içinde ,

MuhteşemMuhteşem HavalıHavalı

Bir Öykücü Olarak Sait Faik, Sanat Anlayışı ve Öyküleri

Sait Faik’in öykücülüğü 1930’lu yıllarda edebiyatımıza girmiştir. Cumhuriyet döneminden sonra yetişmiş ve modern öykücülüğümüzün öncüsü olan Sait Faik, geçmiş zamanda olduğu gibi günümüzde de sevilen yazarlardandır. Hikayelerinde ara sokakları, deniz kıyılarını, balıkçıları, çocukları konu edinmiştir. Konularını seçerken gözlem yapmayı ve gündelik olayları işlemeyi tercih eder. Bunlar dışında adaları özellikle Burgazada’yı ve oranın balıkçılarını da ele almıştır. O, insanların içine karışmış halktan bir yazardır. Yazılarına ilham olan insanlarla birlikte sevinen, üzülen kısacası onlarla yaşayan bir sanatçıdır. Sait Faik, kendini yazılarının dışında tutamaz. O her zaman öykülerinin içindedir.

Bazı akşamüstleri oturur
Hikayeler yazardım,
Deli gibi!
Ben hikaye yazarken
Kafamdaki insanlar
Balığa çıkarlardı. 

Modern Türk edebiyatında tarz ve teknik bakımından iki öykü türü vardır. Bunlar Maupassant ve Çehov tarzıdır. Maupassant tarzı öyküler başı ve sonu belli olan, giriş-gelişme-sonuç bölümlerinden oluşan öykü tekniğidir. Çoğunlukla öykünün sonu şaşırtıcı bir şekilde biter. Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi öykücüler bu tarzın örneklerini edebiyatımıza vermiştir. Çehov tarzı ise durum ve kesit öyküsüdür. Başı ve sonu belli olan bir olay yoktur. İlgi olaya değil olay içindeki duruma çekilir. M. Şevket Esendal, Refik Halit Karay ile birlikte Sait Faik Abasıyanık öyküleri de bu tarza girmektedir.

Sait Faik, gerçekçi-gözlemci bir üslupla öykülerini kaleme alırken olaydan çok olay içindeki durumları tercih etmiştir. Öykülerinde doğal, samimi ve yapmacıklıktan uzak bir dil kullanan sanatçı genelde İstanbul’daki yaşamı ele almıştır. Öykülerinde anlattığı kişileri bulundukları bağlamdan koparmadan, yaşadıkları çevreye ve karakterlere göre ele alır. Sanatçı konuya ve olaya fazla önem vermek yerine dramatik zamanları ve anları yakalar. Şiirsel bir anlatım ile renkli tasvirler yapar. Birçok yazarın gereksiz göreceği detaylara, çevreye vurgu yaparak gerçeği süsler.

Hikaye yazmaya lise sıralarında, edebiyat hocasının vermiş olduğu ödevle başlayan Sait Faik, kendi çizgisine ulaşmak için belirli aşamalardan geçmiştir. İlk dönem hikayelerinde anlattığı karakterler toplumda benzerleri olan, geneli yansıtan insanlardır. Her zaman gezmeyi, yeni yerler görmeyi ve yeni hikayeler dinlemeyi sevmiştir. Babadan kalma işini yürütememenin sonucunda ise iflas eşiğine gelir ve iş yerini kapatır. Abasıyanık artık sürekli gezmeye ve yeni hikayeler üretmeye başlar. Bu sırada ilk kitabı olan ‘’Semaver’’ yayımlanır. 1939 yılında ikinci kitabı olan ‘’Sarnıç’’ yayımlanır. 1940’ta yayımlanan ‘’Çelme’’ adlı öyküsünün konusu nedeniyle askeri mahkemeye sevk edilir. Mahkeme sonucunda tutuksuz yargılanır fakat bir süre yeni hikayeler yayımlamaz.

1945 yılına gelindiğinde Sait Faik hastalanır. Siroz hastalığına yakalanır ve artık günlerini Burgazada’da geçirmeye başlar. Bu yıl içerisinde Lüzumsuz Adam kitabı yayımlanır. 1950 yılında Mahalle Kahvesi, 1951’de Kumpanya ve 1952’de ise Havuz Başı ile Son Kuşlar yayımlanır. 11 Mayıs 1954 tarihinde uzun süredir mücadele ettiği hastalığına yenik düşer. Annesinin de ölümü ile birlikte Burgazada’daki evi ‘’Sait Faik Müzesi’’ yapılır. Vasiyeti gereğince kitaplarından elde edilen gelirler Darüşşafaka Cemiyeti’ne kalmıştır.

Editör: Fatih Düz – 15.06.2022

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum yapabilir, oy kullanabilir ya da tepki seçebilirsiniz. Gönderinizi oluşturun!

Rapor Et

Yazar

Beyza Nur Oruç tarafından yazıldı

Bu, bir şeyleri anlamlandırmaya çalışan birinin profili.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

    Çanakkale’de “BİRLİKTE TEMİZ TUTALIM” Yankısı

    Kişisel Verilerimiz Güvende Mi?