içinde

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

Atatürk ve Din Eğitimi

Atatürk, din ve İslamiyet konusunda olumsuz bir fikir belirtmemiş, din eğitimini engelleyici bir direktif de vermemiştir. Atatürk’ün manevi şahsiyeti, tarihimizin ve milletimizin bütün faziletlerini ve değerlerini temsil eder. Atatürk’ün kültürel ve moral kişiliğinde, sağlam karakterinde cesaretimiz, hamasetimiz vardır. Sosyal mirasımız vardır. Ahlâki şuurumuz vardır. Dinimiz, töremiz vardır. Milletimizin özlemleri, ecdadımızın hülyaları vardır.

Atatürk laik bir devletin başkanıdır. Bu sıfatla onda din hayatı dış görüntülerde, sıradan yaşantılarda değil, özdedir. Millet sevgisinde, vatan aşkındadır. Allah şuurunun, İslam ruhunun kutup noktaya ulaştığı yerde Atatürk vardır. Atatürk, bu topraklar üstünde “Ehl-i salibin son savletini kıran”, “Düşmanı vatanın harim-i ismetinde boğan” iradenin mihveridir. Atatürk, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da belirsiz mezarlarda mübarek kemikleri “Allah! Allah!” sesleriyle titreyen şehidlerin mahşerindedir. Atatürk “Her taşı bir mabed-i iman” olan yurdumuzun atmosferindedir. Atatürk, bütün zerrat-ı vatanda milletimizin îman dolu kalbindedir.

“Fânî varlığını kaybetti ama,

Damgası yurdumuzun burçlarındadır.

Engin ufuklara uzanmış kolu,

Hızı şimşeklerin uçlarındadır.

 

Kadının, erkeğin hafızasında,

Gencin, ihtiyarın düşlerindedir.

Yayla yellerinde eser gölgesi,

Sesi bahçemizin kuşlarındadır.”1

Atatürk, bir manadır, bir semboldür. Vatan gibi bir sembol, bayrak gibi bir sembol… Atatürk, müşterek sevgimizin konusudur.

Milletimizin emellerine, manevi ihtiyaçlarına hizmet etmek, milletimizin özlemlerini dindirmek Atatürk sevgisinin gereğidir.

Din eğitimi ve İslamiyetle Atatürkçülük, Atatürk düşüncesi ve Atatürk ilkeleri arasında bir zıtlaşma ve çelişki yoktur. Atatürk, din ve İslamiyet konusunda, maneviyat ve mukaddesat konusunda muhtelif zamanlarda yaptığı konuşmalarda milletimize ve tarihe şöyle sesleniyor:

“Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz hazretleri Cenab-ı Hak tarafından insanlara hakâyık-ı dîniyyeyi tebliğe memur ve resul olmuştur.”2

“Bizim dinimiz, milletimize hakîr, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Bilakis Allah da, Peygamber de insanların ve milletierin izzet ve şereflerini muhafaza etmelerini emrediyor.”3

“İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa, hakikate tamamen tevâfuk ve tetâbuk ediyor. Eğer akla, mantığa ve hakikate tevâfuk etmemiş olsaydı bununla diğer kavânîn-i tabîiye-i ilahiye beyninde tezat olması icabederdi. Çünkü bilcümle kavânîn-i kevniyyeyi yapan Cenab-ı Hak’tır.”4

“Gençlerin kardeşleriyle, babalarıyla, tecrübedîde ihtiyarlarıyla, rûh-ı İslâminiyete vâkıf ulemây-ı kiramı ile beraber, mesaisinde muvaffakiyete mahzar olacağı muhakkaktır.”5

“Bizim dinimiz, en makûl ve en tabîî dindir. Ve bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabîî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır. İslam hayat-ı içtimâiyyesinde hiç kimsenin bir sınıf-ı mahsus halinde muhafaza-ı mevcudiyete hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, ahkâm-ı dîniyyeye muvafık harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz müsaviyiz ve dinimizin ahkâmını mütesâviyen öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.”6

