1950 sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatındaki kadın yazarlar, dönemin roman ve öykü türlerine yeni bir boyut kazandırmışlardır. Leyla Erbil, Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Sosyal, Füruzan, Pınar Kür gibi kadın yazarlar, erkeklerden farklı olarak kadın diliyle kadını eserlerde ön plana koyarak, kadının feminist sorgulamalarıyla varoluşsal çabalarını, topluma karşı eleştirel bir yaklaşımın olmalarını konu olarak işlemişlerdir. Böylece kadın yazarlar, bu konuları işledikçe, toplumu bilinçlendirmişlerdir.
1950 ve sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında konu açısından değişiklik yaşanmıştır. Eserlere; insan, birey yerleşmeye başlamıştır. Özellikle kadın yazarları, kadın bakış açısıyla bireye, kadına yönelmişlerdir. Toplumu, roman ve öykülerinde merkeze koydukları kadın üzerinden eleştirmişlerdir.
1950 ve sonrası yıllarda kadın yazarlardan örnek vermek gerekirse Leyla Erbil, Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Sevgi Sosyal, Latife Tekin, İnci Aral, Nazlı Eray gibi isimleri söylemek mümkündür.
Yukarıda bahsedilen bu yazarlar, fantastik öğeler ve ironik söylemlerle kadınların sorunlarına değinmektedirler. Hem modern hem de postmodern yazın türlerinde görebileceğimiz iç monolog ve bilinç akışı teknikleriyle de bireyin iç dünyasına girmişlerdir. Arayış içerisine giren bireyler vardır. Bireyler, bu arayış içerisindeyken toplumla birey çatışmaktadır.
1960’lı yılların toplumunda yaşanan 12 Mart Dönemini eserlerinde yansıtmışlardır. Yazarlar, bu toplumda kadının yerini sorgulamaktadır.
Çalışmada, 1950 ve sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatına kadın yazarların girmesiyle edebiyatımızda ne gibi değişim olmuştur? Yazarların eserlerinden örnekler vererek açıklamak daha anlaşılır olacaktır.
1950 sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında kadın yazarların etkisinin gösterildiği, kadın sesinin duyulmaya başlandığı bir dönem olmuştur. Ve eserlere feminist bir söylem yerleşmektedir. Birey olarak kadına yönelen, kadın sesini, kadın dilini duyurmaya çalışan Sevgi Sosyal, Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, Leyla Erbil, Pınar Kür, Nazlı Eray, İnci Aral gibi kadın yazarları, önceki yazılanlardan özellikle erkek yazarlardan farklı olarak kendi kadın bakış açısıyla ve kadın diliyle eserlerinde kadının varoluşunu, toplumdaki yerini, kadının kimliğini, kadını erkeğin ve toplumun baskısından kurtarma konularını işlemişlerdir.
Örneğin ; Leyla Erbil’in, Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu adlı eserinde yazar; kutsal çanak imgesiyle kadın karakteri, ataerkil sisteme karşı gelerek ataerkil değerlere başkaldırı yaptığını görmekteyiz. Aynı durumu Adalet Ağaoğlu’nun Kozalar adlı oyununda da görmekteyiz. Oyunda üç kadın kendilerini kozalarına hapsetmişlerdir. Oyunda kadınlar radyodan banka soygunu duyduktan sonra kapı çalınır ve kapıyı açıp açmama konusunda direnmişlerdir. Yabancılardan korkma durumu anlatılmıştır. Oyundaki örümcek ağının onları sarması kadınların sığ düşüncelere sahip olduklarını göstermek için kullanılmıştır. Toplum; sakat, kötürüm, kokuşmuş olduğu için kadın da kendisini sakat gibi göstermiştir.
Leyla Erbil’in Üç Arkadaş Ya da Oyun öyküsünde de durum aynıdır. Öyküde gözlüklü, oyuncu ve balerin olmak üzere üç kadın vardır. Kadınlar, aralarına dördüncü kişiyi almaktan korkmaktadırlar. Yalnızca üçü her gün birbirleriyle buluşmaktadırlar. Çünkü araya başka biri girerse aralarının bozulacağını düşünmektedirler. Öyküde kadınlar, kendilerini çevreden soyutlayarak yabancılaşma ve yabancılardan korkma durumu işlenmiştir. Ayrıca öyküde kadının varlığının yok olduğu da anlatılmaktadır.
Balerin, oyuncuya, ”İşin yok mu senin?” diye sorması üzerine oyuncu da, ”İşim yok. Kaçta olursa giderim.” demiştir. Kadınların toplumda unutulduğu ve toplumdaki yeri ironik bir şekilde anlatılmaktadır.
