içinde ,

ÜzgünÜzgün İnanılmazİnanılmaz

İkinci Dünya Savaşı’nın Kanlı Birimi: 731. Birim

1930’larda “40’larda, Japon İmparatorluğu Asya’da Nankin Tecavüzü gibi zulümler gerçekleştirdi. Toplama kamplarında işlenen insan tıbbi testleri gibi Alman suçları, Japonya’nın insanlığa karşı suçlarından daha fazla araştırma yaptığı ve daha fazla tarihçinin geriye dönüp bu dehşet verici eylemleri incelemek için zaman harcadığından daha fazla ilgi görüyor. Bununla birlikte, Japonlar da 731.Bölge adlı gizli bir projede insan tıbbi testlerinde rol oynadı.

1937’de başlayan 731.Birim, Harbin, Çin’de bulunan Japon hükümeti tarafından meşru niyetlerle oluşturuldu. Halk sağlığını teşvik etmek için bir ajans olarak başlatılan 731.Birim , insan vücudunun açlığa ve susuzluğa dayanma ve hastalıklarla savaşma yolları hakkında daha fazla bilgi edinme gibi Japon askerlerine fayda sağlayacak araştırmalar yürütmeyi amaçlıyordu. Personel izni vererek rıza feragatnamesi imzalayan gönüllüler üzerinde erken deneyler yapıldı. Ancak savaş yoğunlaştıkça yöntemlerini değiştirdiler.

731. Birim  (tam adı: Kantō Ordusu Karantina ve Sulama, Japon İmparatorluk Ordusu tarafından Çin-Japon Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında Mançurya halkına uygulanan biyolojik ve kimyasal savaş birimidir. Bu birim insanlar üzerinde birçok deney yapmıştır.

731. Birim’de deneylere tabi tutulan kurbanların çoğunluğunu Çinliler oluşturmakta, Çinlileri ise Sovyetler takip etmekteydi. Geri kalan küçük bir yüzde de Moğol, Koreli ve diğer savaş esirlerinden oluşmaktaydı.  Pingfang kampında hayatını kaybeden kurbanların yaklaşık yüzde 70’i Çinli (sivil ve asker),  yaklaşık yüzde 30’u Sovyet’ti. Geri kalan kısım ise bazıları Japonya İmparatorluğu’nun sömürgesi durumunda olan Güneydoğu Asyalılar ve Pasifik Adaları sakinleriydi. Bunun yanında çok az sayıda da müttefik ordulardan elde edilen savaş esirleri bulunuyordu. Canice deneylerin yapıldığı ve farklı milletlerden birçok insana mezar olan 731. Birim, kurulduğu günden 1945’te savaşın sona erdiği güne kadar Japon hükümeti tarafından cömert bir şekilde desteklendi.

Neden Kuruldu?
Japon Ordusu’nun sağlık sorumlusu olan ve Ordu Bakanı Sadao Araki tarafından desteklenen Cerrah General Shiro Ishii, 1932 yılında Ordu Salgın Hastalıkları Önleme Araştırma Laboratuvarı’nın komutanlığına getirildi. Sonrasında Ishii, Mançurya’da, çeşitli kimyasal ve biyolojik araştırmalar/deneyler üzerinde çalışacak olan “Togo Birimi” adlı gizli bir araştırma grubu kurdu. Japonya dışına gerçekleştirdiği iki yıllık bir araştırma gezisi sonrasında Ishii, 1930 yılında, Batılı güçlerin kendi programlarını geliştirdikleri gerekçesiyle Japonya’nın da çok geç kalmadan biyolojik ve kimyasal araştırmalara başlamasını ve bu amaca yönelik çalışacak bir birim kurulmasını önerdi. Ishii’nin ordu içerisindeki en büyük destekçilerinden birisi, 1941-45 yılları arasında Japonya Sağlık Bakanı olarak da görev yapmış olan Albay Chikahiko Koizumi’ydi. Almanların I. Dünya Savaşı sırasında İkinci Ypres Muharebesi’nde zehirli klor gazı kullanması ve bu kimyasal saldırı sonucunda İtilaf Devletleri’nin yaklaşık 15,000 kayıp  vermesi, çoğu Japon subayını olduğu gibi Albay Chikahiko Koizumi’yi de etkilemişti. Bunun sonucunda Albay Chikahiko Koizumi, aynı yıl içerisinde gizli bir zehirli gaz araştırma komitesine katıldı.

