‘Şu küçücük dünyada herkes incitilmiş, isimsiz, herkes yanlış yerde.’
Fernando Pessoa – Huzursuzluğun Kitabı
Kitaba böyle başlar Livaneli ve anlarız bizi nasıl huzursuz edeceğini. Henüz sayfayı yeni açmışken bizi nelerin beklediğini adeta hissettirir.
İbrahim, aslen Mardinli olmasına rağmen, annesinden, babasından, toprağından yani kısacası tüm kökeninden uzaklaşmış; tabiri caizse kaçmış ve İstanbul’a yerleşmiştir. Burada gazetecilik yapar ve geçmişi ile bağlarını koparttığı için dönüp arkasına bakmak hiç aklına gelmez. Ancak çalıştığı ajansta karşısına bir haber gelir ve İbrahim tam da o an İstanbul’u geride bırakıp ata toprağına doğru yola koyulur.
Hüseyin, İbrahim’in çocukluk arkadaşıdır ve ABD’de vurularak öldürülmüştür. Olayın aslını öğrenmek için Mardin’e kadar uzanan bir yolculuk sonrası o iyi kalpli arkadaşının aslında hiç de beklenmedik bir sonla karşı karşıya kaldığını öğrenir.
Meleknaz, Hüseyin’in Ezidi kamplarında yardım ettiği ve hayatına dokunduğu göçmenlerden sadece birisi ama o özel. Diğerlerinden farklı. Hüseyin ona aşık olmuştur çünkü. Aralarındaki inanç farklılığından dolayı evlenmeleri kabul edilemezdir. Hüseyin her şeye rağmen Meleknaz’ı bırakmaz ve onu çocuğu ile alır getirir.
Meleknaz ile yaşamalarına olanak bulamayan Hüseyin, ABD’de yaşayan abisinin yanına gidip orada bir iş bulur. Böylece sevdiği kızı da yanına almayı planlar. Çünkü Siyasal İslamcılar onları Mardin’de asla rahat bırakmaz. Hüseyin ise kaçarak kurtulma ve yuva kurma çabalarındadır. Oysa annesine dediği gibi ‘Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne!’
Hüseyin tüm bu zulümden kaçmaya çalışırken ABD’de Türk olduğu için öldürülür ve böylece yepyeni bir adalet arayışı içine girilir. Meleknaz ise kayıp bir siluettir artık.
Kitabın en sarsıcı kısımları ise Ezidilere yapılan zulüm. Kadınların, kızların ve hatta çocukların kaçırılıp çeşitli işkencelere, istismarlara uğramaları insanlığın en büyük ayıpların biri olarak bizlere anlatılıyor. İnsanların kaçıp sığınmaları ancak daha kötü şartlar altında para karşılığı verilmeleri gözyaşlarınıza hakim olamayacağınız türden. Biz bu dramı sadece okurken onu yaşayan çocuklar, hayatlarına son verip nefes almamanın daha iyi olacağını düşünüyor.
İbrahim, tüm bu olan bitenden sonra Meleknaz’ı aramaya koyulur ancak onun asıl aradığı geçmişidir. Benliğinde hep saklı duran iyimserlik, insanlık ve merhamettir. Meleknaz’ın kayboluşu onun için huzur arayışıdır. Uzun uğraşlar sonunda onu bulur. Onun kıyafetlerinde, bakışlarında, suskunluğunda kendini bulur İbrahim. Ona bir emanet gibi sahip çıkmak ister ki aslında sarılmak istediği kökleridir. Arkasına dönüp bakmadan kaçtığı tozlu, kızıl topraklardır. Fakat Meleknaz, nefes almayı bile istemediği bu dünya ile bağlantısını koparalı, araya uzun köprüler kuralı çok uzun zaman olmuştur.
Ve zaman geçer. İbrahim Hüseyinleşir:
“Andolsun inen geceye
Garbi yeline andolsun
Andolsun Şengal Dağı’na
Güle şakıyan bülbüle andolsun
Azat dilemeyen kölenim ben.”
Editör: Astropower – 29.07.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Okuduğumda etkilendiğim bir kitaptı. Emeğinize sağlık.
👍👍
Çok sevdiğim bir roman. Elinize sağlık çok güzel bir içerik olmuş
okuduğum en iyi kitaptı, o kadar etkilenmiştim ki okurken.
Güzel bir yazı olmuş kaleminiz ışıldasın
Livaneli romanları içinde orta düzeye ancak ulaşabilecek bir eser bence. Yazar son romanlarında popülere yöneldi sanki. Eski kurgu,üslup yetkinliğini bulamıyorum.