum. Hiç kimseye hiçbir eşyaya… Geleceğe ait hissedemiyorum. Bu aidiyet hissimi, hayatımdaki en değerli varlıkla beraber gömdüm galiba. Üzerimdeki kıyafetler bile emanet geliyor artık. Sanki hayatımda kimseye yer yokmuş gibi. Kimsenin hayatında yerim yokmuş gibi. Acaba insanların mecburiyeti ya da ayıp olmasını mıyım? İnsan koşulsuz sevgiyi kaybettiğinde düşüyor bu çukura anladım.
Dün gece, pencerede sigara içerken düşen külün, karanlıkta savrularak kayboluşunu izledim biraz. Daha biraz önce elimde değil miydi? Bu veda çok olağandı benim için. Hatta fazla olağandı kayıplarımın arasında. Dramaya gerek yoktu yani.
Biliyor musunuz, içimle dışımın kavgası fazla gürültü çıkarmıyor artık. Bir dağ tırmanmışçasına, doğduğundan beri koşuyormuşçasına yorgun ruhum sakinliğini koruyor her şeye rağmen. Kafamın içinden binlerce düşünce geçsede aynı anda, yol veriyorlar birbirlerine. Her kelimem kendine bir yer bulup kalıyor orda. Ama hiçbiri ait olduğu parçaları bulup tamamlanamadı henüz. Adı konulmamış bir terslik var içerde. Şu beynimi kilitleyip yutsam diyorum anahtarını. Mümkünse bir çay bardağı beyaz şarapla! Daktilo sesine benzer sesler gelirken hayatımın gizli sekmelerinden, incelmiş bir şarkı çalıyor ruhumun orkestrası. Sırtlandığım tüm o yüklerin işçileri bir şeyler anlatmaya çalışıyor koro halinde. Biraz da detoneler açık söyleyeyim.
Aslında çok yol katettim, çok zaman. Şartlar biraz esneklik payı bıraksaydı daha iyi olabilirdi her şey. Bu hayatın fazla sert bir kumaşı var maalesef. Yine de başladığım noktadan ötedeyim biliyorum. Arkada kalan seslerden anlıyorum. İlerlemişim.
Yarım yarım düşüncelerim var yine. Biraz da öfkem. Kime? Neye? Hangi gerçeğe ya da gerçekleşmeyene? Bilmiyorum. Herkes payına düşeni almış, bana ise kocaman bir boşluk kalmış. Keşke on yaşıma dönsem tam şuan. Sokakların kedisi olduğum zamanlara. Annemin sesini duysam yine. Hayatımın en tanıdık sesi çalınsa kulaklarıma. Arsız, utanmaz, şımarık olsam yine. On yaşımın dizlerinde uyusam biraz. Bu sefer bulunmak için hiç acele etmeyeceğim bir saklambaç oyununa dalsam. Ah yaralarımın kendi kendine iyileştiği zamanlar…. Niye bu kadar imkansız isteklerim var bilmiyorum. Canım çok sıkılıyor artık bu olmazlara. “Ben niye büyüdüm” isyanları bastırılsın lütfen… Neyse! Belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur yazılarda?
Bugünkü selamım Sezen Aksu’ya.
Hadi gülümse…
Editör: Fatih Düz – 13.07.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Ah annelerimiz. Elinize sağlık.
Güzel bir yazı, emeğinize sağlık.
Bayıldım harika bir yazı
“Ben niye büyüdüm” herkesten kocaman bir isyan 🙂 Emeğine sağlık çok güzel bir yazı
teşekkür ederim 🥂🍀
Çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık:)
🌹
Ait hissedemezsin. İçin üşür elli derece sıcakta bile . Emeğinize sağlık çok beğendim
🌼
Çok beğendim. Özellikle ‘Ben” dilini kullanmanız içeriği okuyan için pek içselleştiriyor. Kaleminz ışıldasın. Tebrik ederim. ????
En büyük kavga şuan ki kendin ve çocukluğunda ki kendin arasında oluyor bence.
Asıl hüzün kendi içimizde, bir yerlerde
Kendi kendimize bir dünya kurup orada yaralarımızı iyileşmesini bekliyoruz.