içinde

HavalıHavalı MuhteşemMuhteşem

“Martin Eden” hakkında

Jack London’ın kendi yaşam öyküsünden ipuçları taşıyan romanı Martin Eden felsefe, siyaset, toplumsal yaşam ve daha birçok konuda oldukça çarpıcı tespitler sunmaktadır. Ama bu eserin kurulduğu asıl temel, edebi eserin bir meta haline getirilmesi, sadece popüler olduğu için alınıp satılmasıdır. Bu durum, eseri meydana getiren sanatçıyı da bir boşluğa sürükler. Neticede yazarın iki seçeneği vardır; ya basit, hiçbir edebi mana taşımayan eserler vermeye devam edip kazandığı sahte şöhret ve haksız kazanç ile avunacak, ya da Martin Eden’ın yaşadığı gibi o kapkara boşlukta yitip gidecektir. Kapitalist sistemde sanatçının açmazı budur işte.

Jack London

Martin Eden, romanın başında dış görünüş ve içinde yetiştiği çevre itibariyle “kaba, eğitimsiz bir vahşi” olarak tasvir edilir. Fakat bu vahşi ruhun düştüğü ilk zaaf kitaplardır. ”Açlıktan midesi kazınan birinin yiyecek gördüğü anda gözleri nasıl arzuyla dolarsa, onun da gözleri öyle şevkle, istekle parladı.” Genç adam sadece kitaplara değil, misafiri olduğu burjuva ailesinin evindeki her güzelliğe hayran kalır.

Yağlıboya tablolar, gösterişli sofralar ve Ruth. Ailenin güzel kızı Ruth, Martin Eden’ın eksikliğini hissettiği bütün estetik güzelliklerin timsali gibidir. Delikanlı, bu ilahi güzelliğe ulaşabilmek için, her alanda kitaplar okuyarak kendini geliştirmeye çalışır. Bu durumu bir nevi “kahramanın yolculuğu” kavramına benzetebiliriz. Fakat kahramanımızın asıl yolculuğu ve içsel bunalımı, sevdiği kızın kalbini kazanınca başlayacaktır. Bir yandan sürekli okuyan, diğer yandan yazarak içindeki yüksek ruhun potansiyelini kâğıda döken Martin, Ruth da dâhil olmak üzere, hiç kimseden takdir görmez. Çevresindeki herkes onun “müesses nizam”a uyması gerektiği konusunda hemfikirdir. Martin iyi bir iş bulacak, “serserilikten” ve hayallerinden vazgeçecek, kısacası diğer bütün burjuvalar gibi sıradan bir hayat sürecektir.

Fakat Martin ne bu tür ısrarlara boyun eğer, ne de aşkından vazgeçer. Ruth’un neden yazdıklarına ilgi göstermediğini anlayamaz. Bedensel güzelliğine âşık olduğu sevgilisinin, onun yüksek ruhuna ulaşamayacak kadar maddiyatçı ve basmakalıp düşündüğünü fark edemez. Para kazanıp onu mutlu etmek için çamaşırhanede çalışır, fakat bu onu kapitalizmin son aşaması olan makineleşmeye kadar götürür. Yazı yazamaz, düşünemez, hayal kuramaz. Fark edemese de artık burjuva sınıfına ait değildir. Durumunun korkunçluğunu fark edip geçimini değersiz eserler yazarak sağlamaya başladığında, yayıncılık ve popüler edebiyat sektörünün gerçek yüzüyle karşılaşır.

Martin Eden kitabının film versiyonu

Bütün yazdıkları geri çevrilmektedir! Dergilerdeki değersiz yazılarla kendininkileri karşılaştırdığında, yavaş yavaş işin iç yüzünü kavramaya başlar. Ruth’a yazdıklarını okur, fakat “yazarlığın bir meslek olarak yapılamayacağı” yanıtını alır. Bütün bunların (yayıncılık sektörünün geldiği nokta, yazarlığın sadece bir hobi olarak görülmesi) günümüzde de hiçbir gelişme kaydetmeden olduğu yerde durması oldukça merak uyandırıcı ve iç acıtıcıdır. Böylece Martin, yavaş yavaş, gördüğü “Amerikan Rüyası”ndan uyanmaya başlar.

İçine doğduğu aşağı tabaka ve şu an yakınında durduğunu zannettiği burjuva toplumu aynı cehalete sahiptir, Ruth’un annesi ile Martin’in ablasının yazarlık konusundaki fikirleri arasında bir fark yoktur. Ortak noktaları sürüye uymalarıdır. Ruth’un onu terk etmesi Martin için adeta bir kırılma noktası olur. Sanki bütün edebiyat sektörü, değerini anlamak için onun vazgeçmesini beklemektedir. Martin’in eserleri satış rekorları kırar, daha önce telif hakkı alamadığı dergiler etrafında pervane olur. Fakat ne önemi vardır? O önceden de Martin Eden’dır, yazdığı yazılar aynıdır, fikirleri değişmemiştir. Ruth’un ona yalvarması, gösterilen yapmacık sevgi gösterileri onu zerre kadar etkilemez. Aklında tek bir soru vardır: “Neden? Ben her zamanki Martin’im!”

Artık ne aşağı tabakaya, ne de burjuva toplumuna aittir. Açmazını çözecek olan kişi, bu dünyaya adım atmasına sebep olan şair Swinburne’dur, nitekim kendini denize bırakmadan önce okuduğu son satırlar da onun olacaktır.

Martin Eden, özellikle yazarlık serüvenine adım atmak isteyen herkesin okuması gereken bir klasiktir. Yayıncılık sektörü, popüler edebiyat ve yazarların her çağda karşılaştığı sorunlar açısından değerli bir kaynak görevi taşır.

Editör: Fatih Düz – 10.06.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Meraklı

mesrure başaran tarafından yazıldı

Makale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    “Leyla ile Mecnun” Dizisinin Albert Camus’un “Saçma” Kavramına Göre İncelenmesi

    Bu Hafta Vizyona Giren Filmler – 10 Haziran 2022