içinde

Anksiyete Bozukluğunun Çok Bilinmeyen 10 Semptomu

Anksiyete bozukluğu (kaygı ve stres bozukluğu) son zamanlarda sık sık duyduğumuz ruh sağlığı sorunları arasında ilk üçte sayılabilecek bir durum. Kaygı ve stres hali ile çokça karıştırılan bu psikolojik durum aslında sosyal anksiyete, yüksek işlevli anksiyete ve fobiler gibi birçok türü de içerisinde bulundurur.

Kaygı ve stres duymak hayatın akışında normal duygu durumlarıyken anksiyete bozukluğu bu durumların bir sebep olmadan da ciddi bir seviyede yaşanması, bu durumun bireyin hayat kalitesini etkilemesi halidir.

Ellerinizin terlemesi, şiddetli baş ve göğüs ağrısı, uyku problemleri gibi bilinen anksiyete bozukluğu semptomları listeleriyle neredeyse her yerde karşılaşabilirsiniz ancak bugün sizlerle çok bilinmeyen 10 semptomdan bahsedeceğim.

1. Yenileri yerine aynı filmi/ diziyi tekrar tekrar izlemek.  

Eğer listenizde bir sürü film veya dizi olmasına rağmen kendinizi sürekli aynı filmi/ diziyi izlerken buluyorsanız anksiyete bozukluğuna sahip olabilirsiniz. Yapılan son araştırmaların sonuçlarına göre, anksiyete bozukluğu olan insanlar sonunu bildikleri yapımları izlemeyi, izlemedikleri yapımlara tercih ediyor çünkü sonlarını bilmedikleri yapımlar anksiyetelerini tetikliyor ve güvenli alanlarından çıkmalarına neden oluyor.

2. Fazla kontrolcü olma dürtüsü ve her anı planlama isteği duymak. 

Anksiyete bozukluğuna sahip çoğu bireyin birer mükemmeliyetçi olduğunu biliyor muydunuz? Temelinde bireyin her şeyin ancak planlanırsa kusursuz olacağı ve böylece kaygılanacak bir durum da olmayacağı inancına sahip olmasını barındırır. Ne yazık ki her şeyi planlamak, planların aklımızdaki gibi gitmesi her zaman hatta çoğu zaman pek de mümkün olmaz.

3. Göz teması kurmaktan çekinmek veya hoşlanmamak. 

Genellikle iletişim kurmaktan kaçınan bireylerde görülen bir durumdur. İletişim kurulmadığı için de kaygılanılacak bir durum oluşumu neredeyse imkansıza indireceği düşünülerek tercih edilen bir savunma mekanizması olarak da düşünülebilir.

4. Sürekli özür dilemek.  

Elbette özür dilemek sağlıklı iletişim içerisinde önemli bir yere sahiptir ancak haklı olunan veya özür dilemelik bir durum olmadığı zamanlarda dahi özür dileme eğiliminde olmak, uzmanlarca aslında bireyin aklındaki olası olumsuz senaryoları engellemek için kullandığı bir yöntem olarak değerlendiriliyor. Ne yazık ki bu durum ilerledikçe bireyin özgüven ve özsaygısında büyük yaralar oluşmasına sebep olabiliyor.

5. Sürekli müzik dinleme veya arkada bir ses olmasıyla sakin kalabilmek. 

Hepimiz zaman zaman şarkılara sığınır, hayattan kendimizi soyutlayarak benliğimizle baş başa kalmak için müziğin büyülü dünyasında bir gezintiye çıkarız. Ama sürekli müzik dinlemek aslında anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerin düşüncelerden bir kaçış şeklidir.

6. Hafıza problemleri yaşamak. 

Aslında insan beyninin kendini korumak için oluşturduğu ilginç mekanizmalardan biri de hafızayı kısa süreliğine durdurmaktır. Beyin, olanları tıpkı bir sandığa saklamış gibi hissetmemize sebep olabilecek olan anılardan kaçma veya hatırlayamamamıza yol açarak kaygı duygusunu nötrlemeyi amaçlar.