“Sîne-i millette serbest bir ferd olmak kadar dünyada bahtiyarlık var mıdır? Vâkıf-ı hakâyık olan, kalb-ü vicdanında mânevi ve mukaddes hazlardan başka zevk taşımayan kimseler için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makâmâtın hiçbir kıymeti yoktur.”7

“Bütün İslam aleminin medâr-ı iftihârı olan İbn-i Rüşd’ler, İbn-i Sîna’lar, İmam Gazâlî’ler, Fârabî’ler gibi yüksek düşünceli simaların milletimizin sınıf-ı ulemâsı içinde nurlu dimağlarıyla arz-ı mevcudiyet edeceklerine eminim.”8

Atatürk, İslamiyete saygısını hiçbir zaman yitirmemiştir. Hafız Yaşar Okur batıralarında şöyle diyor: “Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni buzurlanna çağınr Kur’ an-ı Kerim’ den bazı sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşü ile dinlerdi. Ruben çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.” “Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Vell ve Zincirlikuyu Camilerinde_şehidlerimizin ruhuna hatm-i şerif okumamı emrederlerdi.”

Peygamberimizi Efendimizden de büyük bir takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep “Hz. Peygamber’in zamanı saâdetlerinde” diye saygı kelimeleri kullanırlardı…”9

Atatürkçü görüşte ve Atatürkçü düşüncede dini ve din eğitimini “Manevi hayatımızın bataryası” olarak nitelemek mümkündür. Nitekim, Ruşen Eşref Ünaydın’la bir mülâkatında Atatürk, bu konuya değinmiş; Alman düşünürü Ludwig Buchner’in bir yazısında “Manevi boşlukları doldurulmamış, beslenmemiş milletlerin hangi maddi düzeyde olursa olsun, bir gün çökeceklerini ispatladığına” dikkati çekmiştir.10

Bu fikirlere ve bu kanıtlara rağmen, Atatürk’ü dine ve din eğitimine karşıymış gibi göstermeye ve İslamiyet’ten uzaklaştırmaya kimsenin hakkı yoktur, gücü de yetmez…

Atatürk’ü dine ve din eğitimine karşı göstermek, Müslüman bir milletin arzu ve özlemlerine muhalif göstermek, Atatürk’ün hatırasına saygısızlıktır, ihanettir…

Atatürk’ü dinden, İslamiyet’ten soyutlamaya kimse heves etmesin. Atatürk düşüncesinde, Atatürk sevgisinde tanilik hissinin karanlığı silinir yüreklerden. Ve millet yürür ebediyete zamanın kapısından çağları aşarak… İslam ruhudur bu, maddeyi mânâda yoğuran ve ibtidâda var olanın emridir…

Din eğitiminin laiklik ilkesine ters düştüğünü iddia edenler vardır. Laik ülkelerden hiç birinde din eğitiminin laikliğe aykın olduğunu iddia eden ve bu konuyu tartışan da yoktur. Ancak, laik düzende din eğitiminin nasıl organize edileceği ve bu eğitime devletin katkısının hangi ölçüde olacağı bahis konusudur.

Çağımızda din eğitimi bir fert ve aile meselesi olmaktan çıkmıştır. Bütün dünyada resmi ve sivil dini kuruluşlar toplumda etken hale gelmiştir.11

“ABD Üniversitelerinde dinî va’zlar için özel kürsüler vardır.”12

“Batı Almanya’ da resmî devlet okullarında din eğitimi yapılmaktadır.”13

“Fransa’ da klasik okulların yanında kilise okullan da yer alır. İlkokul müfredatlarındaki ahlak dersleri dini temele dayanır.”14

“Hollanda’ da elliden fazla öğrencisi olan her dini okulun masraflarını devlet karşılar.”15

“İngiltere’de dini okulların masraflarının %75’i devlet tarafından temin edilmektedir.”16

“Katolik mezhebinde CATECHİSME (Din dersi, din bilgileri kurs ve seminerleri) 7-12 yaş çocukları için hem geleneksel hem de resmi bir görevdir. 7-12 yaş arasındaki her Katolik çocuk, Pazar ve Perşembe olmak üzere haftanın iki günü mutlaka kiliseye devam eder.”

