Adını romantizm akımının en başarılı kalemlerinden ünlü Fransız yazar Victor Hugo’nun dünya edebiyatı klasiklerinde yer alan ve 1831 yılında okuyucuyla buluşan Notre Dame de Paris (Notre Dame’ın Kamburu) adlı eserinin baş kahramanı olan Quasimodo’dan alır. Bu sendromun adının neden buradan geldiğini daha iyi anlamak için gelin bu esere yakından bir bakalım.
Bir gün kamburu ve farklı görünüşünden dolayı bir bebek katedralin önünde ölüme terk edilmiş halde papaz Frollo tarafından bulunur ve hayatının geri kalanını geçirmesi için katedrale alınır. Bebeğe, Frollo tarafından ‘’eksik, tamamlanmamış adam’’ anlamına gelen Quasimodo ismi verilir. Yaşı büyüdükçe katedral içeresinde, insanlara görülmemek şartıyla zangoçluk yapmaya başlar. Çan kulesinden şehre ancak uzaktan bakabilen Quasimodo dışarı çıkmak istese de, Frollo tarafından çirkinliği yüzünden insanlarda bir panik yaratacağı gerekçesiyle her seferinde durdurulur. Günler günleri kovalarken baş karakterimiz Quasimodo, papaz Frollo ve zaten nişanlı olan subay Phoebus’ı güzeller güzeli çingene kızı Esmeralda’ya olan bir araya getirerek hayatlarını karmakarışık bir hale sokar. Esmeralda ve Quoasimodo’nun birbirine sarılmış iki kemikleşmiş ceset olarak bulunması ile sona eren o trajik hikaye başlar.
Neden bu eserin sendroma ismini verdiğinin altını çizecek olursak; Quasimodo, fiziksel farklılıklarından ve kamburundan dolayı ‘’yaratık, eksik’’ gibi acımasızca ötekileştiren sıfatlarla adlandırılmış bir karakter. Çirkin olduğu gerekçesiyle hayatın akışından koparılıp bir çan kulesine mahkum edilen, sevmek, sohbet etmek, gezmek gibi insani aktivitelerden uzaklaştırılmış olan karakter gibi, bu sendromdan muzdarip bireyler de kendilerini olduklarından çok daha kusurlu görür ve hayatlarını ayna karşısında geçirerek akıştan uzakta kalabilirler.
Dismorfik bozukluk olarak da bilinen Quasimodo sendromu, ilk kez 1886 yılında başarılı İtalyan Psikiyatr Enrico Morelli tarafından kavramsallaştırılmıştır. Günümüzde daha çok ergenlik döneminde görülse de, bu sendromu belli bir yaş grubuna aitmiş gibi sınıflandırmak pek de doğru olmaz.
Bu sendroma sahip olanlar çoğu kişi insan içine çıkmaktan kaçınarak kendilerini eve kapatırlar. Kusurlarından çok utandıklarını dile getirerek zaman zaman aynaya bakmak dahi istemezken bazı zamanlarda ise kusurlarının sayısını yeniden belirlemek için kendilerini dikkatlice incelemek için ayna karşısında saatlerini harcayabilirler ve sosyal hayattan koparak, zaman kavramlarını yitirebilirler.
Son zamanlarda yaygınlığı artan sosyal medya kültürü ve fotoğraf filtrelerinden tetiklendiği düşünülen bu sendrom eğer tedavi edilmezse sosyal fobi başta olmak üzere obsesif kompulsif bozukluk (OKB), depresyon ve intihara meyillilik kadar büyük ve ciddi durumların yolunu açabilir.
Sebepler
- Genetik yapı en sık görülen sebeplerden biri. Eğer aile ferdlerinizden birinde OKB veya dismorfik bozukluk yaşayan biri varsa sizin de bu sendromu deneyimleme riskiniz artar.
- Beyindeki kimyasal dengesizlikler ve bozukluklar
- Travmatik yaşanmışlıklar (istismar ve ihmal)
Belirti ve Semptomlar
- Bireyler kendilerini gereğinden fazla incelerken doğru olmayan acımasız yorumlarda bulunurlar,
- Kendilerinde gördükleri kusurları çevresindekilere de onaylatmaya çalışırlar,
- Sık sık plastik cerrahi işlemi geçirmek isterler,
- Başlarda kusur olarak gördüklerini engel boyutuna getirerek kendilerini hayatın akışından koparırlar,
- Ayna karşısında geçirdikleri zaman zarfı gittikçe artış gösterir,
- Özgüven problemleri yaşamaya başlarlar ve kaçma eğilimi gösterirler.
Editör: Fatih Düz – 22.10.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Bir insanın kendini beğenmemiş halı ne acı bir durum. Güzelliği ayna karşısında gördükleri dış görünüşten ibaret sayması çok acıklı. Oysa insanı güzelleştiren, sevgi, saygı, cömertlik ve dostluk gibi ruhun aynadaki yansımaları değil midir?
Kesinlikle haklısınız, Furkan Bey. Ne yazık ki kendimizle barışmak ve bu gerçekleri görmek çok zamanımızı alabiliyor. Çok geç kalmadan bunları herkesin anlayabildiği bir dünya yaratmak dileklerimle 🙂
sosyal medyadaki güzellik yarışı ve birbirini aşağılama da bu sıkıntıyı körüklüyor malesef
Başkalarının bedenlerimiz üzerindeki etkileri gerçekten kötü bir durum. Çevrenin baskısıyla hareket etmemek gerek. Bu durumun değişmesi için biseyler yapmak gerek.
Aynalarda bir algı yanılsaması problemidir.
Notre Dame’ın kamburu ne kadarda özel bir romandır. Özellikle kadınlar üzerinden yapılan tek tip guzellik algısı zorbalığı oldukça zor bir durum. Ve giderek artan bir şekilde ilerliyor. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edip , başkalarının ne istediği ne dediğine kulağımizi kapattigimiz gün bitecek aslında.
Çok saçma insanlar her halleriyle güzel ve özeller, bu dünya hepimizin ve bu hayatta yalnızca bize ait, başkalarının ne düşündüğünü düşünerek yaşayamayız. Papaza sinir oldum…
Elinize sağlık insanın kendiyle barışık olması çok önemli
elimizde olan bir şey olmadığı bazen bu durumun bir hastalıktan kaynaklanabileceği gerçeği.
Ne yazık ki çok üzücü bir durum. Tetikleyicilerin inanılmaz fazla olduğu bir dönemde yaşamak zaten bu sendroma sahip olmayanları dahi etkiliyorken sendroma sahip olanlar için her şey çok daha zor 🙁
dış görünüş önemsiz değil desek de aslında herkes için bir yerde o algı önemli sanki.
insan bence önce kendini sevmeli.