içinde

MuhteşemMuhteşem

Dillerin Nasıl Oluştuğuna Dair En İlginç Teoriler

Hiç düşündünüz mü şu anda konuştuğumuz, öğrenmeye çalıştığımız veya dünyadaki herhangi bir dil ilk nasıl oluştu, nasıl keşfedildi? Sesler, sonra ifadeler, semboller, resimler, kelimeler… Aslında hepsi çok taraflı çağrı sistemi kurmak içindi fakat nasıl ilk bulunduğu konusunda birçok hipotez var. Dilbilimcilere göre hangisi daha olası? Gelin dillerin doğuşuna beraber tanık olalım.

İlk olarak dillerin tanrının bahşettiği bir hediye olarak geldiğine dayanan bir varsayım var : Tanrısal Teori. Bu teoriyi savunan dilbilimcilere göre yaratıcı, insanları bu içgüdüsel dil kapasitesi ile yaratmıştır, bu sebeple kutsaldır da. Bu teoriye göre Adem’in isim verdiği her şey öyle kalmış, sözcükler bu şekilde oluşmuştur, bunun altında da insanların tek atadan geldiğinden kökenlerinin de tek olduğu yatar (monojenist görüş). Dillerin oluşumunun tek ve ilk oluşan bu kök dilden geldiğine inanılır. Hatta Jean-Jacques Rousseau’nun “..gittikçe çoğalan güçlüklerden ürktüğüm için dillerin kendiliğinden doğup, sırf beşerî araçlarla kurulmuş olmasının imkânsızlığına inanıyorum” düşüncesi bu kurama yorulabilecek bir tespittir.

Bir diğer teori; Ding-Dong Teorisi (Yansıma Teorisi). Bu varsayımda da dilbilimciler objeleri onlarla ilgili seslerle bağdaştırarak isimlendirmeye dayandırıyorlar. Yani doğadaki sesleri nesnelerin ismi yapıyorlar. Yansıma sözcüklerin hepsini bu teoriye entegre edebiliriz. İngilizcede ; “boom”, “splash”, “crash”, “crack” gibi sözler. Bunlar dilimize “çat”, “pat”, “küt” diye çevrilebilir. Doğadaki gök gürültüsü, su sesi, hayvan sesleri dillerin doğuşunu sağlamıştır bu kurama göre.

Dillerin hayvan seslerinden ilk ortaya çıktığını savunan fakat çok sözü edilmeyen bir hipotezdir Bow-Wow Teorisi. Yansıma teorisinin içinde olduğunu da söyleyebiliriz. Sadece “Hav”, “miyav” “cik cik” gibi seslerden kelimelerimizin karakteristik özelliklerini çıkarmamız imkansız olduğu düşünülür.

Pooh-Pooh Teorisi (Ünlemler Teorisi) : Bu teori ise tamamen acı, sevinç ve ünlemden çıkarılan seslere dayanıyor. “Ouch” “Ah”, “Ay” “Aman”… Bu varsayım, bize dillerin duyguları hisleri ifade etmeye yeltendiğimizde doğduğunu savunuyor. Mutluluk, açlık, acı, tiksinti, zevk vb. ruh hallerini ortaya koyduğumuz durumlarda ilk ortaya çıktığı düşüncesi var.

Genetik Kaynak Teorisi’ne göre ise insanlar, dillere dair içgüdüsel bir mekanizmaya sahiptirler ve bu doğal yetenekle doğarlar. Çevresel faktörlerin DNA kadar önemli olmadığı bu varsayımın, dilin yayılışında daha çok rol oynadığına inanılır. Coğrafi olarak uzak olan ülkelerin genetik yapılarının da farklılaştığı görüşüne dayandırılmakta.

Yo-He-Ho Teorisi( Birlikte İş Teorisi) ise işlerini beraber yapmaya başlayan ilk insanların dilin doğuşunu sağlayacak sesler çıkardıkları varsayımdır. Dilin kaynağının iş olduğu; kesmek, vurmak, atmak, almak gibi işlerin yani eylemlerin dilleri doğurduğu bir hipotezdir. Bu hipotezin altında, fiillerin ilk olarak ortaya çıktığı yatar.

“Dillerin gelişmesi, gerilemesi ve değişmesi daima hem zamanın etkisiyle hem de bir toplumun gücünün veya zayıflığının bir sonucu olarak meydana gelir.”

-Steven Roger Fischer-A History of Language

Dilbilimciler dilin tanımını “kelimeleri art arda dizip anlamlı cümleler oluşturma” olarak açıkladığından dilin doğuşunda bu şekilde anlamsız gelebilecek yapı taşları olması bu teorileri saçma göstermesin. Konuşma dilinin yaşı 150.00 iken yazı dilininki 6000. Yani “Yo-He-Ho”dan “Hamlet”i yazdırmış bile olabilir bu dünya insanlığa…

Editör: Astropower – 20.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Yazar

bengysu tarafından yazıldı

bazen yazar, çoğu zaman çizer

TestçiMakale YazarıListe UstasıYorumcuÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Kemal Sunal’ın En Sevilen 5 Filmi

    Kendi Nehri, Ormanı ve İklimi Olan Dünyanın En Büyük Mağarası