“Protestan mezhebi salikleri ise 12 yaşındaki her çocuğa dini eğitim verilmesini zaruri görürler.”17

Sonuç şudur: Laik demokratik ülkelerde din eğitimi önem kazanmıştır. Biz bu konuda başka ülkeleri örnek almak mecburiyetinde ve ihtiyacında da değiliz. Milletimizin tarihi oluşumu, kültürel ve ahlaki strüktürü Türkiye’de din eğitiminin devlet tarafından önemle ele alınmasını ve uygulanmasını gerektirir.

Politik ve hukuki anlamda, lâiklik, dinle devletin bir birinden ayrı tutulması, özellikle siyasetin ve devlet işlerinin din etkisinden vâreste kılınmasıdır.

Din yüce bir konudur, siyaset üstüdür. Din siyasete illet edilirse o dinin sadeliği, samimiyeti kalmaz. Siyasete illet edildiği takdirde dini hayat gösterişten ibaret kalır. Bu durumda din de batar, siyaset de… Atatürk’ün laiklik ilkesine önem vermesinin ve bu ilkeyi Cumhuriyetin niteliklerine katmasının sebebi de budur. Atatürk bu tutumu ile, dini siyasetin ve siyaset batakçılarının istismarından masun kılmıştır.

Atatürk devrinde din eğitiminin bir müddet askıda kaldığı söylenebilir. Ancak bu bir terk veya ihmal değildir. Uygun vasatı bekleyiştir. Atatürk toplum hayatında, millet hayatında din faktörünü reddeden bir davranışın içine hiçbir zaman girmemiştir.

Yaşayan ve yükselen bir cemiyette iktisadi büyüme ve teknik gelişme hızı kadar manevi kalkınmaya da ihtiyaç vardır. Zamanın akışı içinde yıpranan, çöken ahlak nizamının yeniden tesisi dini hayatın canlandırılmasına bağlıdır.

Toplum hayatında din bir vâkıadır… Sosyal fonksiyonu itibariyle de metafizik değil, müsbet bir konudur.

Türk toplumunun bin yıllık milli kültür tarihini oluşturan en büyük etken İslam dinidir. Bu büyük din, milletimizi yeniden yoğurmuş ve milletimiz Müslümanlaşarak Türkleşmiştir. Sokullu, Barbaros, Mimar Sinan Müslüman olmasalardı, milli tarihimizde bu büyük insanlarla övünmek hakkına sahip olamazdık. Şu halde İslamiyet, milli şahsiyetimizin mayası olmuştur: “Muhemmerdir serâp+a mâyemiz hûn-ı şehâdetten.”18

Kur’an sesinden, ezan sesinden rahatsız olan ruhlarda milli duyguyu, vatan sevgisini yaşatmak ve geliştirmek mümkün değildir.

Din öyle bir şuurdur ki insanın bütün benliğini birden sarar. Ve insanda insan olanı çalıştım. Vücudu kan yaşatır, ruhu da din… Dinsiz kişiler cansız varlıklar gibidir. Nitekim, Tevfik Fikret irtidattan sonra “Beni ben bir kayadan fark etmem.” demiştir.19

Din eğitimi laikliğe zarar vermez. Laik düzende din de vardır devlet de. Ve bu iki müessese vatandaşın hayatında iki ayrı kuvvettir: Din vatandaşı içeriden etkiler, devlet de dışardan. Devletin işine din müdahale etmez. Devlet de dini hayatı engellemez, kolaylaştırır ve böylece vatandaşın hayatında sosyo-moral devre tamamlanır. Laiklik dinin hakkını dine, devletin hakkını devlete vermektir.