7. Fazla esnemek. 

Esnemek, beynin vücuda oksijen seviyesi yetersiz bildirimi vermesi olarak da düşünülebilir. Oksijenin yetersiz olduğunu düşünen beyin, bireyin nefes darlığı yaşadığını düşünerek iç dengeyi sağlamak için esnemeye yönlendirir.

8. Hiç mola vermeden çalışmak veya bir işi sürekli ertelemek.  

Ne kadar da çalışkan, hiç mola bile vermeden saatlerce çalışıyor dediğiniz bireylerin çoğunun aslında işi yetiştirememe kaygısına sahip olduğu için durmadan çalıştığını biliyor muydunuz? Molasız çalışmanın verimi her ne kadar tartışılır olsa da bu bireyler için mola vermek adeta bir ceza gibidir ve genellikle bunu hak etmediklerini veya bu mola yerine işte biraz daha ilerleyebilecekleri fikriyle moladan kaçınırlar.

Benzer şekilde bir işi sürekli erteleme eğiliminde olmak da uzmanlar tarafından anksiyete bozukluğu belirtisi sayılır çünkü bir işi en iyi şekilde yapamama korkusu bireyde apayrı bir kaygıya sebep olurken çoğu zaman erteledikleri için daha da kaygılanırlar.

9. Buluşma planlarının içten içe iptal edilmesini beklemek. 

Her ne kadar sevdiklerinizle buluşup vakit geçirmek güzel bir fikir gibi gelse de anksiyete bozukluğuna sahip bireyler genellikle kendi kabukları dışına çıkmaktan pek hoşlanmaz veya çıkabilecek olası olumsuzlukları engellemek için bu gibi şeylerden olabildiğince uzak durmayı seçebilirler. Bazen çok istedikleri bir buluşmaya gitmek dahi onlar için oldukça zor olabilir ve çoğu zaman gitmekten kaçtıkları buluşmaların ardından da kaygı duymaya meyillidirler.

10. Etrafı izlemek ve analiz etmeye çalışmak. 

Bunu vahşi doğa üzerinden gözünüzde canlandırmaya çalışın. Av da avcı da çevrenin güvenli olup olmadığını anlamak, avlanmak, beslenmek ve daha birçok hayati eylem için etrafını dikkatlice incelemek zorundadır. Ancak bu şekilde hayatlarını tehlikelerden uzak, güvenli bir hayat sürdürebilirler. Anksiyete bozukluğuna sahip bireyler ise bu durumu çok daha detaylı yapmaya ve yaşanabilecek en kötü senaryoyu düşünerek bir çözüm yolu üretmeye çalışırlar. Bu her ne kadar kulağa kötü bir özellikmiş gibi gelmese de bunu eylemin sürekliliği oldukça yorucu ve anksiyete bozukluğunu oldukça tetikleyen bir durumdur.

Editör: Nur Bersun Aynur – 06.03.2023

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    1. Hepimizde belli dozajlarda anksiyete bozukluğu olduğunu düşünüyorum ve ne yazık ki içinde yaşadığımız zamanlar ve coğrafya sebebiyle bu çok “normal” İleri boyutlardaki sendromlar hayatı gerçekten yaşanılmaz hale getiriyor, panik atak geçiren çok arkadaşım var. İyisi mi stres seviyesi yükseldikçe rahatlamanın kendimizce bir yolunu bulmak. Doğada yürümek, sıcak bir duşun ardından kahve ya da çay, odada tek başına dans etmek, hoş sohbet bir arkadaşı arayıp konuşmak vs…

    İyi Bir Uykunun Vazgeçilmezleri: Beyaz, Pembe ve Kahverengi Gürültüler

    Dark Big Bang: Geleneksel Big Bang’in Gizemli İkizi