içinde

İnanılmazİnanılmaz MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

İkinci Dünya Savaşında Türkiye

Bilindiği üzere İkinci Dünya Savaşı 1939-1945 yılları arasında cereyan etmiş ve yaklaşık 75 milyon insanın hayatına mal olmuş dünyanın en kanlı savaşıdır. Bu savaşta hayatını kaybedenlerin yanı sıra evsiz ve yurtsuz kalan milyonlarca insan da zorlu yaşam koşullarında hayatta kalmaya çalışmıştı. Savaşın galiplerinden sayılan Sovyetler Birliği en çok insan kaybeden ülke olmuş, savaşın akabinde Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında yaklaşık 50 yıl sürecek Soğuk Savaş dönemi başlamıştı.

Savaştan Önce Türkiye

Atatürk ve İnönü
Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü Bir Mesele Üzerinde Çalışırlarken

Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkmış diğer ülkelerin aksine Türkiye, hem ekonomik, hem askeri, hem de içtimai (sosyal) alanda bir değişim geçirmekteydi. Her anlamda sancılı bir dönemden geçen Türkiye’de cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde vefat etmiş, ertesi gün yerine İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçilmişti. O günden itibaren İsmet İnönü, Türkiye’yi 12 yıl yönetecek ve 6 yıl sürecek olan Büyük Savaş süresince usta işi bir politika izleyecekti. Usta işi diyorum çünkü İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin liderleriyle kıyaslandığında şüphesiz usta konumundaydı. O, savaşın ne demek olduğunu ve bir toplumdan neleri alıp götürdüğünü iyi bilen bir şahsiyetti. Önce Harp Okulu’nu, akabinde Harp Akademisi’ni birincilikle bitirmiş, birçok cephede görev almış, İkinci Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşının akabinde Kurtuluş Savaşı’na katılmış ve bu savaşla birlikte jübilesini yapmıştı. Etrafındakilere göre İnönü, bir askerde bulunması gereken birçok vasfa sahip, askerlik görevini kitabına göre ifa eden bir şahsiyetti. İşte İkinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Türkiye’nin başında böyle bir isim vardı. Zaten Atatürk’ün vefatından yaklaşık 10 ay sonra Hitler Almanya’sı Polonya’ya girerek savaşı fiilen başlatmış bulunuyordu. O dönemde Türkiye, Türklerin 1800’lerden itibaren izlediği denge politikasını devam ettirmekte ve savaşın hiç bir taraf için kazançlı olmayacağının bilincindeydi.

İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye

Ve nihayet savaş başlamış bulunuyordu. Hitler Almanya’sı Polonya’yı Ruslarla paylaşmış, ardından da Avrupa’yı işgale girişmişti. Hollanda, Belçika, Fransa derken Avrupa’nın önemli bir kısmı Nazi Almanya’sının egemenliği altına giriyordu. Ruslarla yapılan anlaşma ise tüm dünyada bir şaşkınlık uyandırmıştı. Her fırsatta Yahudilere ve Komünistlere nefretini dile getiren bir liderin, Komünizmin kutbu olan Sovyetlerle uzlaşmaya varması doğal olarak yadırganıyordu. Ancak çok geçmeden Hitler, yapmış olduğu anlaşmayı çiğneyerek Sovyetler Birliği’ni işgale girişti. Bu hareketle birlikte Avrupa’da kaos giderek artarken dünyanın diğer köşelerinde de sıcak dakikalar yaşanıyordu. Kuzey Afrika’da Almanya ile İngiltere, Uzakdoğu’da ise Japonya ile Çin kıran kırana mücadele ediyordu. Dahil olsun veya olmasın bütün ülkeler savaştan nasibini alıyordu. Tüm dünyada bunlar yaşanırken Türkiye, izlediği denge politikasından ödün vermemiş, İngiltere ve ABD’nin sayısız çağrısına rağmen savaşa dahil olmamıştı. Hatta İnönü’yü bu hususta ikna etmek için İngiltere Başbakanı Winston Churchill, 1943’ün başlarında Adana’ya gelmiş ve İnönü’yle bir görüşme gerçekleştirmişti. İnönü yıllar sonra bile büyük bir başarı olarak görülecek siyasetini işte bu günlerde uyguluyordu. Türkiye, hem kendinin ne durumda olduğunu, hem de savaşmanın ne demek olduğunu iyi idrak ettiğinden bu kavganın müdahili olmayı her seferinde reddediyordu. Jeopolitik ve Jeostratejik anlamda çok önemli bir konuma sahip olan Türkiye, savaşa dahil olması durumunda hem İngiltere’nin hem de Sovyetlerin yükünü hafifletmiş olacaktı. Çünkü Türkiye yeni bir cephe demekti. İşte bu yüzden Sovyet lider Stalin, Churchill’e yazdığı mektupta yeni bir cephenin açılmasının lehlerine olacağını, en azından Alman tümenlerinden bir kısmının yeni açılan cepheye intikal etmesiyle Müttefiklerin yükünün hafifleyeceğini ifade etmişti. Churchill ise buna karşılık, Türklerin savaşa girmelerinin elzem olduğunu belirtmişti. Türkiye bu çağrıları geçiştirmekle meşgul olsa da birçok erkek silah altına alınmış, birçok yerde askeri tatbikat düzenlenmişti.

