içinde

MuhteşemMuhteşem

Trabzon Ayasofya Kilisesi’ne Bakış

Geçenlerde Ayasofya ziyaretine gittim. Hangi Ayasofya sorusu akla gelebilir tabii ki. İstanbul’da Ayasofya’nın imparatorlar kapısından içeri girdiğimde herkes gibi hayran kaldım. Hayran kalmamakta mümkün değil zaten. İkindi namazını eda ettikten sonra etrafa hızlıca göz gezdirip ayrılmıştım oradan. Tek dileğim Ayasofya’nın hızlıca değil, saatlerce gezip incelemek. Umarım en kısa zamanda bu dileğim gerçek olur.

Ziyaret ettiğim Ayasofya 13. yüzyılda yapılmış. İlk kapıdan içeri girdiğinizde başınızı kaldırırsanız kapının üst kısmında 13. yüzyıl Ayasofya’sının inşasına katkı sağlayan iki insan resmi görürsünüz. İkisi de elinde ki kitaplar ile hem çok şirin, hem de kule üzerinde kıyafetleri ile göz kamaştırıyor.

Bir kaç adım sonra dikkat ederseniz cam ile koruma altına alınmış ışıklandırılmış bir alan mevcut. Burası taç giyinme törenlerinin yapıldığı alan. Benim bahsettiğim Ayasofya Trabzon Ayasofya’sı. Bu taç giyinme törenlerinin yapıldığı mozaik bölümü İstanbul ve İznik Ayasofya’sında da görmek mümkün. Sağ tarafta, başınızı kaldırdığınızda son akşam yemeği sahnesine tanık olursunuz. Sol tarafta ise bugün hanımlar için namazgah olarak tesis edilen yerde Hz. İsa’nın, tanrı yani babasının makamına yükselişini tasrif etmişler. Kimi dini inançlar zamanla Hz. İsa’nın aslında tanrı olduğuna da inanıyorlar tabii ki. Ayasofya’nın dıştan bakıldığında ise gizli bir haç işareti şeklinde inşa edildiği görülür. Her dinden insanlar mabetlerini doğu tarafına doğru inşa ederlermiş. Ayasofya’nın girişinde bulunan ancak bize sadece kalıntıları ulaşan küçük mabet varmış. Bunun adına şapel denir. Bu yapının kalıntılarını incelediğinizde doğuya doğru inşa edildiğini farkedeceksiniz. Şapeli arkamızda bırakıp Ayasofya’nın kuzey tarafını incelersek bir düğün sahnesine şahit oluruz ve Hz. İsa’nın 12 yaşındaki çocuk halini de görürüz. Anlatıldığına göre bir kafilede iken yolculuk yapan Hz. İsa’yı annesi bir süre sonra göremez. Çocuklar ile oyun oynadığını düşünür fakat ilerleyen vakitlerde hala oğlunu göremeyince bütün kafile ile birlikte geri dönerler. Bakarlar ki Hz. İsa bir taht üzerine oturmuş, etrafında ki bir kaç insan ona sorular sormakta. Bu sahneyi güzel bir anlatımla incelemek daha keyifli oluyor tabii ki.

Kapının tam tavan tarafında ise 4 tane melek var. Bu gibi mabetlerde insanlar istediği yere bu resimleri çizmekte serbest değildiler. Yani biri kalkıp ben şu duvarı sevdim buraya bir Hz. İsa ve Meryem Ana’yı çizeyim diyemez. Her şeyin bir usulü ve kaidesi varmış. Oradayken benim dikkatimi çeken dört melekti. Ve bu dört melek aslında kainatı elleriyle tuttuklarını gösteriyor. Dört meleğin başında ise farklı cisimlerle çizilmiş hayvan ve insan resimleri var. Ve her birinin elinde bir kitap. Bunlarda kutsal olan dört incili tasrif ediyor.

Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş sahnesi de gözden kaçmıyor tabii ki. Ama dikkat çeken yeri ise çarmıhın altındaki kuru kafatası. Bu nedir acaba diye soracak olursanız cevabı net; Hz. Adem. İnanışa göre Hz. Adem yasak meyveden yediği için günahkar, Hz. İsa’nın akan kanları tarafından Hz. Adem günahından temizleniyor.

Bir başka resimde ise Hz. İsa’nın havarileri ile gezintisi görülür. Yolda gözleri görmeyen bir adama şifa verir Hz. İsa. Yapının dış cephesinde ise tabakhane kazılarında ki tapınak kalıntılarını sütunların görmeniz mümkün. Yan tarafında ise bir saat kulesi bütün ihtişamıyla Trabzon denizini izliyor. Yolunuz düşerse birde deniz  manzarayı izleyin derim. Bir de yapının en önemli yerlinde tek başlı kartal görmek mümkün. Hz. Adem ve Havva’yı ve onların oğulları Habil ile Kabil görülmekte.

1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Trabzon fethedildiğinde kısaca size gözlemlerimi anlattığım Ayasofya hemen camiye çevrilmemiş. Çünkü Ayasofya şehrin dışında kalan bir tepeymiş. Bu bilgiden bugüne kadar mahrum olduğum için ben şahsen çok üzgünüm. Daha fazla kitap okumak ve gezmenin büyük faydası oluyor insanoğluna.

Selçuklu izlerini de görmek mümkün yapıda. Hatta sultan Melikşah Trabzon’a geldiğinde elindeki kılıcı denize fırlatmış. Belki de hala denizin derinliklerinde duruyor. Ama Melikşah’ın ne demek istediği gayet açık değil mi? “Bu topraklar, bu deniz artık Türkündür!”

Etrafta belirli kişilere ait mezar taşları sergilemekte. Üzerlerinde hanım mezarlarına ait olanlarda üç tane gökçe gül görmek üç çocuk sahibi bir anne olduğunu anlatır. Birde eğer eğri bir sarık görürseniz anlayın ki o denizcilik işiyle uğraşan bir insandı.

Ayasofya’nın dış duvarlarında gemi resimleri görmek mümkün. Yerel halk denizcilik işleri ile meşgul olduklarından, her inanıştan insanın yola çıkmadan burada gelip dua ve dileklerde bulundukları aşikar. Yelkenleri açık bir çok gemi resmi görebilirsiniz. Rumca, Osmanlıca yazılarda varlığını hala koruyor. Saat kulesi ise Trabzon’un eşsiz manzarasını hala izlemeye devam ediyor.

Editör: Fatih Düz – 13.02.2023

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Yazar

Nisanur Oyan tarafından yazıldı

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Avrupa’nın Gözdesi: Viyana

    Solfej Frekansları ve Bedenimize Etkileri