içinde

HavalıHavalı MuhteşemMuhteşem ÜzgünÜzgün

Acı Bir İnfaz | Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Fransız romantizminin önemli temsilcilerinden olan Victor Hugo, yazdığı birçok eserle dünya edebiyatında sağlam bir yer edinmiştir. Özellikle, yazdığı tiyatro eserleri ve şiirleri ile adından söz ettiren romantik yazar, hayatının belli dönemlerinde ise acı olaylar yaşamıştır. Önce annesinin babasından kaçarak Paris’e yerleşmeleri, ilerleyen dönemde annesini kaybetmesi, ilk bebeklerinin doğduktan bir süre sonra vefatı ve daha sonra ise on dokuz yaşındaki kızının nehirde boğularak ölmesi, Hugo’nun hayata bakış açısını derinden etkilemiştir. Hayatının aşkı olarak dile getirdiği Juliette Drouet‘in ölümü ile de büyük bir sarsıntı yaşamış ve hayatına bu acı dolu geçmişi ile devam etmiştir.

Romantik akımın bilinen büyük temsilcilerinden biri olan yazar, eserlerinde bu akıma bağlı olarak duygu ve hayalle hareket etmiştir. Klasik akımın kuralcılığı ve katı edebî yaklaşımının tam tersi olan romantizm, kuralları yok saymış ve önemli olanın yürekteki hisler olduğunu savunmuştur.

Victor Hugo’nun, ”Bir İdam Mahkumunun Son Günü” adlı eseri de romantik akıma ait olan bir romandır. Romanda, ismi bilinmeyen mahkum, idam edileceğini altı hafta önceden öğrenir. Bu altı haftalık sürede yaşadığı her şeyi detaylı şekilde bizlere anlatan mahkumun korkusuna ve endişesine, tanıklık eder ve hatta bu duyguları derinden hissederiz.

Mahkumun suçunun ne olduğu bilinmemektedir ancak bilinen şu ki Victor Hugo, daima idam karşıtı olmuştur ve bu eseri ile de idamın gereksizliğine dikkat çekmek istemiştir. Bu konuda bir bakıma başarılı da olmuş, en azından insanlar tarafından konunun tartışılabilirliğine ön ayak olmuştur.

Eserde mahkum tek başına bir hücrede kalmaktadır. Bu tek başınalık ile kendi kendine konuşmaları ve düşünmeleri, bizim de onunla birlikte her şeyi sorgulamamızı sağlar. Gün ışığını görebilmeye, küçük de olsa sıradan bir ev penceresinden bakabilmeye, aç da olsak özgür olmaya, hasta da olsak ailemiz ile olmaya şükretmemizi vesile kılar. Mahkumun çaresizliğini öyle derinden hissedersiniz ki siz idam edilecekmişsiniz gibi sancılı bir korkuya kapılırsınız.

İdam mahkumu olmanın yanı sıra, bir de kürek mahkumluğu konusuna değinen yazar, mahkumun ağzından, ölümün daha iyi olduğunu ve kürek cezasının, ölüm rahatlığından çok uzak olduğunu savunur. Kürek mahkumu olmaktansa ölürüm daha iyi diyen mahkum, idam günü yaklaştığında ise giyotinin acı yüzünü gözlerinin önüne getirerek küreğe de razı olunabileceğini söyler. Çünkü nefes alabilmek bir mucizedir ve hayat, her şeye rağmen nefes almaya değmektedir.

Mahkumun bir ailesi vardır fakat onları eser boyunca göremeyiz. Ailesi ile ilgili olan aydınlık tek bilgi ise küçük bir kızı olduğudur. Bu küçük kız, bir gün babasını görmeye getirilir ancak onun babası olduğundan habersizdir. Yani ailesi tarafından bile zihinlerde ölmüş kabul edilen mahkum, zamanla bu duruma alışmak ister.

İdam, Greve Meydanı‘nda gerçekleşecektir. Bütün idamlar burada gerçekleşir ve halk için bu tür bir yok edilişi izlemek, oldukça zevklidir. Heyecanla alanı dolduran halk, o kadar çok giyotinli ölüme şahit olmuştur ki insani duygulardan uzak, kana susamış caniler gibi izler olan biteni. Hatta bazen, giyotinin tam olarak çalışmadığına da şahit olurlar. Yarı kopuk boyunlar, ”kesin şu kafayı” diye inleyen yarı ölüler, onlarca kez denenmesine rağmen bir türlü kopmayan kafalar, damarlardan fışkıran kanlar… Hepsi onlar için seyirliktir. İzlerler, biter ve yenisini beklemek için evlerine çekilirler.

Yazar, sadece idamı eleştirmekle kalmayıp aynı zamanda toplumun da bu duruma kayıtsız şekilde ortak oluşunu da eleştirir. Eğer idam yoksa sorun vardır onlara göre. İdam olmalıdır, şarttır. Aksini düşünmek imkansızdır. Aksini düşüneni bile idam etmeyi düşünürler..

Bicetre Hapisanesi’nin dış dünyaya yansıtılan, insanı kendi içine döndüren kötücül davranışları artık son bulmaktadır ve idam günü gelmiştir. Mahkuma papaz, rahip, gardiyanlar ve jandarmalar da eşlik eder. Hala düşünür mahkum. Bir kaçış ümidi, hayata yeniden tutunmak için bir ışık demeti, kızına kavuşabilmek için bir baba şefkati arar. Kesin karar, tüm itirazlara rağmen verilmiştir. Mutlak son, idamdır.

İnsanlık dışı çoğu şeyin gözler önüne serildiği kitap, böyle elim bir sonla bitmektedir. Tiyatro ve film haline de getirilen eser, günümüzde de hala çok okunanlar arasındadır. Suç ne olursa olsun, idam gerekli midir? Bu konudaki yorumlarınızı merakla bekliyorum.

Kitaptan bir alıntı: 

“Geçmiş hayatımda herhangi bir anı düşlediğim an, hemen aklıma birazdan o düşleri bitirecek giyotin darbesi geliyor, sanki yeni bir şey görmüşüm gibi ürperiyorum. Güzel çocukluğum! Güzel gençliğim! Kenarı kanlanmış altın kumaş. O zaman ile bugün arasında, bir kan deresi, başka birinin ve benim kanım var. Bir gün gelip insanlar şayet benim bu hikayemi okurlarsa, birçok masum ve mutlu onca yıldan sonra bir cinayet ile başlayıp bir idamla sonuçlanan bu korkunç senenin yaşandığına inanmak istemeyecekler ve hikayemin eksik kaldığını sanacaklar. Buna rağmen, ey sefil yasalar, sefil insanlar, ben asla kötü biri olmadım!”

Editör: Sümeyye Özmen – 12.08.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Usta

Dilber Aydın tarafından yazıldı

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni. Okumaya âşık, eski evlerin ruhuna ve enerjisine inanır. Yaşamak, ümitli bir iştir, diye düşünür. Nefes almak ise mucize...

YorumcuMakale YazarıÜyelik Yılı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Daha fazla yorum yükle

    Vejetaryen ve Veganlar İçin Güzel Haber ”Bitki Bazlı Et Alternatifleri Büyüyor”

    Gözlerimiz Bize Ne Anlatmak İstiyor?