Klasik Edebiyat olarak da bilinen divan edebiyatı, oldukça süslü bir dile sahip olduğu gibi çok fazla tamlama, Arapça, Farsça sözcük içermektedir. Bunun yanı sıra Yüksek Zümre Edebiyatı, Salon Edebiyatı, Saray Edebiyatı gibi isimlerle de anılmaktadır.
Türklerin İslamiyeti kabulü ile meydana gelen divan edebiyatı, şairlerin şiirlerini ”divan” adlı defterde toplamaları nedeniyle bu isimle edebiyatımızda yerini almıştır.
Aruz ölçüsü ve beyit nazım biriminin bir numaralı kural kabul edildiği divan edebiyatında, şairler hünerlerini göstermek amacıyla çok fazla söz sanatına yer vermiş ve kullanılan yabancı sözcükler nedeniyle ağır bir dile sahip olmuştur.
Din dışı şiirler yazarak Anadolu’da ilk divan şairi olma özelliği gösteren isimse Hoca Dehhani’dir. Toplumsal konulara neredeyse hiç yer verilmeyen bu edebiyat; aşkın, tasavvuf ve felsefenin edebiyatı olmuştur. Kişisel duyguları ön plana almış olan Klasik Edebiyat’ta şairler, yoğun duygularını beyitlerle dile getirmişlerdir. Gül bahçeleri, çeşitli çiçekler, içki meclisleri, sakiler, sevgilinin güzelliği ve her türlü ögesi, ayva tüyleri gibi konulara sıkça rastlanır.
Padişahtan bahşiş almak için yazılan kasideler, bahar yelleri ile aşka susayan gazeller, ağır bir eleştiri yağmuru yapmak için yazılan hicivler ve daha fazlasına divan edebiyatında sıkça rastlamak mümkündür.
Klasik edebiyat denilince akla gelen önemli şairlerden Fuzuli, Bakî, Nedim, Nefî, Nabî, Şeyh Galip çeşitli konularda yazdıkları şiirleri ile tanınırlar. Onlar ”sanat için sanat” görüşünü savunarak eserler vermiş; anlaşılma kaygısı gütmeden kendilerine has bir yüksek edebiyat oluşturmuşlardır.
“Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır”
(Fuzûlî)
Fuzulî’nin bu beyitini incelediğimizde şair aşk derdinden hoşnut olduğunu söyler. Doktordan yardım istemez. Ona derman olmamasını çünkü eğer tedavi olursa kendinin helak, kötü olacağını savunur. Aşk, tedavi edilmemesi gereken bir hastalık gibi duruyor Fuzulî’de.
Şairler aşka aşıktır. Hep cefa çekmek isterler. Asla kimse onlara şifa olmasın diye dua ederler. Sevgili ise onun tam tersi naz ustasıdır. Kimseye yüz vermez. Sürekli kendini gizler. Aşık bu nedenle onu görmek için dert çekip durur.
“Güllü dîbâ giydin ammâ korkarım âzâr eder
Nâzenînim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni”
(Nedîm)
Nedim’e ait olan yukarıdaki beyit ise sevgiliye duyulan yoğun ilginin göz yaşartıcı örneklerindendir. Der ki şair: Sevgili, sen gül işlemeli bir elbise giymişsin ancak bu elbisenin üzerinde bulunan güllerin dikeninin gölgesi seni incitir diye korkuyorum. Nedîm tam bir aşk şairidir. Onun şiirlerinde Lâle Devri sefası ve aşkını sık sık görürüz.
“Aşk mıdır ki can-ü dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen”
(Muhibbî- Kanuni Sultan Süleyman)
Bu dönemde tabii ki sadece şairler eser kaleme almamıştır. Neredeyse çoğu padişahın mahlası, divanı veya şiirleri bulunur. Bunlardan birisi ve en önemlilerinden olan da Muhibbî mahlası ile bildiğimiz Kanunî Sultan Süleyman’dır. Padişahın şiirini yorumlamaya çalışırsak; gönlümü, nefesimi parçalayan aşk mıdır acaba? Sonrasında göğsümün içine girerek bana hayat veren de yine aşk mıdır? Yani Kanuni de aşkı derinlerden yaşayıp hem can alan hem can veren bu duyguya teslim olmuştur.
“Derd-i aşkı gayrıdan sorma ne bilsin çekmeyen
Anı yine aşık-ı nalana söylen söylesin”
(Bakî)
Bakî de Divan Edebiyatı’nda sadece bireysel konuları işleyen şairlerdendir. Toplumsal konulara yer vermeyen büyük şair, aşkın ezeli bir takipçisi olmuştur. Aşkı, aşk yaşamayana, bu derdi çekmeyene sorma. Onlar bilmez, anlamaz. Sen bu aşk derdini aşktan bağrı yanmışa sor ki sana ancak o anlatır, der şair.
“Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd içün
Dem-be-dem sâ’at-be-sâ’at ben senin kurbanınam”
(Fuzulî)
Yine anlamı oldukça yoğun olan Fuzulî’nin bir beyitini anlamlandıralım. Dediğimiz gibi ve görüldüğü üzere oldukça yoğun tamlamalar ve süslü anlatıma sahip beyitler var. Bu da herkes tarafından anlaşılmayı zorlaştırıyor. Şair der ki; yılda bir ibadet için ya da bayram için, Allah için kurban keserler. Bunu bir kez yaparlar. Oysa ben her an, her saat, her dakika senin kurbanın olmaya razıyım, senin kurbanınım. Gerçek anlamda aşk onlar için su gibi, ekmek gibi nimettendir nimetten!
Birkaç beyitini incelediğimiz divan şiirinde aslında şairlerin aşkı, soyut bir aşka dayanır. Aslolan, aşkı ne kadar süslü ifade ettikleridir. En çok kendilerini sever, kendilerini överler. Yine de çok derinden aşkı bize hissettirirler. Ben de en sevdiğim bir divan beyitini ekliyorum ve diyorum ki:
Ey aşk, sensiz bu cihan bomboş! İyi ki varsın!
“Esdi nesîm-i nev-bahâr, âçıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz sâkî medet sun câm-ı Cem!”
Editör: Fatih Düz – 05.08.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Yüksek zümre edebiyatı diye boşuna demiyorlar
Fuzuli vazgeçilmezimdir.
Esdi nesîm-i nev-bahâr, âçıldı güller subh-dem….
Farsça agirlikli da olsa kelimelerle dans edişleri, muhteşem.
Divan edebiyatını bu sadelikte anlttığınız için teşekkür ediyorum. 🙏