içinde

Yarım kalan hikaye

Issız, karanlık, kırık – dökük, duvarlarından alçılar akan bir evin sığ, güneş görmemiş, sadece ipince bir minderinin üzerine oturmuş halde buldum kendimi. Etrafı izliyorum korkulu gözlerle. Tanıdık biri var mı diye gözlerim bir o yana, bir bu yana bakınıp duruyor. Sanki sığınacak bir liman arıyorum küçük bedenim. Ne zaman geldiğimin, burada bulunma amacımın neler olabileceğini bilemeden, ve de bilmekten korkarcasına yaşıyorum şu anları.

Bir ıslaklık hissediyorum. Hem de öyle bir ıslaklık ki; sanki minderle beraber beni de ıslatmışlar gibi. Sonra küçük gözlerimi sessizce, kirpiklerimden başlayarak aşağıya doğru indiriyorum. Aman Allah’ım! Bu da ne! Sarı damlacıkların minderin bir bölümünü güneş sarısına boyadığını görünce kan fışkırıyor beynime. Neden bu evdeyim, neden etrafım karanlık, nereden geldi tüm bunlar başıma gibi anlamsız sorular da bir yandan zihnimi kurcalamaya devam ediyor.

Sesler kulağıma geliyor. Aniden kendimi bir diyaloğun dinleyicisi buluyorum.

– Kim attı bu odunları buraya?

– Bilmiyorum Ernesto. Belki de küçük Clan’ın işlerinden bir tanesidir yine.

–  Nereye kaçtı peki o yaramaz ufaklık?

– Bilmem. Belki de de yine korkudan çatının en ücra, karanlık mı karanlık yerinde bulabilirsin. (Gülüşmeler)

Yapma ama Eliza! Güldürme beni! O şapşal çocuğun karanlıktan ne kadar çok korktuğunu Sen Ben’den  daha iyi bilirsin.

(Sesler aniden kesilir.)

Demek adım Clan’dı. Pek de fena bir isme benzemiyor doğrusu. Aman neyse canım! Benim derdim bu değil zaten! Derdim, “kendimi bulmak, tanımak ve en sonunda ait olduğum yere yerleşmek.” Vavvv biraz zekice, hafif de filozoflukla bağdaştırılabilecek bu fikirler gururlandırdı açıkçası beni. Lakin ben bu düşüncelerimin etkisinde olmak istemiyorum. Çünkü gayem bu değil.

Tüm bu olup – bitenler bir zincir gibi birbirini takip ederken artık beni rahatsız eden ıslaklığı hissetmemeye başlıyorum sanki. Bir anda karanlık ortadan kalkıyor. Minderimle beraber hareket halindeymişiz gibi başımı kaldırıyorum. Karşımda bembeyaz sakallı, elinde bastonuyla adamın biri içeri giriyor. Bu adam biraz önce sesine tanıklık ettiğim Ernesto olmalı.

Sesi bana genç birinin sesini anımsatmış olmasına rağmen karşımda ihtiyar birini görünce endişem daha da arttı. Kendimi olduğum yerden geriye atmaya yeltenirken aniden beni durdurup “korkma ufaklık. Bizden sana zarar gelmez” demesiyle biraz rahatlamıştım; yine de tedbiri elden bırakmamaya çalışarak uzak durmaya çalıştım kendisinden.

Elinde küçük bir kâsenin içinde bir çorbayı, suyu ve dilim ekmeği sonradan fark etmiştim. Bana doğru uzatıp “Al, ye. Ne zamandır yemek yemedin. Acıkmışsındır. “Sahi ben ne zamandır açtım?” Daha da mühim tarafı bu açlığı neden yaşlı Ernesto sorduktan sonra fark ettim ki? Açlık sonradan fark edilebilen bir ihtiyaç değildir çünkü. İnsan acıktı vakit karnı guruldar ve o zaman anlar ki, midesi boştur, balon gibidir, şişirilmek istermiş gibi sesler çıkarmaya başlar birdenbire.

Kendimi bir anda elimdeki ekmeği çorbaya bandırıp ağzıma götürürken buldum. O arada Ernesto yüzüme önce tebessümle, sonra da kaşlarını çatarak baktı. Tüm bu jest ve mimiklerin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ancak fark ettim ki; ekmeğim ve çorbam bitmişti. Bunu da boş kâseye baktıktan sonra anladım. Yavaşça elimi- eteğimi çekip göz göze geldim. (Bir anda konuşma başlar)

– Hadi artık çocuk. Başla artık.

– Neye efendim?

– Kendini anlatmaya. Kimsin, kimlerdensin. Sadece isminin Clan olduğunu biliyorum. O kadar. Bu bilginin de pek elle tutulur bir tarafı yok.

– Evet efendim. Ben de bunun böyle olduğunun farkındayım. Sizin gibi ben de kendimi arıyorum. Kimim, kimlerdensin, Sizlerle nasıl buluştum, Sizler beni nereden buldunuz? Tüm bu soruların cevabını ararken belki de bulunacak her cevap sorulacak olan yeni soruların kapısını da aralamış olacaktır. Tıpkı karanlık bir odanın kapısının aniden açılmasıyla içeri güneş ışınlarının odaya yeni bir soluk getirmesi gibi…

Yani Ernesto Amca, demek istiyorum ki, beni bekleyen yeni bir hayat, yeni bir gün, yeni bir kapı var. Sorularıma cevap bulabilmek için öncelikle yola çıkmalıyım. Çünkü yola çıkmadan hikayenin sonunu öğrenmem. Sona ulaşmam için de bir yerden başlamam gerekmiyor mu?

Editör: Fatih Düz – 07.07.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Danışman

Furkan Toprak tarafından yazıldı

1999 yılında Mersin'de doğdum. 22 yaşındayım. Çukurova Üniversitesi İletişim Bilimleri 2. sınıf öğrencisiyim. 2018 yılında Harran Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanmıştım; devam edemedim. Ardından bir süre bekleyip Çukurova Üniversitesi'nde İletişim Bilimleri bölümüne kaydoldum. Küçükken bir trafik kazası geçirdim. Bu durum sağlığım açısından fizikdel gelişimimi olumsuz etkiliyor. Hedefim bu sitede yazılar yazarak, fotoğraflar paylaşarak farkındalık yaratmak olacaktır.

Makale YazarıYorumcuÜyelik YılıVideo YapımcısıTestçi

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Siyah Flu

    İçinde Yüzme Havuzu Bile Var! İşte Karşınızda Devasa Uçak “Sky Cruise”