Ahlâk bütünü ile dine dayanır. İnsanda dinden ayrık soyut bir ahlak güdüsü yoktur. Milli şahsiyetin temel unsuru dindir. Laik Batı ülkelerinde Hıristiyanlık milli ruhu besleyen en önemli kaynaktır. Pazar günleri şehirler kiliseye döner. Devlet başkanlan bile pazar dualarını ihmal etmezler.

Milletimizin güçlü olduğu zamanlar, din duygusunun, din heyecanının yüksek olduğu zamanlardı:

“Aldın hezar bütgedeyi mescid eyledin,

Nakfts yerlerinde okuttun ezanlan.”20

“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli;

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”21

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,

Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi.

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et çünkü bu son ordusudur İslamın.”22

Din duygusu zayıflamış, din heyecanını yitirmiş toplumlarda kahraman yetişmez:

“Gövdeler, varsa, gönüllerden alır cevherini;

Yürek olmazsa bilekler çekemez hançerini.

Kahramansız yaşamak kalırma mahkftmdurlar,

Kaybeden zümreler Allah’ını, Peygamber’ini…”23

SONUÇ: Eğitini sosyal talebe uygun milll bir yatırımdır. Bu yatınmın verimli olması ve sosyal talebin karşılanması, okullarda din!, ahlaki-kültürel çalışmalarla, ikti,sad1-teknik ve mesleki fonksiyonların uzlaştınlmasına bağlıdır.

Sözlerimi bitirirken Atatürk’ün hatırasına şair diliyle sesleniyorum:

“Atatürk!”

“Millet bekçin, vatan türben olsa az;

Hiçbir yurt köşesi sensiz olamaz.

Kabcin sayıp çiçek serper toprağa

Niğde pembe, İzmir al, Hatay beyaz.”

“Atatürk!” “Dünya düşse peşimize,

Yer sarsılsa yerinden,

Ne senden geçeriz,

Ne senin eserinden.”24

Ömer ÇAM

İstanbul Yüksek İslam Enst. Öğretim Üyesi

  1. Kemalettin Kamu.
  2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, Türk İnkılap Tarihi Yayınlan, Ankara, 1952, s.93.
  3. Aynı eser, s. 91-94
  4. Aynı eser, s. 14.
  5. Aynı eser, s. 142.
  6. Aynı eser, s. 89.
  7. Nutuk, II, baskı 1927, s. 407 (9 ve 11. satırlar).
  8. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 11. Baskı, s. 155.
  9. Atatürk’le 15 Yıl, s. 10.
  10. Milliyet Gazetesi, 16 Kasım 1974, Atatürk’ün Fikir Kaynaklan- Ruşen Eşref Ünaydın
  11. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (Din Eğitimi) Özel ihtisas Komisyonu Ön Raporu, Mayıs 1971, Ankara, s. 5.
  12. Aynı Rapor, s. 5.
  13. Religieus Education Ancyclopedia of Education, The Maxmillan Company, New York 1968, V/145.
  14. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı, (Din Eğitimi), Özel ihtisas Komisyonu Raporu, Mayıs 1971, Ankara, s. 5.
  15. Ann Dryland-The Pinaneing of Prochical School Church and State in Edvestion, p. 285- 292.
  16. Aynı eser, gösterilen yer.
  17. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İlı. Korn. Raporu, s. 6.
  18. Namık Kemal, Vatan Kasidesi.
  19. Tevfik Fikret, Tarih-i Kadim’ e Zeyl.
  20. Baki, Kanuni Sultan Süleyman Mersiyesi.
  21. Mehmet AkifErsoy, İstiklal Marşı.
  22. Yahya Kemal Beyatlı, 26 Ağustos 1922.
  23. Faruk Nafiz Çamlıbel, Zindan Duvarlan.
  24. Behçet Kemal Çağlar, Nöbetçi Millet.

Editör: Oğuz Yılmaz – 13.05.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Tarot | Günün Kartı Ölüm

    Yapay Zeka Kanunla Savaştı ve Kazandı