Leyla Erbil’in Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu öyküsünde Tekvin ninenin bal ve macunla çeşitli ilaçlar yapıp yedi yaşındaki küçük kıza yedirmesiyle yüzyıllardır kutsadığı ata yadigarının bedene yerleştiği görülmektedir. Daha sonra bir arı tarafından sokulup cezalandırılmasıyla ruhuna işlenen ataerkil değerler, bir kadın yazarın kaleminde alegorik bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve kadınlığını bilinciyle sorgulamıştır.
Leyla Erbil’in Hallaç öyküsünde kadının giderek miyoplaşmasıyla tutunacak bir dalı kalmamıştır. Böylece Tanrı tarafından terk edildiğini görünce, ”Allah’ım neden beni bıraktın?” diyerek kadın kim olduğunu, ne olduğunu feminist bir şekilde kendisini sorgulamıştır. Bilinçli Eğilim öyküsünde, ”Öleceğim birazdan …Neremden başlayacak ölüm? Annem nereden yakalayacak kim bilir? Anamla babamı da sulasam bi, ama yerimden kıpırdamam olası değil ve kızın annemle bir olup boğazımı sıkıyorlar şimdi. Canım yanıyor hah hah…” sözleri ironik feminist bir çığlıktır. Yazarda bunu kadın diliyle anlatmıştır. Aslında kadının yaptığı bir başkaldırıdır. Böyle yaparak ataerkil toplum düzenine bir mesaj vermek istemiştir.
Tuhaf Bir Kadın’da ise Nermin, toplumun kabul ettiği Tanrıyı kabul etmemiştir. Onun kendisine göre bir Tanrısı vardır. Erkeğin egemen olan Tanrıyı kabul etmemiştir. Nermin, iyi Allah, demesiyle topluma yol göstericilik yapmıştır.
Böylece kadın yazarlar, kadın diliyle kadınların kendilerini sorgulamalarını, topluma ve erkeklere karşı bilinçlenmeleri ve topluma bir başkaldırı yapmalarıyla Türk edebiyatına adlarını duyurup edebiyatımızda yenilikler yapmışlardır . Kadın yazarlar, erkek yazarlardan farklıdır. Farklarına değinecek olursak erkek yazarlar, merkeze kadını koymayıp kadını benimsememişlerdir. Oysa yukarıdaki örneklerde olduğu gibi kadın yazarların eserlerinde merkezde kadın vardır. Kadınların sorunları, sorgulayışları vardır.
Örneğin; Halit Ziya Uşaklıgil’in, Aşkı Memnu eserinde toplum Bihter’i yok saymıştır. Toplum kadını yani Bihter’i öldürmüştür. Yazar erkek olduğu için kadını öldürmüştür. Erkek yazarların eserlerinde kadınların sorgulayışlarını, topluma başkaldırışlarını görememekteyiz. Kadın, cariye olarak görülmüştür.
Sami paşazade Sezai, Sergüzeşt eserinde Dilaşup ve Namık Kemal’in İntibah‘ında Mahpeyker cariyedir. Esir kadın tipi ele alınmıştır. Herhangi bir sorgulayışları bir başkaldırıları yoktur. Kadın yazarlar, kadına değer vermiştir. Kadınlara verilen değerleri yukarıdaki örneklerde olduğu gibi eserlerinde görmekteyiz. Fakat erkek yazarlarda ve eserlerinde kadına değer yoktur.
Örneğin, Fakir Bayburt’un Yılanların Öcü adlı eserinde Haceli muhtar, Irazcanın gelinini Hatça’yı dövmüştür. Kadına değer vermek yerine kadına şiddet uygulanmıştır. Kadına değer yoktur. Kadınlar, artık daha bilinçlidir. Nezihe Meriç’te Leyla Erbil ve Adalet Ağaoğlu gibi kadın diliyle kadınların sorunlarını anlatmıştır. Korsan Çıkmazı adlı romanında 1970’li yıllarda yoğunlaşan kadının, ekonomik ve cinsel yönden erkeklerin baskısından kurtulma soruna değinmiştir. Sevgi Sosyal da Yürümek adlı romanında bir kadınla bir erkekten hareket edilerek kadınlık sorunları ele alınmıştır.
Sonuç
1950 sonrası Türk Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Kadın yazarların sayısı artmış olup bu dönemde önemli ölçüde etkilerini göstermektedirler. Kadın yazarlar; bireyi, kadını merkeze alarak birey yani kadının toplumdaki yerini feminist bakış açısıyla sorgulamışlardır. Yazarlar, kadına değer vermektedirler. Kadın yazarların, yukarıda açıklandığı gibi edebiyatımızda yaptıkları bu yeniliklerle edebiyata ve topluma katkıda bulunmaktadırlar.
Editör: Sümeyye Özmen – 24.08.2022
Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!
Elinize sağlık güzel bir yazı olmuş
hepsi birbirinden kıymetli insanlar