Deneylerden Birkaçı

Çok sayıda canlı insan, Maruta (Japonca’da kütük anlamına gelir) kod adlı özel bir proje kapsamında acımasız deneylere tabi tutuldu. Deneylerde kullanılacak olan insanlar, savaş esirlerinin yanı sıra tesis çevresindeki nüfus arasından seçiliyordu. Bu insanlara ya da kurbanlara kısaca kütük deniyordu ve bazen 731. Birim’in çalışanları arasında “Kaç tane yeni kütük geldi?” gibi espriler yapılıyordu. Deneylerde kullanılan kurbanların cesetleri ise yakılarak imha ediliyordu.

Diri kesim (Viviseksiyon)

Esir kamplarında kalan binlerce erkek, kadın ve çocuk, çoğunlukla anestezi bile olmadan canlı canlı kesilerek incelendi ve bu durum, genelde kurbanın ölümüyle sonuçlandı. Diri kesim, kurbanlar bilinçli olarak çeşitli mikroplara maruz bırakılıp hasta edildikten sonra yapılıyordu. Kurbanlara bulaştıran hastalığın etkilerini incelemek amacıyla iç organlar cerrahlar tarafından çıkarılıyordu ve tüm bu işlemler, kurban canlı ve genellikle de anestezi etkisi altında değilken yapılıyordu. Deneylerin kurban canlıyken yapılmasının sebebi, kurban öldürüldükten sonra başlayacak olan dokuların bozunma sürecinin araştırma sonuçlarına zarar verebileceği yönünde endişe duyulmasıydı.  Hastalık bulaştırılıp sonrasında da dirikesime uğrayan kurbanlar arasında erkek, kadın ve çocukların yanı sıra bebekler de vardı.

Kan kaybını incelemek amacıyla kurbanların kolları ve bacakları kesiliyor (ampute ediliyor), bazen de kesilen bu kol ve bacaklar, soldakiler sağa sağdakiler de sola olacak şekilde yeniden vücuda dikiliyordu. Bazı kurbanların kol ve bacakları dondurulduktan sonra kesiliyordu. Bazılarınınki de tedavi edilmeyen kangren ve çürümenin etkilerini incelemek amacıyla önce donduruluyor sonrasında da çözülüyordu.

Bazı kurbanların mideleri ameliyatla çıkarıldıktan sonra yemek boruları doğrudan bağırsaklarına bağlandı. Yine benzer şekilde bazı kurbanların da beyin, akciğer, karaciğer gibi organlarının bazı bölümleri kesilip çıkarıldı ve vücudun verdiği tepkiler incelendi.

Bulaşıcı Hastalık Yayma Amaçlı Biyolojik Saldırılar

İnsan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek için çeşitli hastalıklar, 731. Birim’de kalan mahkûmlara (kurbanlara), aşılama kisvesi altında bilerek bulaştırıldı. Tedavi edilmeyen zührevi hastalıkların etkilerini araştırmak için de yine erkek ve kadın mahkûmlara kasıtlı olarak frengi ve bel soğukluğu bulaştırıldı ve sonrasında hastaların vücutları üzerinde çeşitli incelemeler yapıldı. Ayrıca tutuklular, gardiyanlar tarafından sürekli tecavüze uğradılar.

Vebalı pireler, bulaşıcı hastalık taşıyan hastaların kullandığı kıyafetler ve hastalık bulaştırılmış daha birçok malzeme, bombaların içine yerleştirilerek birçok hedefe gönderildi. Bu biyolojik saldırılar sonucunda halk arasında görülen kolera, şarbon ve veba hastalıkları, tahminlere göre 400 binden fazla Çinli sivilin ölümüne sebep oldu. Tularemi de yine Çinli siviller üzerinde test edilen hastalıklardan biriydi.

Diğer deneyler

Diğer deneylere örnek olarak şunlar sıralanabilir: İnsanın açlığa ve susuzluğa ne kadar süreyle dayanabildiğini ölçmek için mahkûmların aç ve susuz bırakılması ve bu koşullar altındaki ölüm sürelerinin ölçülmesi; yüksek basıncın insan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek için mahkûmların basınçlandırılmış odalara konulması ve mahkûm ölene kadar odanın basıncının arttırılması; vücudun maruz kaldığı ortam sıcaklığı ve vücuttaki yanıklarla hayatta kalma süresi arasındaki ilişkinin incelenmesi; mahkûmların santrifüje sokulması, vücutlarının ölene dek burulması ve eklemlerden çekme vasıtasıyla uzatılması; mahkûmlara hayvan kanı ya da deniz suyu enjekte edilmesi; ölümcül dozlarda X-ışınlarına ve gaz odalarında çeşitli kimyasal silahlara maruz bırakılması; diri diri yakılması ya da toprağa gömülmesi.

Editör: Fatih Düz – 26.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Esma Nur Aksoy tarafından yazıldı

Makale YazarıYorumcuÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Hayat: Acılar ve Olumsuzluklar

    Chopin’in Kalbi ve Tafefobi