hava tatbikatı

Fransızların geçilmez dedikleri Majino hattına benzer şekilde inşa edilen ve bugün çürümeye yüz tutmuş olan Çakmak Hattı ise o günlerde dahi tartışma konusu olmuştu. Mustafa Kemal Atatürk’ün henüz hayatta iken yapımına karşı çıktığı ve işe yaramayacağını düşündüğü bu hat nihayetinde inşa edilmiş ve o şekliyle günümüze kadar gelmiştir.👇

Peş peşe savaşa dahil olan bu ülkelere bir de ABD eklenince savaş artık küresel boyuta ulaşmış oluyordu. Bu küresel savaşta Türkiye’nin durumu son derece vahimdi. Endüstri ve Harp Sanayii diğer ülkelerle kıyaslanamayacak derecede güçsüzdü. Hatta dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Türkiye’nin içinde bulunduğu vehameti şu kelimelerle dile getiriyordu: “Almanların ölüsü bizi yener”.

Fevzi Çakmak

Türkiye’nin bu durumundan haberdar olan İngiltere, muhtelif (çeşitli) vaatlerle İnönü’nün kapısını çalsa da hepsinden eli boş dönmüştü. Ancak geçen zaman Müttefik Devletler lehine ilerliyor, Hitler kan kaybediyor, Japonya ise başına geleceklerden habersiz savaşmaya devam ediyordu. Alman egemenliğindeki Paris, Müttefiklerin Normandiya Çıkarması’yla kurtarılmış, Almanlar uçsuz bucaksız Rus bozkırlarında soğuğa yenik düşmüş ve nihayetinde İtalya’da çıkan ayaklanmada Hitler’in müttefiki Mussolini linç edilerek öldürülmüştü. Savaşı artık Müttefiklerin kazanacağı kesinleştiği günlerde İnönü Hükümeti sürpriz bir kararla savaşa dahil olmuştu. Savaşın son aylarında yapılan bu harekette amaç; savaş sonrası vücuda getirilecek kuruluşlarda kurucu üye sıfatını almaktı. İnönü bu hareketinde başarılı olmuştu da. Savaşa devam eden son Mihver Devleti Japonya da art arda atılan iki atom bombasıyla birlikte nihayet teslim olmak zorunda kalmış ve gelmiş geçmiş en büyük savaş sona ermişti. Savaşın bitmesinin akabinde ortaya çıkan toplama kampları ise Nazilerin, büyük çoğunluğunu Yahudilerin ve Slav savaş esirlerinin oluşturduğu kitlelere uyguladıkları kıyımı gözler önüne seriyordu.

Savaşın Türkiye’ye Etkisi

Dahil olmamasına rağmen Türkiye, bu savaştan tıpkı diğer ülkeler gibi oldukça yorgun çıkmıştı. O dönemde Türkiye, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir bebekten hallice, geçirdiği onca savaşın yaralarını sarmakla meşguldü. Daha önce de bahsedildiği gibi gerek iktisadi gerekse içtimai alanda radikal değişimlere sahne olan Türkiye’de Aşar Vergisi çoktan kaldırılmış, bu vergiyle elde edilen gelirlerin ortadan kalkışı ve halihazırda Osmanlı borçlarının ödeniyor olması Türkiye’yi bir kıskaca sokmuştu. Bu iktisadi kıskaçtan en büyük nasibi her zamanki gibi halk almıştı. Dünya genelinde üretim ve ticaretin yarı yarıya düştüğü bu yıllarda Türk halkı ekmeği bir süreliğine karne ile almıştı. Bırakın savaşa dahil olup başarı göstermeyi, henüz halkın en temel ihtiyacı olan ekmeği yapmak için yeterli buğday bile üretilemiyordu. İşte Türkiye bu şartlar altında izlemesi gereken en doğru politikayı izleyerek savaş dışı kalmış, İnönü kendisine yöneltilen “Bizi ekmeksiz bıraktın” eleştirilerine cevaben şu unutulmaz sözleri söylemişti:

“Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım”.

Editör: Astropower – 13.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Taraftar

Hakan Alperen Keleş tarafından yazıldı

3 Mayıs 2000 tarihinde Malatya'da dünyaya geldim. 10 Yıl süren Kazakistan serüveninin akabinde 2013 yılında Türkiye'ye döndüm. Lise öğrenimimi Malatya'da bitirdim. Şu anda Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tarih Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyim. Türkçenin haricinde İngilizce, Rusça, Kazak Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi biliyorum.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Dünyaya Solak Bir Bakış Açısı: Dünya Solaklar Günü Nasıl Kutlanmaya Başlandı?

    Ezber Bozan Moda Akımı: Avangart Giyim Tarzı